"Aslında büyükşehir belediye başkanlığına aday olmadan önce Ekrem İmamoğlu'na karşı hislerim herhangi bir ilçe belediye başkanına kıyasla daha olumluydu. Uzaktan bir Mustafa Sarıgül'e benzemiyor mesela. CHP'nin hiçbir iş yapmaz ama şaibeye bulaşan Çeşme, Beşiktaş ya da Ataşehir'deki başkanlarıyla da alakası yok gibi. Dahası, üstünkörü baktığımda Beylikdüzü'nde iyi işler başarmış gibi.
Sonra, kendisinin de pek gönüllü olmadığı ve alelacele hazırlanan büyükşehir adaylığı geldi. Kemal Kılıçdaroğlu'nun hizmetlerinden ya da kapasitesinden dolayı değil de sadece adından dolayı onu aday gösterdiğine iddiaya girerim. Tıpkı Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir "Diet Cola" aday arayışına taktı çünkü CHP genel başkanının, "İmamoğlu" soyadında bir adayla da seçime girmesinin altında da hiçbir zaman gerçekleşmeyecek sağdan oy alma hayali var.
Geçenlerde İmamoğlu hakkındaki bir biyografi video'suna denk geldim; belli ki destekçileri hazırlamış. Ne yalan söyleyeyim, Kıbrıs'ta üniversite okumak gibi zayıf noktalarla çok parlak gözükmüyor kağıt üzerindeki CV'si. Ama beni asıl rahatsız eden beş dakika içinde defalarca üstüne basa basa dindarlığının dile getirilmesi oldu… Dindarlığı değil, dindarlığının siyaset malzemesi olarak kullanılması. Daha da rahatsız edici olan her dindar vurgusunun ardından "Aynı zamanda da sosyal demokrasiye gönül vermiş" ifadesinin dengeleyici unsur olarak aralara serpilmesi.
Ancak insan dindar ya da sosyal demokrat olmasa bunlar böyle sık vurgular halbuki. Karikatürü çizilse rakı şişesine benzetilecek Muharrem İnce'de de bu mesaj denenmişti, tutmadı. Ekrem İmamoğlu'nda da tutmayacak. Parti hem İstanbul'u kaybedecek hem de İmamoğlu şahsi olarak siyasette yara alacak.
Aynı yanlışı üç kere üst üste yapmaya ne deniyordu; hatırlatırsanız sevinirim.
Zaten bu "Müslüman ama solcu" mesajının talihsizliği de karşısında Binali Yıldırım gibi uzlaşmacı, kavgadan uzak bir adayın olması. Sağdan oy almayı bekleyen CHP için daha da büyük bir kabus Yıldırım'ın "soldan" (daha doğrusu merkezden) oy alabilme ihtimali.
90'lı yıllarda kendilerini solcu tanımlayan, ama dini inancı da olan, tam da Ekrem İmamoğlu'nun çizmeye çalıştığı profildeki tanıdıklarım Refah Partisi'ne oy vermişti belediye seçimlerinde. Sorduğumda gerekçeleri hizmetlerin aksamamasıydı. O zamanlar da Türkiye bu kadar bölünmüştü. Hangi İslamcı marketlerden alışveriş yapmamamız gerektiğine dair listeler bile dolaşıyordu.
Bugün de ideolojik anlamda iki partiye de oy veren bir kesim elbette var, ama belirleyici oy belediye hizmetlerine göre mührünü basacak seçmen bloklarına ait. Ulaştırma bakanlığı, başbakanlık gibi geçmişi bulunan ve "yapan adam" imajına Binali Yıldırım'ın bu açıdan da net bir üstünlüğü var. Dahası, seçmen AK Parti iktidarında büyük bir şehri başka bir partinin almasının aksatmaya yol açabileceğini de düşünebilir.
ZAMANIN RUHUNU OKUYAMAMAK
Ekrem İmamoğlu'nun bu aşamadan sonra, bu kadar kısa süre kalmışken yeni bir söylem geliştirip rüzgarı döndürmesine de imkan var mı? Bilmiyorum. Demirel'in dediği gibi 24 saat Türkiye'de çok uzun bir süre ama pek ihtimal vermiyorum.
Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce "Muharrem İnce'nin tıbbı marijuana, Meral Akşener'in evlilik eşitliği hakkında bir fikri var mı" diye sormuştum. İşte, üzerinden bir sene geçmeden geldi bu sorulardan biri gündemimiz oldu.
Üstünkörü saydığım bugünkü örnekler de birer değişim işareti, önümüzdeki dönemde hayatı da siyaseti de belirleyecek tartışmalar. Bu değişimi okuyamayan CHP hala "Müslüman ama solcu" diye İstanbul'da oy toplamaya çalışıyorsa…
Ne diyeyim, bu partiye umut bağlayanlara yazık."