AK Parti tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı'na aday gösterilen Binali Yıldırım, Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan'ın sorularını yanıtladı.
Yıldırım, "Sosyal medyada çok karşılaştığım için şunu merak ediyorum; "Benim AK Parti'yle aram iyi değil, hiç oy vermedim; ama Binali Yıldırım başka biri, ona oy veririm" diyor insanlar. Bu 'başkalık' nereden kaynaklanıyor; yani bu teveccühü neyle izah edersiniz?" sorusu üzerine şunları söyledi:
Kılıçarslan'ın devamında yönelttiği sorular ve Yıldırım'ın yanıtları şöyle:
- Mesela bugün Üsküdar'da sahildeki bütün siyasi partilerin stantlarını gezdiniz ve çiçek verdiniz. Bu da aslında siyasette çok özlediğimiz bir manzara.
Yani biz savaşa filan girmiş değiliz, seçime gidiyoruz. Seçim sürecinde de nihayetinde kendimizi anlatacağız, onlar da adaylarını anlatıyorlar. Bu gayet medeni bir durum… Bunların esasında hiç yadırganmaması gerekir diye düşünüyorum.
- Yani bir normalleşme hepimize iyi mi gelecek?
— Gayet tabii. Ne için kavga edeceğiz, paylaşacağımız çok şeyimiz var; ayrışacağımızsa çok az şey var. Üç günlük yalan dünya, neyi paylaşamıyoruz?
- Gençlerle iletişim konusunda sadece AK Parti'ye değil, bütün siyasi kuşağa gelen eleştiriler var. Burada da sizin belirgin bir başarınız söz konusu.
Bu bakımdan gençlerin içinde bulunduğu dünyanın dışında kalmamak tek çözüm. Onlara dijital yerli diyorlar, bizse dijital göçmeniz. Dolayısıyla bizim de dijital yerli olabilmemiz ancak gençlerin desteğiyle mümkün. O nedenle kendimizi bir bilgi toplumunun ferdi yapmak yönünde gayret göstermemiz gerekiyor. Aksi halde iletişim kopukluğu gelecekte daha da artacak; çünkü teknoloji daha çok gelişiyor. İşte gençlerin kodlama, yapay zeka ve büyük veri analizi gibi alanlarda ilgileri daha fazla artmaya başlayacak ve bunlar birer hobi olmaktan çıkacak, birer mesleğe dönüşecek; dolayısıyla bu alanın ne kadar büyük fırsatlar ortaya çıkaracağını görmek lazım. Buna göre de gençleri istihdam edeceğimiz, onları değerlendireceğimiz hazırlıkları da yapmamız gerekir.
- Biraz da formasyonum gereği, bir kültür-sanat sorusu sormak istiyorum… 1994-1999 yılları kültür-sanat açısından hep altın dönem olarak anıldı. Biz hep sizi 'projeci' bir siyasetçi olarak tanıdık; bu manada kültür-sanat yaklaşımınızı çok merak ediyorum. Yani Binali Yıldırım kültür-sanatı da bir proje olarak tekrar ele alacak mı?
Örneğin halihazırda Atatürk Kültür Merkezi yapılıyor ve bir Atatürk Kültür Merkezi de Anadolu yakasına yapılacak. Haydarpaşa Garı tasarım merkezi olarak planlanıyor. Bu tip faaliyetler bir yandan da kültür sanatın gelişmesini sağlayacak olmazsa olmazlar. Uluslararası festivallerin düzenlenmesi, sanatsal faaliyetlerin yapılması, bölgesel şehir ve mahalleler arasındaki sosyal etkinliklerin güçlendirilmesi vesaire de gündemimizde.
İstanbul'un zengin kültürünü öne çıkaracağız. Çok sesli, çok kültürlü İstanbul'u dünyanın parlayan yıldızı yapacağız. İstanbul'u İstanbul yapan değerleri nüfusun tamamına nüfuz ettireceğiz. Dünya ve Türkiye yeniden 'Ah güzel İstanbul' diyecek…
'İstanbul Türkçesi' gibi, 'İstanbul görgüsü' gibi, 'İstanbul nezaketi' gibi, tarih, inanç, kültür, resim, müzik eserleri de desteklenecek. İstanbul, tarihte olduğu gibi sanatın ve sanatçının en rahat yaşadığı şehir olacak. İstanbul'a aidiyet bağlarımız güçlendirilecek. İstanbul'da denizin kıyısında bir bardak çay içmeden yaşayan kimse kalmayacak.
Niceliği kadar niteliği öne çıkaran bir anlayışla kültür sanata ayrılan bütçeyi kat kat arttıracağım. 'Kültürün ve sanatın merkezi İstanbul' bu gerçek güçlendirilecek.
- Toplam 22 müze vaadiniz var. En iddialısı da Yenikapı Arkeoloji Müzesi… Sadece bu müze için İstanbul'a turist gelecek diyorsunuz? Önemi nedir bu müzenin?
Paris, geçen yıl 50 milyon turiste ulaşarak rekora imza attı. Louvre Müzesi de 10.2 milyon ziyaretçi ile kendi tarihinin en yüksek rakamına ulaşarak rekor kırdı. Yani kabaca bir hesapla Paris'i ziyaret eden her 5 turistten 1'inin Louvre Müzesi'ne uğramadan şehri terk etmediğini söylemek yanlış olmaz.
Buna kıyasla İstanbul'da 36'sı özel 92 müze bulunuyor. Hepsinin toplamı için ziyaretçi sayısı geçen yıl 13,2 milyondu. İstanbul'un daha fazlasına ihtiyacı var.
8 bin 500 yıllık tarihi olan İstanbul'a bu alanda en önemli fırsatı ise Marmaray kazıları sundu. Ulaştırma Bakanlığım dönemindeki Marmaray kazılarında Cumhuriyet, Osmanlı, Bizans, Roma, Helenistik, Klasik, Arkaik ve Neolitik dönemleri kapsayan kültür tabakaları ortaya çıkarıldı. İstanbul'un tarihi hakkında eşsiz bilgiler toplandı. Yenikapı Arkeoloji Müzesi, İstanbul'un dünya çapında bir tarih müzesine ev sahipliği yapması ihtiyacını giderecek önemli bir proje olacak. Marmaray-metro kesişim hattında 1600 yıllık Theodosius limanına ait kalıntılar, Grek, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait 45 bin parça tarihi eser ile dünyanın en geniş antik tekne koleksiyonunu barındıracak projede 32 bin metrekarelik sergi alanları, çocuk müzesi, araştırma merkezi ve açık kamusal alanlar düzenlenecek.
İstanbul'u ilçe ilçe, mahalle mahalle çalıştık. Yeşile en çok ihtiyaç duya öncelikli yerleri belirledik. Mesela Güngören, Bağcılar ve Bahçelievler'de Haznedar, Akıncılar, Siyavuşpaşa, Yıldıztepe, Soğanlı gibi mahalleler 200 metre mesafede ufak da olsa bir yeşil alana, bir parka ulaşamıyor. 156 bin kişi yaşıyor buralarda. Buradaki hemşehrilerimizi yeşile kavuşturmak 1 numaralı önceliğimiz. Zeytinburnu'nda Çırpıcı, Sümer gibi mahalleler, Ümraniye'de Parseller, Yukarı Dudullu gibi yerler yine öncelikli olacak. Biz dersimize iyi çalıştık. Yeşil Ağ projemiz 20 dereyi canlandırdığımız Yeşil koridorlar, Millet Bahçeleri, 200 metrede parka ulaştıran Park200 vizyonumuz İstanbul'u saracak. 55.5 milyon metrekare yeşil alan kazandıracak.
'İSTANBUL'U BİLEN HER KESİMLE BİLGİ ALIŞVERİŞİ YAPACAĞIZ'
- Belki çokça sorulmuştur ama… İlk anda İstanbul için bir acil eylem planınız mı, yoksa bir sorun sıralamanız mı var?
- Yani İstanbul için fikri, projesi ya da temennisi olanlar hazırlık yapsın.
Tabii tabii… Zaten bunları seçim kampanyası esnasında parça parça dinliyoruz insanlardan; ama istiyoruz ki bütüncül bir bakış açısı olsun, fotoğrafın tamamını net görelim. "Yahu biz biliyoruz zaten, kimseye sormaya ne gerek var, sorunlar belli" mantığında değil de, Nasreddin Hoca'nın 'damdan düşen' sözü misali davranacağız. 'Damdan düşen' bu şehirde yaşayanlar. Mesela bizim çok önemsediğimiz bir şey, toplumun bir kesiminde öncelik sırası olmayabilir. Tabii kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsız. Bunları en iyi şekilde birbiriyle karşılaştırarak çözüm üretmek çok daha iyi bir sonuç verecek.