İngiltere'deki Wellcome Sanger Institute'dan Trevor Lawley, "Bu tür araştırmalar sindirim sistemimizin tam haritasını çıkarmamıza yardımcı olacak. Bağırsak sistemi ve midedeki çeşitli hastalıklarının nasıl oluştuğunu anlamamızı ve bu organların insan sağlığını nasıl etkilediğini ortaya çıkarmamızı sağlayacak" açıklamasında bulundu.
Bağırsak florasının uzun yıllardır araştırılıyor olmasına rağmen içeriğin tamamının şimdilik bilimciler için sır olmaya devam ettiğine dikkat çeken Lawley, çoğu mikrobun sadece bağırsaklarda yaşamaya uyum sağladıkları için oradan çıkartılarak çoğaltılmaya çalışıldığında öldüklerini ifade etti.
Uzman, buna ek olarak insanın bağışıklık sisteminin bağırsak florasının sayısı ve türleriyle çok hassas bir şekilde bağlı olduğuna ve bu nedenle bağırsak sisteminde yaşayan organizmalar yapay ortama taşındığında bu kompozisyonun tekrarlanmasının çok zor olduğuna dikkat çekti.
İngiliz genetik uzmanları, bu tür algoritmaları kullanarak diğer bilimcilerin son yıllarda başka araştırmalarda elde ettikleri yaklaşık 12 bin meta-genom örneğini araştırdı ve aralarında karşılaştırdı. Lawley ve ekibi yaklaşık olarak 40 bin tam ve 52 bin kısmi bakteri genomunu restore etti ve önceden bilinen mikrop DNA örnekleriyle karşılaştırdı.
Sonuçta, bunların neredeyse 2 bin tanesinin bilim insanları tarafından bilinmediği ve 4'te üçünün de daha önce genetikçilerin hiç karşılaşmadıkları bakteri alt gruplarına ait oldukları anlaşıldı. En çok ilgi çekici şeyse, mikropların çoğunun Güney Asya ve Afrika sakinlerinin bağırsaklarından elde edilen flora örneklerinde bulunmuş olmasıydı.
Uzmanlar, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanlarda bağırsak florası bileşimindeki ve yapısındaki farklılığın, mide ve bağırsak sistemlerinde yaşayan mikroplarla ilgili çeşitli hastalık ve sorunların analizinde dikkate alınması gerektiği sonucuna vardı.