Türkiye dış politikasının ana başlıklarını İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Dr. Mehmet Ali Tuğtan ile konuştuk.
‘AMERİKA, TÜRKİYE'NİN S-400 ALMAMASI İÇİN HER YOLU DENİYOR'
Dr. Mehmet Ali Tuğtan'a göre, S-400 savunma sistemleri Türkiye'nin ‘orta ölçekli' bir ülke olarak büyük güçler arasında bulduğu manevra alanının sınırlarından birisini oluşturuyor, diğeri ise Suriye. Tuğtan, ABD'nin Ortadoğu politikasına uzun süre büyük ölçüde paralel tutum sergileyip, Suriye'de büyük sorumluluk alan Türk dış politikasının artık S-400 alımıyla birlikte Washington ile müttefiklik ilişkisinde önemli bir dönemece geldiği görüşünü dile getirdi:
‘S-400'LER TÜRKİYE'NİN KENDİNİ NASIL KONUMLANDIRACAĞIYLA ALAKALI BİR MESELEYE DÖNÜŞTÜ'
"NATO tarafında bu durumun yarattığı etki hiç olumlu değil. Çünkü Türkiye'nin Rusya ile stratejik işbirliği sadece S-400'lerle sınırlı kalmıyor. Suriye sahasında, Astana sürecinde, enerji koridorunda bir sürü konuda Türkiye, Rusya ile ve Rusya üzerinden doğrudan Çin ile işbirliği içerisinde. Bu Türkiye'nin Transatlantik ekseninden Avrasya eksenine doğru hareketlenmesi intiba yaratıyor karşı tarafta. Bu da S-400'lerin edinilmesini bir güvenlik tehdidi olarak NATO tarafından görülmesine yol açıyor. S-400'lerin tanıtımları var medyada. Bu anlaşma ilk yapıldığı zaman bu tanıtımlar basında, internette çıktı. S-400'ün düşürebileceği uçaklar diye birtakım şeyler listelenmiş. Bunların hepsi NATO sistemleri. Siz bir silah alıyorsunuz, o silahın en önemli özelliği nedir diye araştırdığınız zaman silah sizi müttefiklerinizin uçaklarını ve füzelerini düşürebilir, reklamı bu. Karşı tarafın bunu çok da olumlu anlaması bu bağlamda mümkün değil. Ama 1990'ların sonunda bir S-300 krizi yaşanmıştı. Kıbrıs Rum kesiminin tedarik etmek istediği S-300'ler Türkiye'nin baskılarıyla Yunanistan'a gösterilmiş ve Girit'te de konuşlanmıştı. Bu açıdan bakarsanız Türkiye, gelişmiş Rus hava sistemleri tedarik eden ilk ülke de değil. Bu artık bir silah sisteminin tedariki bağlamında teknik özellikleriyle ilişki bir şey olmaktan çıktı. Bu Türk-Amerikan-Rusya ilişkileri ve Türkiye'nin Rusya-Amerika ekseni üzerinde kendini nasıl konumlandıracağı ile ilgili bir konuya dönüştü."
‘TÜRKİYE, RUSYA İLE İLİŞKİLERİNDE BEKLEDİĞİNİ ELDE EDEMEZSE, PATRIOT GÖRÜŞMELERİ BİR ANDA AÇILABİLİR'
Tuğtan'a göre Ankara, Rusya'dan Suriye sahası başta olmak üzere uluslararası alanda beklediği desteği görürse, ABD'den somut karşılık görmezse S-400 süreci nihayete erer. Ancak Tuğtan aksi durumda Patriot alımı için görüşmelerin bir anda açılabileceğini de vurguladı:
‘ARTIK TÜRKİYE MANEVRA ALANININ SINIRLARINI GÖRÜYOR'
Türkiye-ABD-Rusya denkleminin sembolü haline gelen S-400 meselesinin Ankara'nın ‘sıkışmışlığına' yoranlar çokken, Tuğtan, Türk hükümetinin ‘sıkışmışlık değil ama manevra alanının sınırlarını görmeye başladığı' görüşünde. ABD'nin 2000'lerin başından bu yana girdiği hegemonya krizinin oluşan çok kutupluluk içerisinde manevra alanı sağladığını belirten Tuğtan, Ankara açısından artık bunun limitlerine varıldığını dile getirdi. Tuğtan, Türkiye'nin bir taraftan S-400 alırken diğer taraftan Suriye'de herkesin kendi pozisyonunu desteklemesi yönündeki beklentisinin karşılanmasının mümkün olamayacağının da altını çizdi. İdlib sahasının Ankara'nın arzu etmediği şekilde hareketlenebileceğini belirten Tuğtan, ABD'nin ise öngörülebilir gelecekte Türkiye'nin istediği şekilde geri çekilmesinin gerçekleşmeyeceği öngörüsünde bulundu:
‘TÜRK DIŞ POLİTİKASI TARAFSIZLIK KONUMUNU YİTİRDİĞİ İÇİN BÖLGE NEZDİNDE DÜRÜST ARABULUCU GÖRÜLMÜYOR'
Türkiye'nin dış politik duruşunda 1990'ların sonu, 2000'lerin başlarında sahip olduğu tarafsızlık konumunun artık yitirildiğini de vurgulayan Tuğtan, bunun sebebinin özellikle bölgesel meselelerde tarafgirlik olduğunun altını çizdi. Tuğtan, Ankara'nın artık bölge ülkeleriyle ilişkilerinde eskisi gibi ‘dürüst arabulucu' kimliği ile öneriler getirmesinin de mümkün olmadığını vurguladı.
‘AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİ ÇIKMAZ SOKAĞA GİRMİŞ VAZİYETTE'
Tuğtan, Türkiye'nin AB macerasının ise ‘kötü yönetilmiş bir sürecin sonucunda gelinen çıkmaz' olduğunu kaydetti. Bunda Türkiye kadar AB tarafının da rolünün bulunduğunu belirten Tuğtan, ilişkilerde ileriye doğru hamle yapılamamasında AB'nin adeta ‘çatısı olmayan bir evde' kendi iç tartışmalarına dalması ve dünya sahnesinde bir aktör sorumluluğu edinilememesi bulunduğunun da altını çizdi: