Türk tiyatrosu ve sinemanın usta sanatçılarından Akpınar ile Gezen hakkında Halk TV'de gazeteci Uğur Dündar'ın sunduğu Halk Arenası programındaki açıklamalarından dolayı 'Cumhurbaşkanı'na hakaret', 'darbeye çağrı' ve 'ölüm tehdidi' suçlamalarıyla soruşturma açıldı.
"Dün itibari ile açıklandı, o iki şovmene soruşturma açılmış ama Uğur Dündar sıyrılmış gibi. Oysa, işin organizatörü Uğur Dündar. Dolduruşa getiren Uğur Dündar. Hakaretlerin, tehditlerin bir numaralı sorumlusu Uğur Dündar" diyen Karahasanoğlu, şöyle devam etti:
'DÜNDAR, ERDOĞAN'I DEMİRELLEŞTİRMEK İSTİYOR'
"Niye mi? Aktarayım. Uğur Dündar, programa klasik girişten sonra kendi kafalarında uydurdukları 'kutuplaşma'dan bahsediyor. Hani şu, 1994'de, Refah Partili adaylar belediye başkanlıklarını kazandıklarında uydurulan 'Toplum kutuplaştırılıyor' söylemi var ya. İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarını, Tayyip Erdoğan ve Melih Gökçek kazandığında 'Kanımız akar, ama belediyeyi size teslim etmeyiz' diye faksların çekildiği, sokak duvarlarına yazılar yazıldığı 1994 seçimleri var ya.
Onu dillendiriyor, organizatör Uğur Dündar. Bir kıyaslama yapmak için de Süleyman Demirel'i anlatıyor. Şöyle manşetten haber yaptım, böyle aleyhine programlar yaptım, diyor. Ama, Demirel hiç dava açmamış. Evet, Demirel sana dava açmamış olabilir. Çünkü senin Demirel ile kavgan, danışıklı dövüştü.
Bir de bana sor, nasıl dava açtı. Hem 50 milyarlık tazminat davası. Hem de Cumhurbaşkanı'na hakaretten, 4 yıla kadar hapis cezası istemli ceza davası. Her neyse.. Dündar'a dönelim biz..
Demirel'i öne sürüyor ve 'sen de dava açma' diyor, Tayyip Erdoğan'a. Yani, Erdoğan'ı, Demirelleştirmek istiyor. Höt denilince, 'Şapkamı aldım, gidiyorum' demesini istiyor.. 'Hop' denilince, 'Tamam tamam. Şapka da sizin olsun, ben gidiyorum' demesini istiyor. Bunun için de konukları bu yönde konuşturmak için başlıyor dolduruşa:
'Neredeen nereye. Diyelim. Şu içinde bulunduğumuz kutuplaşma, ayrışma, artık yolları aşındırmayı aştı. Haftalar öncesinden izin alınmış bazı sanat etkinlikleri yapılamıyor. Biletleri satılmış oyunlar oynanamıyor. Şairler sohbet edemiyor. Saldırıya uğruyorlar. (..) Bu kutuplaşmayı aşmazsak, sonumuzun hiç iyi olmayacağını düşünüyorum, Metinciğim. Ne dersin?'
'DEMOKRASİ NE Kİ?'
Bu kadar yalandan sonra. Bu kadar palavradan sonra. Bu kadar çarpıtılmış bilgiden sonra. Bu kadar dolduruştan sonra. Metin Akpınar ne desin?
Al Uğur'u vur Metin'e. Sonuçta o da boş kaleye gol atılacak pas almış futbolcu edası ile başlıyor konuşmaya: 'Bireylerin özgür iradesiyle geleceklerini tayin edebildikleri bir rejim demokrasidir. Bizim polarizasyondan bu kargaşadan kurtulabilmemizin tek çaresi de demokrasi diye düşünüyorum. Oraya ulaşabilirsek ne ala.. Kavga dövüş olmaz, biz bu işin içinden çıkarız. Ulaşamazsak her faşizmin olduğu gibi, karşılaştığı gibi belki liderini ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki adı geçen başka liderlerin yaşadığı gibi kötü sonlar yaşayabilir.. Ama bize yazık olur, biz harap oluruz.'
Sanki bu ülkede demokrasi yokmuş.. Sandık yokmuş. 8 ayda bir sandığa gitmiyormuşuz. Genel seçimdi. Yerel seçimde. Referandumdu adları altında. Tayyip Erdoğan, bu solakları her seferinde sandığa gömmüyormuş gibi. 'Demokrasiye ulaşırsak, kavga dövüş olmaz' diyor.
Demokrasi ne ki? CHP'nin yüzde 25 oy alıp, 'Tek başına iktidara geldi' diye yönetimin kendisine verilmesi mi? Tayyip Erdoğan yüzde 52 oy aldığı halde, 'Sen kazanamadın kardeş' diye, kenara itildiği bir sistem mi?
Öyle olmalı ki. Sonunda cümleyi 'ayağından asma, zehirlenerek ölme, kötü son' ile bağlıyor. Uğur da, tebessümle yapılan tehditleri destekliyor. Metin'e soruşturma tamam. Peki Uğur'a niye soruşturma yok?"