Yerel seçimlerin Erdoğan için anlamı ve Türkiye'nin dış siyasetindeki etkilerini Marmara Üniversitesi'nden Doç. Dr. Barış Doster ile konuştuk.
‘TÜRKİYE'DE ASIL KAZANAN DEMOKRATİK DİRENİŞ VE MUHALEFET OLDU'
"Gerek seçimlere katılım oranının yani yüzde 85'in yüksekliği gerek iktidar bloku Cumhur İttifakı'nın sandık yoluyla demokratik katılımla geriletebileceğinin kanıtlanması gerekse İstanbul başta olmak üzere önemli illerin sandıkta el değiştirebileceğinin gösterilmiş olması anlamında bu önemliydi. Bence hem iç kamuoyu anlamında muhalefet anlamında önemliydi hem de bunun dünyada yansımaları oldu. Ukrayna'da da seçimler vardı, benim kişisel kanaatim şuydu. Saat 5'e kadar Ukrayna seçimleri belki de batılı gözlemcilerde, gazetecilerde, akademisyenlerde daha fazla merak ediliyordu. Ama sandıklar açılınca Ankara'nın muhalefet tarafından kazanılmasının hemen devamında İstanbul'da da işin renginin değişmesi bence hızla dünya basınının dikkatlerini Türkiye'nin üzerine çevirdi. Bu Türkiye için iyi oldu, olumlu oldu. Hem demokratik kültürün, demokratik olgunluğun, demokratik katılımın bu topraklarda gerçekten köklü, güçlü olduğunu kanıtlamak anlamında önemliydi. Hem muhalefetin motivasyonunu artırmak, heyecanını pekiştirmek anlamında önemliydi. Hem de iktidarı geriletmek anlamından önemliydi. Muhtemelen bu son dediklerim batıda da yankılanmış olsa gerek ki bugün batının ilgisinin daha da arttığını, Ekrem İmamoğlu'nun merakla incelendiğini, Trend Topic (TT) olduğunu elbette protokoler olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'a tebrik telefonları açılsa da asıl burada kazananın demokratik direniş ve muhalefet olduğunun batı tarafından da anlaşıldığının göstergesi oldu bunlar."
‘TÜRK SİYASAL TARİHİNİN EN BATICILARINDAN BİRİ MEVCUT İKTİDAR BLOKUDUR'
"Türk hükümeti yön değiştiremez. Birincisi, bu hükümetten de bağımsız olarak Türkiye Cumhuriyeti 1952 NATO üyeliğinden bu yana Atlantik Paktı'nın batı emperyalizminin son derece sadık ve güvenilir bir müttefikidir ve batı emperyalizminin ABD başta olmak üzere Türkiye'nin ekonomisi, siyaseti, bürokrasisi, ana akım medyası, entelijansiyası, akademisi, toplumsal, kültürel hayatı üzerine çok güçlü, çok köklü, yapısal bir nüfusu vardır. Bu Adalet ve Kalkınma Partisi'nden bağımsız olarak merkez sağ ve merkez sol günümüz ve 17 yıl evveli bütün Türk siyasal hayatı için geçerlidir. İkincisi, mevcut iktidar şundan değiştirilemez: Adnan Menderes ile dahi kıyaslandığında, Turgut Özal ile Tansu Çiller ile dahi kıyaslandığında Türk siyasal tarihinin gelmiş geçmiş en batıcı en Atlantikçi yapılarından, örgütlerinden birisi şimdiki mevcut iktidar blokudur. Bu sebeple de bir yön değiştirilemez."
‘TÜRKİYE'DE BATICI İKTİDARLAR YAPISAL BİR OLGU, AKŞAMDAN SABAHA DEĞİŞTİRMEK KOLAY DEĞİL'
Doster'e göre zaman zaman dönemsel olarak ABD ve AB ile uzlaşılamayan ve Türkiye'nin haklı da olduğu pek çok konu başlığında Türkiye'nin yön değiştireceği tartışmaları çıkıyor olsa da, Ankara'da Batıcı iktidarların ‘yapısal bir olgu' olduğu görüşünde. Rusya ve Çin'in de Türkiye'nin önemli ticaret ortakları olduklarının altını çizen Doster, ancak AB ile büyük bağımlılığın da dikkatten kaçırılmaması gerektiğini belirtti:
‘TÜRKİYE S-400 ALARAK BAĞIMSIZ İRADE SERGİLERSE OLUMLU ADIM OLUR, ABD İLE İLİŞKİLER GERİLSE DE TÜRKİYE'Yİ GÖZDEN ÇIKARTAMAZLAR'
Son dönemde Türkiye'nin Rusya'dan S-400 alımı tartışmalarını da anımsatan Doster, kendisinin NATO ve AB üyeliğine itiraz eden birisi olduğunu anımsatarak, füzelerin alımında bağımsız iradenin sergilenebilmesi durumunda bunun olumlu bir adım olacağını vurguladı. Ancak Çin örneğine de atıf yapan Doster, ABD'nin koymuş olduğu engellere dikkat çekti. Diğer yandan Doster'e göre Türkiye S-400 adımını sonuçlandırabilirse ABD ile ilişkileri biraz daha gerilir ancak ABD'nin Türkiye'yi bir çırpıda gözden çıkartması da mümkün olmaz:
‘AB, GÜMRÜK BİRLİĞİ İLE TÜRKİYE ÜZERİNDE VESAYET ELDE ETMİŞ, GÖZDEN ÇIKARTAMAZ'
Doster, Avrupa'da ise özellikle Almanya, Hollanda, Fransa ve Avusturya ile ilişkilerin önemine dikkat çekerken, Türk hükümetinin bu ülkelere yönelik çıkışlarının iç kamuoyuna yönelik mesajlardan ibaret olduğunu dile getirdi. Türkiye'nin AB ile iktisadi bağımlılık ilişkisini anımsatan Doster, Baltalimanı sözleşmesine benzettiği Gümrük Birliği anlaşmasının ise Avrupa'ya vesayet kurma imkanı tanıdığını, dolayısıyla AB'nin de Türkiye'deki imtiyazlarından vazgeçmeyeceğini vurguladı:
‘TÜRKİYE ASTANA FORMATINDA SAMİMİYSE, ŞAM İLE TEMAS KURMAK ZORUNDA'
"Türkiye eğer Astana formatında samimiyse, ısrarlıysa, arzuluysa, Suriye'nin bütünlüğü, egemenliği ve siyasi birliğinin altına ıslak imza atmış bir devlet olarak er ya da geç Suriye ile temas kurmak zorundadır, Suriye ile doğrudan iletişime geçmek durumundadır. Ama bu bugünden yarına mümkün olmaz. Çünkü maalesef bu dış politika mevzusu iç siyasette çok fazla kullanıldı, iç kamuoyu buna angaje edildi."