Türkiye-AB ilişkilerini ve AB heyetinin temaslarını AB Uzmanı Can Baydarol ile konuştuk.
Can Baydarol'a göre Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye ile ilgili hukuki, insan hakları başlıklarındaki olumsuzluklara dikkat çeken raporunda da belirtilen görüş ayrılıkları devam ediyor ancak Avrupa kanadı Türkiye'yi kaybetmek de istemiyor. Buna karşılık Avrupa'nın Türkiye'yi sadece göçmenleri para karşılığı engelleyici bir güç olarak gördüğünü belirten Baydarol, Ankara'nın Gümrük Birliği'nin güncellenmesi meselesinde de bir gelişme beklememesi gerektiğini vurguladı. Baydarol, her ne kadar AP kararları siyasi liderlik için bağlayıcı olmasa da AB'nin politikalarını şekillendirdiğinin de altını çizdi:
"1.5 saat kadar önce Brüksel'deydi. 51. Dönem ortaklık konseyi toplantısı. Çavuşoğlu, Mogherini, Genişlemeden Sorumlu Komiseri Hahn oradaydı. Anlaşılan çok neşeli bir toplantı olmamış. Özellikle Avrupa Parlamentosu'nun altını çizdiği noktalarda görüş ayrılıkları devam ediyor. Ama Türkiye'yi de kaybetmek istemedikleri anlaşılıyor. Sayenizde göçmenleri engelledik, epey para vereceğiz bu konuda gibi açıklamalara tanıklık ettik. Bir de daha önemlisi iş dünyası açısından da önemliydi. Türkiye'deki beşeri kalitenin arttırılması projesi olarak önemsediğim Gümrük Birliği'nin güncellenmesi meselesi, şimdilik öyle bir şey beklemeyin dediler. Bu, evet Avrupa Parlamentosu'nun kararları bağlayıcı değil. Ama Avrupa Parlamentosu'nun söylediklerini de diğer kurullar dikkate alıyor. Avrupa Parlamentosu bu lafları tek başına söylemiyor. Avrupa Parlamentosu mayıs ayı içinde seçime gidiyor. Aşırı sağ da Türkiye karşıtlığından oy toplama hesabı yapıyorlar. Bir de böyle bir gerçeklik var. Rutin olarak bu rapor bu zamanlarda hazırlanıyor. Bir de bu parlamentolu son Türkiye raporu."
Baydarol Gümrük Birliği'nin güncellenip güncellenmemesi meselesini ise küresel kapitalizmin verili durumu üzerinden değerlendiriyor. Türkiye'de konuşlu Avrupa menşeili şirketlerin sayılarına atıfla "Artık Türkiye ekonomisi diye bir şey kalmamıştır" diyen Baydarol, bu konuda asıl tarım sektörünün önemli olduğunu ancak Türkiye'de tarım politikalarındaki iflas hali nedeniyle artık Gümrük Birliği güncellenmesinin de işe yaramayacağı görüşünü dile getirdi:
"Gümrük Birliği'nde ne kadar kaybettik, net söylemek mümkün değil. Son dönemlerde bakıyorum büyük Türk ihracat patlaması diyoruz ya, ihracatın yüzde 7'sini Türkiye'de yaklaşık 22 bin kadar yabancı işletme var. Yüzde 70'i 17 bini Avrupa menşeili, otomotiv ve 6500 tane Alman firması var. Türkiye'nin ihracat yükünün yüzde 50'sini bunlar yüklenmiş vaziyette. Artık Türkiye ekonomisi diye bir şey kalmamıştır, Türkiye'deki ekonomiden bahsedelim noktasına geldim. Özelikle işin finansal ayağına gittiğimiz zaman yabancıların Türk piyasasındaki hakimiyeti yüzde 80 civarında. Bunun nesi Türk diye sorarsanız, ona göre pek Türkiye ile ilişkisi yok. Türkiye ciddi bir yapısal şeyden geçti ekonomik geçti. Tabii bu geçişin çok ciddi maliyetleri oldu. Şu anda Türk ekonomisi vatandaşlara sadece bir istihdam sağlıyor. Otomotiv Sanayi Derneği'nde de Avrupa Koordinatörlüğü yapmıştım, tam Gümrük Birliği öncesiydi. Bizim toplam otomobil ihracatımız 2 milyar dolardı ve bunun 1.8 milyar doları yan sanayi ürünleriydi, lastik, ayna gibi. Şimdi bu 30 milyar dolara çıktı. Orada da Gümrük Birliği'nin parmağı var. Kemal Derviş'e reformlarının parmağı var, dolayısıyla tek başına kolayca yapılacak bir hesap değil. Ama şu bir gerçek. Gümrük Birliği güncellense ne olacaktı? Tarım sektörü devreye girecekti. Türkiye'deki tarım sektörünün bu işin altından kalkacağına hiç ihtimal vermedim. Aslında miras hukukundan başlayıp toprakları böle böle ekonomik ölçeği kaçırmak gibi bir talihsizlik de var. Dışarıdan alalım, bak daha ucuz mantığı tarımı öldürdü. Bir de kendi miras hukukumuza tüy diktik."
2019 senesi için Türkiye'nin AB ile ilgili herhangi bir beklentiye girmesini ‘hayal görmek' olarak niteleyen Baydarol'a göre Türkiye ile AB arasında aslında kriz değil belirsizlik hakim ve bu koşullarda da ilişkilere dair öngörüde bulunmak imkansız. Baydarol, tüm dünyada hakim olan belirsizliklere de atıf yaparken, Türkiye'nin bu belirsizlikten nasibini çifte kavrulmuş olarak aldığını da dile getirdi:
"Bunun pek çok teknik sorun yaratması kaçınılmaz. Örneğin Gümrük Birliği sonuç itibariyle Dünya Ticaret Örgütü'nün kontrol ettiği bir yapı. Sizden Dünya Ticaret Örgütü'nün eski kat kurallarını ihlal edeceğim, neden çünkü bölgesel bir entegrasyona gidiyorum. Bu yüzden bölgesel entegrasyona giderken üçüncü ülkeler aleyhine ticaret saptırıcı etki aratacağım. 93-96'da bu iş gerçekleşirken, hesaplamıştık. O sırada 200 ila 600 milyar dolar arası ticaret saptırıcı etki vardı. Üstüne de 96'dan buraya 23 yıl daha ekleyelim, bu trilyon doları aşan bir tazminat ödemesi sorununa yol açıyor ya da sizi Dünya Ticaret Örgütü'nden atıyorlar. Bu riski hiç iki taraf da göze alamaz. Hadi Ankara Anlaşması'nın yerine bir şey koyalım dediğiniz anda bu sefer Gümrük Birliği'ni biz niye yaptık ki ortaya çıkar. Ankara Anlaşması bütün bizim ilişkilerimizi düzenleyen anlaşma, sonucu siyasi hedef olan, tam üyelik olan bir anlaşma. Oradan tam üyeliği yani şekil değiştirelim, başka bir şey yapalım dediğiniz anda, tam üyeliği çektiğiniz anda Gümrük Birliği'nin bütün mükellefiyetlerini de ortaya koymuş hali, kendinizi risk altına atmış vaziyete gelirsiniz. Dolasıyla her ki taraf da bence biz kızdık gidiyoruz dedirtmek için onlar bize baskı yapıyor, biz de itemiyorsanız siz söyleyin diyoruz.