Edirne Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde 4 Kasım 2016'dan beri tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş'ın yargılandığı davanın 4. duruşması ikinci gününde Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü'nde devam ediyor.
Sözlerine "2010-2011'de çok sayıda parti üyemiz AKP-Cemaat ortaklığıyla tutuklanmıştı. Onlara sahip çıkma faaliyetlerimiz nedeniyle, aynı cemaat savcıları tarafından biz de terör örgütü üyesi olarak suçlandık ve 9 yıl sonra bu defa da ben yargılanıyorum" diyerek başlayan Demirtaş'ın savunmasından başlıklar şöyle:
- Devlet içinden bize yönelen Cemaatçi yapı bizlere saldırdıkça AKP bunu alkışladı. Çünkü biz, AKP'ye karşı etkili bir muhalefet yapıyorduk. Son seçimde de gücümüz ortaya çıktı.
#Demirtaş: 2010-2011'de çok sayıda parti üyemiz AKP-Cemaat ortaklığıyla tutuklanmıştı. Onlara sahip çıkma faaliyetlerimiz nedeniyle, aynı Cemaat savcıları tarafından biz de terör örgütü üyesi olarak suçlandık ve 9 yıl sonra bu defa da ben yargılanıyorum.
— Demirtaş'ın Savunması (@DemirtasSavunma) 25 апреля 2019 г.
- AKP, bize yönelen o saldırıların siyasi parçası oldu her zaman. Bugün olduğu gibi. 10 yıldır bize yapılan her şeyin arkasında AKP vardır. Neden? Türkiye'nin çıkarları için mi? Toplumun çıkarları için mi? Hayır. Koltukları için. Rant için. Çıkarları için.
- Defalarca Kandil'de KCK üst yönetimiyle görüşmeye gittik. Tamamı da Hükümetin bilgisi, desteği ve onayıyla gerçekleşti. Kara yoluyla gidişlerimizde, Sınıra kadar da İç İşleri Bakanlığına bağlı güvenlik personelinin korumasında gittik. Dönüşte de Hükümet ile görüştük.
#Demirtaş: Beni, "Sayın Öcalan" dediğim için, "Onunla görüşülsün" dediğim için yargılıyorsunuz ama, devletin sahil güvenlik güçleri, partimin heyetini 23 defa Marmara'daki İmralı Adasına götürdü. Bunların sekizinde bizzat ben vardım. pic.twitter.com/y8SgUnNZGw
— Demirtaş'ın Savunması (@DemirtasSavunma) 25 апреля 2019 г.
- Şimdi de, İmralı'da ve Kandil'de dafalarca görümeler yaptığımız kişilere 2010'da, 2011'de "sayın" demişim diye, "onlarla görüşülsün" demişim diye yargılanıyorum. İşte ilkesizlik budur.
'BARIŞ SAĞLANSAYDI HERHALDE DURUŞMA SALONUNDA OLMAZDIM'
- Çözüm sürecine karşı olan bir çok milletvekili ve bürokrat sıcak yataklarında yatarken bizler, yüz binlerce km yol kat ediyorduk. Canımızı ortaya koyuyorduk. Ve bugün bizi, bundan dolayı yargılıyorsunuz.
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yaptığı işe, verdiği söze sadık olduğunu gösteremediği sürece, yeni olası barış girişimlerinde saygınlığını yitirmiş olacak. Çünkü bu tür barış görüşmelerinde, sürecin içinde olan kişiler "elçi"dir. Arabulucudur. Akil insandır.
- Elçiye zeval olmaz tabiri vardır. Bu, insanlık tarihi boyunca dikkat edilmiş bir diplomatik, ahlaki ve etik bir kuradır. Düşmanın bile olsa barış görüşmeleri yapan elçilere yönelirse saygınlığını, itibarını yitirirsin.
'FAŞİZAN UYGULAMALAR, İDAMLAR, KATLİAMLAR, KÖY YAKMALAR VAR'
- Bundan sonra temasa geçecek uluslararası çevrelerin akıllarında hep, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu konularda güvenilir değil. Barış görüşmelerinde rol alan kişileri terörist yaftasıya içeri atmış" notu olacaktır. Hükümetler geçicidir. Fakat devletler büyük, güçlü ve itibarlı olduklarını, özellikle bu tür işlerde göstermek zorundadırlar.
- İtibarın sarsılmasının etkisini önümüzdeki dönemlerde daha net göreceğiz. Devlet kredi bulamıyor dışarıda. Bunun tek sebebinin ekonomik göstergeler olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hayır. Devlet, itibarı olmayan bir devlete dönüştü. Hukukun üstünlüğü yok. Verdiği sözü tutmayan bir devlet var. Borç vermek istemiyor kimse. Bu noktaya getiren ne? İşte bu süreçler.
- Yargıda, hukukta, siyasette cesaret dediğimiz şey; geleceği görerek, günlük kaygılara düşmeden ülkenin, çocuklarımızın geleceğini düşünerek risk almaktır. Biz bu riski aldık.
'İKİ-ÜÇ DEFA SUİKAST GİRİŞİMİ OLDU'
- Başımıza bunların gelme ihtimali çok yüksekti. "Çözüm süreci çökerse biz direkt hapisteyiz. Ya da karanlık güçler tarafından ortadan kaldırılacağız" diye düşündük. Buna da hazırdık. Denendi. İki üç defa suikast girişimi de oldu.
- Bizden hesap isteniyor. Yaptıklarımızın hesabı. Verilmeyecek hiçbir hesabımız yok. Biz terörist değiliz. Eminim, vicdanı olan herkes bunu anlamaya çalışıyordur.
#Demirtaş: Başımıza bunların gelme ihtimali çok yüksekti. "Çözüm süreci çökerse biz direkt hapisteyiz. Ya da karanlık güçler tarafından ortadan kaldırılacağız" diye düşündük. Buna da hazırdık. Denendi. İki üç defa suikast girişimi de oldu. pic.twitter.com/M12jt2bVuv
— Demirtaş'ın Savunması (@DemirtasSavunma) 25 апреля 2019 г.
- Biz terör faaliyeti yürütmedik. Şiddeti de silahı da desteklemedik. En akılcı, bildiğimiz, inandığımız yolla, bu sorunların çözümü için uğraştık. Sizler [mahkeme heyeti] bunu "terörist faaliyet" olarak değerlendirmeye devam ediyorsunuz, ben de anlatmaya devam edeceğim.
KILIÇDAROĞLU'NA YUMRUK ATAN ADAMIN ELİNİN ÖPÜLEREK FOTOĞRAFLARININ PAYLAŞILMASI
- 13 no'lu fezlekede suçu ve suçluyu övdüğüm suçlaması var. Fezlekeyi hazırlayan savcı FETÖ'den ihraç ve tutuklu. Bir savcı niye rahatsız olur, ülkesine barış gelme ihtimalini siyasetçiler konuşuyorsa? Görünen o ki, o günlerin bazı güçleri bunu engellemek için canla başla çalışıyordu. Amaç, çözüm sürecini yürütülemez kılmaktı.
- Kılıçdaroğlu'na yumruk atan adamın elinin öpülerek fotoğraflarının ve videolarının çekilmesi, 'milli kahraman' denilerek paylaşılması hakkında bir işlem yapılacak mı? Suçu ve suçluyu övme var mıdır orada?
- Kim barış için, akan kanın durması için, yangının sönmesi için bir damla su taşıyabiliyorsa tutumu saygındır. Öcalan da, barışa sunduğu katkılar nedeniyle saygın bir iş yapmıştır. Umarım fırsatı olur, daha fazla da yapar.