Çin Halk Cumhuriyeti'nin Ankara Büyükelçiliği internet sitesi ve Çin Uluslararası Radyosu (CRI), Uygurların yaşadığı Doğu Türkistan'la ilgili Pekin'in Ankara'ya sert yanıtlarını yayımladı.
Abdurrehim Heyit Ölmedi, Türkiye Dışişleri'nin #Xinjiang İddiaları Asılsız https://t.co/WQWE8kFlde #AbdurrehimHeyit pic.twitter.com/DtZ7BZ6ee5
— CRI Türkçe (@CRI_Turkish) 10 Şubat 2019
Türk Dışişleri'nin Xinjiang'daki bir hapishanede tutuklu bulunduğu sırada öldüğünü iddia ettiği Abdurrehim Heyit'in sağlık durumunun iyi olduğuna dair açıklamalardan birine CRI yer verdi:
'TAMAMEN ASILSIZ'
Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi Basın Ofisi söz konusu iddiayı yalanladı. Basın Ofisi'nin bugün Çin Medya Grubu'na sağladığı bilgilere göre, 57 yaşındaki Heyit Xinjiang Şarkı ve Dans Topluluğu'na bağlı olarak müzisyenlik yapıyordu. Daha sonra ulusal güvenliği zedeleyici girişimlerde bulunması nedeniyle tutuklanan Heyit'in sağlık durumunun şu anda iyi olduğu tespit edildi.
Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi Basın Ofisi, Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü'nün açıklamasından büyük hoşnutsuzluk duyduklarına işaret etti. Türk tarafının Xinjiang'daki mesleki eğitim merkezlerini 'toplama kampları' olarak nitelemesi eleştirilirken, 'Uygurlara yönelik sistematik bir asimilasyon' yapıldığı, 'insan haklarının ağır şekilde çiğnendiği' ve 'mesleki eğitim merkezlerindeki kursiyerlerin yakınlarıyla irtibat kuramadıkları' yönündeki iddiaların da tamamen asılsız olduğu vurgulandı.
Terörizm ve radikalizmin tüm dünya ülkelerinin yüz yüze geldiği ortak tehdit olduğuna dikkat çekilen açıklamada, Xinjiang'da faaliyet gösteren terörist ve aşırıcı güçlere ağır darbe indirildiği, terör eylemlerinin önlenmeye çalışıldığı, bu amaçla hukuka bağlı kalarak mesleki eğitim merkezlerinin kurulduğu belirtildi.
'TOPLUMA YENİDEN KAZANDIRMAK İÇİN'
Açıklamaya göre, daha önce terörizm ve radikalizm suçlarına karışarak hafif cezai hüküm verilen veya cezadan tamamen muaf tutulan kişilere, mesleki eğitim merkezlerinde verilen eğitimler aracılığıyla yardım eli uzatıldı, onların terörizm ve radikalizmin yeni mağdurlarına dönüşmeleri engellenerek, topluma yeniden kazandırılması sağlandı.
Diğer yandan mesleki eğitim merkezlerinde uygulanan müfredat esas olarak ulusal dil yeterliliği, hukuk bilgisi, mesleki beceri ve dini aşırıcı düşüncelerden arındırma olmak üzere dört bölümden oluşuyor. Tüm şubelerde ortak bir eğitim programı uygulanıyor, aynı ders kitapları kullanılıyor. Ayrıca kursiyerlerin şartlarına göre farklı eğitim programları da uygulanabiliyor, ancak eğitim sistemi tüm şubelerde standart.
'TEMEL İNSAN HAKLARI KORUNUYOR'
Bununla birlikte, Xinjiang'daki mesleki eğitim merkezlerinde Çin Anayasası ve ilgili yasalar gereğince kursiyerlerin temel insan hakları korunmaktadır. Eğitim merkezlerinde görev yapan öğretmenler ile personelin kursiyerlerin onurunu kırıcı davranışlarda bulunması veya onlara şiddet uygulaması yasaklanmıştır.
'İLETİŞİM SERBESTİSİ VAR'
Eğitim merkezlerinde kursiyerlerin özgürlüğüne de saygı gösterilmektedir. Yatılı okul şeklinde kurulan bu merkezlerde kursiyerler haftada bir kez izne çıkabiliyor ve ailelerinin yanına dönebiliyorlar. Özel durumlarda da kursiyerlerin izin alarak evlerine dönmeleri mümkün. Kursiyerler ayrıca görüntülü veya telefonla arama yoluyla yakınlarıyla temas kurabilmekte, yakınları kendilerini ziyaret ettiğinde onlara da konaklama imkânı sağlanmaktadır.
Türkiye'deki bazı medya kuruluşlarından temsilciler 9-16 Ocak günlerinde Xinjiang'a gelerek mesleki eğitim merkezlerini ziyaret etti ve bu merkezler hakkında etraflıca bilgi aldı.
Ziyarette bulunan bir Türk basın mensubu Çin Medya Grubu'na verdiği demeçte, "Röportaj yaptığım bütün kursiyerler, yaşamlarından ve eğitim merkezlerinin şartlarından memnun olduklarını belirtti. Ziyaret sayesinde, Çin hükümetinin terörizm ve radikalizmle mücadele konusunda izlediği net stratejiyi gördüm. Yani bu strateji terörizme darbe indirme, ekonomiyi kalkındırma, halkın yaşam seviyesini yükseltme ve eğitime önem verme gibi bir dizi tedbirden oluşuyor. Bu strateji çok mantıklı, Türkiye dâhil tüm dünya ülkelerinin örnek alması gerekir. " diye konuştu.
'REHABİLİTASYON GÖRÜYORLAR'
Bir başka Türk basın mensubu da aynı fikirde olduğunu ifade ederek şunları ekledi:
Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi Basın Ofisi'nin açıklamasında, Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü'nün 'Çin'in tüm dinleri ve inançları Çinlileştirme politikası izlediği' iddiası da yalanlanarak, bu iddiaya cevaben, dinlerin bulundukları toplumla bağdaşmasının varlıklarının temeli olduğu belirtildi.
Açıklamada, Çin hükümetinin öteden beri din ve inanç özgürlüğü politikasını izlediğine dikkat çekilerek, din işlerinin hukuk çerçevesinde yürütüldüğü, Çin'in bu konuda da 'tam bağımsızlık, kendi gücüyle kalkındırma ve dış müdahaleye izin vermeme' ilkesine sadık kaldığı kaydedildi.
Çin hükümetinin din ile sosyalist toplumun bağdaşmasını aktif şekilde yönlendirdiği vurgulanan açıklamada, farklı dinlerin temel kuralları ve ilkeleri dikkate alınarak topluma ve çağa uyum sağlamasına önem verildiği, bu dinlerin seçkin geleneksel Çin kültürüyle iç içe olduğu ifade edildi."
'1990'LARDAN BERİ ETNİK BÖLÜCÜLÜK, DİNİ AŞIRICILIK VE TERÖR'
Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği "Türkiye Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün ilgili açıklamaları tamamen gerçek dışıdır. Çin tarafı buna şiddetle karşı çıkmaktadır" açıklamasını yayımlayarak şöyle devam etti:
"20. yüzyılın 90'lı yıllarından itibaren, Çin'in içinde ve dışında bulunan 'üç şer güç' (etnik bölücülük, dini aşırıcılık, şiddet ve terör), Çin'in Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'nde binlerce şiddet ve terör olayı planlayıp düzenleyerek çok sayıda masum vatandaşın hayatını kaybetmesine, yüzlerce polisin şehit düşmesine ve sayılamayacak kadar mal kaybına yol açmıştır.
Çin, aşırıcılıkla mücadele çalışmalarını, kendi ülkesinin durum ve koşullarına uygun bir biçimde sürdürüyor; söz konusu kamplar da toplama kampı değil mesleki eğitim merkezi. Mesleki eğitim merkezleri kurulduktan sonra Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'nde 25 aydır herhangi bir şiddet ya da terör olayı meydana gelmemiş ve güvenlik durumu büyük oranda iyileşmiştir.
Çin hükümetinin Uygurların ve diğer Müslüman toplulukların etnik, dini ve kültürel kimliklerini tasfiye ettiği iddiaları tamamen asılsızdır."