Huawei'nin kurucusu ve patronu Ren son açıklamasında, "ABD'nin bizi ezmesinin imkânı yok. Dünya Huawei ve gelişmiş tekonolojisi olmadan yapamaz" restini çekti. Ancak bazı ülkeler Huawei'ye yasak getirmeye başlarken, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Huawei sistemini kullanan ülkelerle işbirliği yapmayacaklarını ilan etti. ABD Başkanı Trump, adeta Çin'i kıskanırcasına ‘5G teknolojisini en kısa sürede ABD'de istediği' tweet'ini de atmışken, giderek dozu artan siber savaşın nereye varacağı merak konusu.
Batı ile Çin arasındaki bu bilek güreşinin perde arkasını, T24 sitesindeki yazılarıyla tanınan bilişim ve teknoloji uzmanı Füsun S. Nebil ile konuştuk.
‘AMERİKALI ÇOCUKLAR ARTIK BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ OKUMAZ OLDULAR'
"Batı kendi kurduğu tuzağa düştü. Ama bunu Batılı ülkelerin halklarına yıkmak da doğru değil. (Amerikan şirket yönetcileri) 1980'li yıllarda başlamışlardı. Amerikalı Forbes'un listesindeki en zengin 400, orada en tepedeki adamın varlığı 2 milyar dolar düzeyindeydi. Bugün ise Amazon'un sahibi Jeff Bezos'un 120 milyar dolar parası var. Para yukarı doğru akıyor son 40 yıldır. Bunu sağlayan ise aslında 1973'lü yıllardan itibaren önce Avrupa'da çıkan sonra Amerika'ya yönelen bir strateji. O stratejiye kendilerini merkeze alıp, ‘soğan stratejisi' diyorlar, dış halkalara doğru diye giden bir stratejiydi. Bir yandan da ‘small is beautiful' (küçük güzeldir) diye bir başka stratejiyi öne koydular. 1980 yılına kadar en çok arabası en çok ofisi en çok elemanı olan şirket en büyük şirket sayılıyordu, General Electric gibi. Fakat 80 yılında İngilizlerin ‘small is beautiful' stratejisi devreye girdi. Böylece dünyanın hayatına taşeronlaşma girdi. Microsoft'un ofisinde aynı yerde çalışan kendi elemanı 2 bin dolar maaş alırken, aynı işi birebir yapan taşeron elemanı 500 dolar maaş alıyordu. Bu 85 yılına geldiğinde gelişti. 50 firma Amerikan Kongresi'ne başvurup Çin, Uzakdoğu, Endonezya, Singapur, bunlara iş vermeyi kabul ettirdiler. Bu Obama'nın imzaladığı ama Trump'ın yönetime gelir gelmez ilk fırsatta iptal ettiği The Trans-Pacific Partnership, TPP adıyla geçen Uzakdoğu'ya iş verme anlaşmasının arkasındaki olay. 1985'ten itibaren Amerikalı firmalar, bunlar yazılımcılar başta olmak üzere Apple, HP gibi bilgisayar, cep telefonu firmaları da işlerini Uzakdoğu'ya yaptırdılar, çünkü işçilik ücretleri ucuz. Amerika'da ortalama bir mühendisi 2 bin-5 bin arasında istihdam ederken, Çin'de 500 dolara istihdam edebiliyordunuz. Şimdilerde aslında biraz yukarı çıktı, ilk başlarda 100 dolar civarlarındaydı. Naomi Klein diye bir Kanadalı gazeteci var. Aydın bir kadın, çok da önemli kitapları var. Burberry pardesüleriyle ünlüdür, bu gazeteci bir zamanlar orada çalışan bir işçiymiş. ‘Küçük güzeldir felsefesini 88 yılında fark ettik ve pankartlarla sokağa çıkıp benim işim nereye gitti, diye bağırdık, çağırdık. Sonra işinin nereye gittiğini takip ettik' diyor. Bulduğu şaşırtıcı sonuç şu. Kendisi bir zamanlar 2 bin dolar maaş alırken, yaptığı işi Endonezya'da bir çocuk işçi aylık 2 dolara yapıyordu. Dolayısıyla Amerika'nın içi boşaldı. Biz Amerika'yı bir bütün olarak görüyoruz ama Amerika'nın Silikon Vadisi gibi vahaları dışında Amerika'da bilgisayar işi bulmak mümkün değil. O yüzden 2000'li yıllardan sonra Amerikalı çocuklar bilgisayar mühendisliği okumuyorlar. Amerika'daki bilgisayar mühendisliklerine bakarsak Çinliler okuyor genelde. Para kazanamamaya başladılar. Dünya devi Telekom şirketleri vardı, Motorola, Bell laboratuvarları, Graham Bell'den gelen."
‘TÜRKİYE'NİN ALTYAPISININ YÜZDE 80'İ HUAWEI'YE DÖNDÜ'
ABD'nin bu stratejisinin sonuçta Çin'in üstün hale gelmesini getirdiğini belirten Nebil, bilgisayar teknolojisinin aynı zamanda casusluk için önemine de dikkat çekti. Snowden sızıntılarının NSA'nin Cisco şirketi dolayımıyla yasadışı dinlemelerdeki rolünü ortaya sermesini anımsatırken, "Bu telecom cihazları sadece para kazandırmıyor, casusluk da yaptırıyor. Kendilerinden bildikleri için.." diyen Nebil, şimdi Çinlilerin de aynı şekilde casuslukla suçlanır hale geldiğinin altını çizdi. Nebil, Batı'nın Çin'i ticari sırları çalmakla suçladığını, Çin'in ise kendisini ‘tersine mühendislik' argümanıyla savunduğunu kaydetti. Nihayetinde Çinlilerin teknolojiyi Batı'dan öğrendiğini de vurgulayan Nebil, Huwei'nin özellikle dünya çapındaki başarılarına atıf yaparken, Türkiye'deki telecom altyapısındaki kurumsal networkler'in yüzde 80'inin artık Huawei'ye dönmüş olduğu bilgisini de verdi:
‘AR-GE ÇALIŞMALARI DEVASA BOYUTLARDA'
Telekom sektöründe Araştırma-Geliştirme meselesinin önemine dikkat çeken Nebil, Çin'in Huawei'sinin bu konudaki öncülüğünü vurguladı. Nebil, bir telecom üreticisinin Türkiye'de bir şirkette AR-GE'de 1000 kişi çalışıyorsa Huawei'de bu rakamın 100 bin kişi olduğu bilgisini aktardı. Özellikle siber güvenliğin artık hayatın her alanını ilgilendirdiğini de anımsatan Nebil, Hollywood'da filmi de çekilmiş olan ‘düşman' addedilen bir ülke ile doğrudan savaş çıkartmadan su, elektrik, trafik sistemlerini keserek büyük hasar yaratma imkanlarına vurgu yaptı. Litvanya'da 2007'de Lenin'in heykelinin yıkılmasının ardından yaşanan siber saldırı örneğini de veren Nebil, yine ABD ve İsrail'e atfedilen İran'ın nükleer tesislerindeki stuxnet virüsü vakasını da anımsatarak aslında dünyada tam bir siber savaş hali olduğunu söyledi:
‘SİBER STRATEJİ BİNALİ YILDIRIM ZAMANINDA GELİŞTİRİLDİ, AMA HİÇBİR ŞEY YAPILMADI'
Nebil'e göre Türkiye, siber savunma alanında çok zayıf kaldı. Binali Yıldırım zamanında siber strateji geliştirildiğini ancak somut olarak hiçbir şey yapılmadığını anlatan Nebil, savunma sanayii için cihatların muhakkak yerli üretim tercih edilmesi gerekliliğine vurgu yaptı:
"Siber strateji Binali Bey zamanında geliştirildi güya. Ama ne yapıldı derseniz, hiçbir şey. Bu olaylar patlak veriyor diye böyle yapılıyor, algıya yönelik hareketler. Müsteşarlardan oluşan bir siber güvenlik kurulu kuruldu. Şu anda çalışmıyor. Ben üç senedir oradan bir haber alamıyorum, ne yaptıklarını bilmiyorum. Savunma Sanayi'nin yeni kurduğu bir kümelenme var. Firmalar siber güvenlik ürünleri üretsin diye savunma ile ilgili bir şey var. Ama cihazların bizim tarafımızdan üretilmesi lazım. Buna dair bir şey yok. Tam tersine biz hep almaya çalışıyoruz. Delik deşik diyelim."