'TÜRKİYE, KENDİ KENDİNE YETEN BİR AKTÖR'
Türkiye'nin 20. yüzyıl boyunca AB'de dahil olmak için bir dizi girişimde bulunduğunu hatırlatan uzman, AB yönündeki hareketin, mevzuatın ve hayat standardının iyileşmesi gibi birçok yönden Türkiye'ye olumlu etkisi olduğunu belirterek şunu dedi: "Bu süreç birçok yönden tamamlandı. Türkiye, Batı'dan birçok şey aldı ve kendi eşsiz gerçekliğine göre adapte etmeyi başardı. Bu aşamada AB üyeliği artık Ankara için pek aktüel değil, çünkü bölgede bağımsızlığı giderek güçlenen bir aktör haline geliyor. Türkiye, bölgenin parlayan yıldızı, kendi kendine yeten bir aktör ve giderek dağılan, zayıflayan AB'nin himayesine ihtiyaç duymuyor."
Batı'daki gidişat dikkate alınırsa, AB'nin kendisinin Türkiye'nin üyeliğine ilgi duyması gerektiğini vurgulayan Avatkov, "Ancak AB böyle bir ilgi sergilemiyor aksine Ankara'nın AB yoluna her türlü engel koyuyor. AB bir dizi iç sorun yaşıyor. Bunun içinde Brexit de var, başta güney ve doğu olmak üzere neredeyse tüm Avrupa'yı saran ekonomik sorunlar da var. AB, belli bir ‘restart'a ihtiyaç duyuyor. Mevcut gerçeklikler açısından Avrupa'nın yeni bir üyenin katılımına dayanağı mümkün görünmüyor. Sorun Türkiye değil" yorumunda bulundu.
'BATI, TÜRKİYE'Yİ 'BOYUN EĞDİRİLEN AKTÖR' OLARAK GÖRMEYE ALIŞTI'
'AB'YE ÜYE BİR TÜRKİYE GÖRMEK İSTEYEN TÜRKLERİN SAYISI AZALIYOR'
Aslında sosyal anlamda da radikal bir değişimin gerçekleştiğini söyleyen Avatkov, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ülkesini AB üyesi görmek isteyen Türklerin sayısı da giderek azalıyor. Bunun tek sorumlusu da Türkiye'nin iç politik süreçlerine kaba ve küstahça müdahale etmeye çalışan Batı ve anlaşılır mekanizmaların yokluğu. Kabaca söylemek gerekirse Türkiye, AB'ye girmek için daha ne yapması gerektiğini anlamıyor. Önünde kapalı duran kartlar var. Şunu diyebiliriz ki AB, eylemleri ve eylemsizliğiyle kırmızı çizgiyi geçti ve bununla ilgili daha fazla politik ve jeopolitik sonuçlara katlanacak".