Deniz Zeyrek, Sözcü'de "Üçün beşin hesabı İstanbul'u geri getirir mi?" başlığıyla yayımlanan yazısında seçim sonuçlarını ve AK Parti kanadından yükselen 'tutanakta usulsüzlük' seslerini değerlendirdi.
"Günlerden 1 Nisan'dı ama ekranda izlediğimiz şaka değildi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, oy sayım işleminin nasıl yapıldığına dair detayları paylaşarak, AK Parti'nin AK Parti 17 bin 100 oyunun başka partilere yazıldığını anlatmaya çalışıyordu. Son 17 yılda, yapılan seçimlerin tamamına yakınında başarısız olan CHP'lilerin bu tür açıklamalarına alışıktık ama bir AK Parti'linin bir AK Parti yenilgiyi bu şekilde açıklamaya çalışmasına ilk kez tanık oluyorduk" ifadesini kullanan Zeyrek, şöyle devam etti:
— İstanbul'da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ve Binali Yıldırım'ın fotoğrafı olmayan sokak yoktu neredeyse. Yıldırım ile bakanlar bir taraftan çalışırken, devletin bütün olanaklarını seferber eden Erdoğan başka bir taraftan sokaktaydı. Erdoğan, bazen bir günde 5-6 ilçe dolaşıyordu o ilçelerde düzenlediği mitingler onlarca televizyonda canlı gösteriliyor, onlarca gazetede manşetten veriliyordu. Yıldırım ile İmamoğlu'nun kampanya olanakları arasında uçurum vardı.
— Seçim günü her sandık kurulu başkanı ve başkan yardımcısı mevzuat gereği kamu görevlisiydi. AK Parti'nin her sandıktaki müşahitleri ve AK Parti gönüllüleri diğer partilerden hem fazla hem daha organizeydi.
— Bütün geçmiş seçimlerde olduğu gibi bir sandık açıldığında, çıkan oyların geçersiz olup olmadığına sandık başkanı olan kamu görevlileri ve AK Parti müşahitleriyle diğer partilerin müşahitleri birlikte karar veriyor, AK Parti tutanak altına alıyordu. Bir oyun sandık başkanına ya da AK Parti AK Parti müşahitlerine rağmen muhalefet müşahitlerinin isteği ile geçersiz sayılması imkansızdı.
— Sandıkların, sandık kurulunda sayılıp tutanak altına alınan ve oy birleştirme merkezlerine taşınan oyların güvenliğini valiler, kaymakamlar ve polis/jandarma sağlıyordu. Muhalefetin yolda o oy torbalarını değiştirme şansı yoktu.
— Kamu görevlisi olan sandık başkanlarının güvenlikçiler eşliğinde ilçe seçim kurullarına getirip teslim ettiği oylar, bilgisayara yine kamu görevlileri tarafından giriliyordu.
— Oy sayımı ile ilgili tek veri kaynağımız Anadolu Ajansı'ydı ve 31 Mart gecesi 23:12'den, YSK Başkanı Sadi Güven 1 Nisan günü 11:00'de gerçek verileri açıklayana dek veri girişini durduran AA, aşırı tepkilere rağmen tatmin edici bir açıklama dahi yapmamıştı.
— Buna karşın Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu, 31 Mart gecesi 23:30'dan itibaren ellerindeki ıslak imzalı sandık tutanaklarını birleştirdiklerinde yaklaşık 25 bin oyla seçimi kazandıklarını açıklıyordu ve YSK'nın 1 Nisan'da açıkladığı sandık sonuçları İmamoğlu'nu doğruluyordu.
Bütün bu detaylara rağmen, sayım ve birleştirme sırasında AK Parti'nin AK Parti oylarını geçersiz kılmaya ya da başka partilerin hesabına yazmaya hangi kamu görevlisi cesaret eder doğrusu merak ediyorum.
‘BİR OY FARKLA BİLE OLSA'
Yarışın sonunda tablo ortada: AK Parti en az AK Parti 4 puan fark beklerken İmamoğlu, Yıldırım'ı 25 bin oyla geçmiş. Bu saatten sonra, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üçün beşin hesabını yaparak ‘geçersiz oy', ‘kaydırma' gibi gerekçelerle mazbatayı Yıldırım'a verebilir mi?YSK verse bile, yıllardır duruşu ve icraatlarıyla muhalefetin de saygın bir siyasetçi olarak gördüğü Yıldırım, sandıkta elde edemediği sonucu, YSK sayesinde almayı kabul eder mi? Yıldırım kabul etse bile bu durum İstanbul seçmeni başta olmak üzere milletin içine siner mi? Emin değilim.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin dediği gibi ‘1 oy farkla dahi olsa' tecelli eden millet iradesine saygı göstermek gerekmez mi? İstanbul da Türkiye de bunu hak ediyor."