Son durumu Yakın Doğu Haber internet sitesi kurucusu, gazeteci ve yazar Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
‘CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN İLE TELEFON GÖRÜŞMESİ TRUMP İÇİN BİR FIRSAT OLDU'
"Amerika'nın gerçekten IŞİD gibi bir sorunu olsaydı, o bölgede varlığına bile hiç gerek yoktu. Suriye ordusu zaten 2017'den itibaren Irak sınırına kadar temizlemişti. Suriye ordusu ve müttefikleri orayı IŞİD'dan Amerika'nın orada bulunması ve Tenef'teki işgali sebebiyle temizleyemedi. O dönemde bir taraftan Irak ordusu ve Haşdi Şabi, Irak tarafını süpürüyordu, Suriye ordusu ve müttefikleri de Suriye tarafını süpürüyordu. Ancak ABD tarafından kırmızı çizgi çekildiği için duruldu, (Suriye ve müttefikleri) Fırat'ın doğusunda durdu. Nitekim Suriye ordusu mevzilerine yönelik defalarca Amerika tarafından saldırılar oldu. Suriye ordusunu diğer tarafa geçirmemek için… IŞİD varlığı, Amerika'nın Suriye'de bulunmasına gerekçe teşkil ediyordu. O açıdan Amerika, IŞİD'in tamamen temizlenmesine değil belli bir süre içerisinde oradaki varlığına gerekçe olarak kullanmaya çalışıyor. Daha sonra İran'ın Suriye'deki varlığı gerekçe kılındı. İran'ın Suriye'de Rusya'nın olduğu gibi askeri üsleri olan, hava ve kara birlikleri olan bir askeri varlığı yok. İran'ın askeri varlığının Amerika ve özellikle de İsrail açısından oluşturduğu tehdit Fırat'ın doğusu ile ilgili bir mesele değil. Asıl kaygı duyulan nokta İran'ın Şam-İsrail sınırı hattı çevresindeki askeri varlığı. Rahatsız olunan yer burası. Yoksa Amerikan'ın Fırat'ın doğusundaki askeri varlığının veya her kime devredilmesi düşünülüyorsa Fırat'ın doğusundaki mevcut statükoyu —Amerika adına sürdürse bile- İran'ın tehdit eden bir yanı yok ki. Bu tamamen anlamsız bir gerekçeydi. Bu gerekçe biraz da İsrail baskısıyla sanki gerçekmiş gibi sürdürülüyordu. Ama Trump, Suriye'den çıkma meselesini seçim kampanyası döneminden beri sürekli vurguluyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesi de Trump için bir fırsat oldu. Trump'ın iç politikada yaşadığı sıkışık durum, baskıların artması sebebiyle belki bir gündem değiştirme manevrası, kendisine yönelen baskıları başka bir mecraya dökme manevrası da olabilir."
‘ORTADA BÖYLE BİR İHALE VARSA TÜRKİYE, DAİŞ VE SDG İLE SAVAŞACAK'
"‘İhale var mı, yok mu, Türkiye böyle bir ihale aldı mı, almadı mı?' Bu spekülatif bir şey. İkincisi de bunun uygulanabilirliği. Gerçekten böyle bir ihale alınmış olsa bile Türkiye böylesi bir şeyi Amerika'ya nasıl garanti edecek? Amerika kendi askeri varlığı ile İran'ın Suriye'deki askeri varlığını sonlandırabilecek bir model üretebildi mi ki bunu Türkiye kendi varlığı ile Amerika'dan boşalacak yerde yapabilsin? Pratikte de gerçekleşmesi çok mümkün olmayan bir şey. Şu an PYD veya Suriye Demokratik Güçleri kontrolünde bulunan toprakların tamamında Türkiye'nin askeri varlığını gerektirecek bir durum bu. Türkiye eğer böyle bir ihale ile girecekse şöyle bir tasvir gerekiyor. Bir Türkiye DAİŞ ile savaşacak. İki zaten terör örgütü olarak gördüğü Suriye Demokratik Güçleri ile savaşacak. Üç, bütün bu çok geniş alanı hakimiyeti altında tutacak. Dört, İran'ın varlığına engel olacak. Şam'ın müttefiki olan İran'dan bahsediyorum… Bu açıdan bu sadece siyasal bir söylemden öteye gitmiyor. Bunun fiziksel bir gerçekliği yok. İran bağlamında bir ihale söylentisi çok kişinin yazısına, siyasal demecine konu olabilir. Ama bence değeri sadece bundan ibarettir. Kürtlerle ilgili durum da aynı. Bölgeyle ilgili olarak Amerika ile işbirliği yapma arzunuz varsa Amerika ve müttefiklerine vereceğiniz en önemli siyasal rüşvet İran karşıtlığı üzerinden verilir. Amerikalıların bulunduğu dönemde ve çıkmanın söz konusu olmadığı dönemlerde sadece Amerika değil benzer vaatlerin Kürt liderler tarafından Suudilere verildiğine de tanık olduk. Dolayısıyla Fırat'ın doğusundaki ister Suriye Demokratik Güçleri varlığı olsun ister Amerikan varlığı olsun veya bundan çok daha imkansızı Türkiye varlığı olsun… İran'ın Suriye'deki askeri varlığını ortadan kaldırabilecek ne bir potansiyeli var ne de böyle bir gücü var."
‘SURİYE'NİN GELECEĞİ ŞAM VE MÜTTEFİKLERİNİN PLANLAMASINA GÖRE ŞEKİLLENİYOR'
"Her ne olursa olsun Suriye'nin geleceği, Şam'ın ve müttefiklerinin tasarımına ve planlamasına göre şekilleniyor. Şam ve müttefikleri, Şam'ın onayıyla orada bulunmaktan dolayı da müttefikleri ev sahibi. Şam ve müttefiklerinin dışındaki güçler ise şu ya da bu şekilde belirli bir zaman içerisinde işlerini bitirip hızlı bir şekilde çekilme planı yapmak veya kalıcı olacaklarsa o kalıcılık takvimine göre ortaya somut bir vadede kazanım öngörmek zorundalar. Şam ve müttefiklerinin zaman sorunu yok, uzun bir zaman içerisinde planlamasını ve eylemlerini ona göre yapıyorlar. Zaman sorunu da olmadığı için süreç belki yavaşlıyor, kazanımlar yavaş elde ediliyor ama sağlam oluyor. Diğer tarafın ise zamanı sınırlı olduğu için çok hata yapıyor. Kısa vadeli olarak büyük kazanımlar elde etmiş gibi gözüküyor ama bu kazanımlar çok çabuk kaybediliyor. Suriye Demokratik Güçleri veya PYD, bir ev sahibi, mesela IŞİD gibi, Nusra gibi dışarıdan gelen veya dışarıdan desteklenen bir güç değil. Oranın yerlisi olan bu güç oranın yerlisi olmanın gerektirdiği zeminde kalmadı. Biraz daha kısa vadeli büyük kazanımlar elde edebileceği düşüncesiyle fırsatçılık yaparak dışarıdan gelenlerle iş tutmaya başladı. Bu ise kısa vadede büyük kazanımları önlerine getirdi. Kendi doğal sınırları dışında büyük kazanımlar elde etmiş oldular. Rakka olsun, Deyr el Zor olsun buraların tamamen artık Kürtlere ait olduğundan bahsedildi. Ancak bunların hiçbirisinin kalıcı olmayacağı anlaşıldı. Çünkü kendi doğal sınırlarının dışındaydı. Şimdi ülkeye dışarıdan giren güçler gideceğine göre, Suriye Demokratik Güçleri veya PYD'nin doğal olarak bundan sonraki süreçte Suriye'nin ev sahipleriyle birlikte olması gerekecek. Bu da doğal şartlarına geri dönmesi demek. Amerika ile çalıştığı dönemdeki kazanımları veya fırsat diye gördüğü büyük şeyleri kaybetmiş olacak ama nesnel şartlarındaki kazanımlarını da elde etme fırsatı bulacak."
‘BU SAATTEN SONRA FEDERALİZM GİBİ BİR SEÇENEK KONUŞULMAYACAK'
"Suriye hükümeti en başından beri diğerleri gibi Kürtleri ‘terör örgütü' diye nitelemedi. Henüz Amerika sahada yokken, birçok yerde Kürtler dışarıdan silah alamayacak noktadayken, Suriye ordusu silah ve lojistik desteğinde bulundu. Kürtlerin Amerika ile birlikte olduğu dönemlerde dile getirdiği gibi bir ara bağımsızlıktan söz eder nitelikteki talepleri elbette olmayacak. Şam da zaten bunları başından beri söyledi. Şam her zaman Suriye'nin üniter yapısı içerisinde yerel yönetimler yasasındaki değişikliklerle durum çerçevesinde bir çözüm bulunabileceğini, Kürtlerin taleplerinin karşılanabileceğini söyledi ama federalizm ve bağımsızlığı kesinlikle seçenek dışı bıraktı. Gelinen noktada PYD eş bakanının da benzer bir açıklaması oldu iki gün önce. ‘Federalizm gibi bir kavramı artık siyasi literatürümüzden çıkarıyoruz ve rejimle bu şekilde bir uzlaşmaya açık olduğumuzu belirtiyoruz' şeklinde bir açıklamaydı. Bu gerçekçiliktir. PYD'nin, Kürtlerin bundan sonraki atacağı adımlar daha gerçekçi temeller olacak kuşkusuz. Benzer bir gerçekçilik doğal olarak Şam içinde geçerli. Kürtlerin sonuçta kendi vatandaşı ve Amerika'nın bıraktığı boşlukta başka bir ülke tarafından yeniden kendilerine yönelik olarak kullanılmamasına karşı kendi vatandaşlarıyla yeniden kavuşması bakımından Suriye devletinin de bu talebe olumlu cevap vermesi son derece normal. Zaten Şam ile PYD arasındaki görüşmeler de bunu gösteriyordu. Amerikalıların biraz da PYD üzerine yaptığı baskı sebebiyle görüşmeler kesilmişti. Rezzan Hido'nun açıklamalarını hatırlıyorum, o da buna benzer şeyler söylemişti. İler yasasında yapılacak bir değişiklikle Kürtlerin taleplerinin karşılanacağına dair Şam'da bir irade olduğunu söylüyordu. Ama artık bu saatten sonra federalizm gibi bir seçenek muhtemelen konuşulamayacak. PYD de Şam'ın karşısına böyle bir taleple gitmeyecek."
‘SURİYE ORDUSU VE TÜRKİYE'NİN İŞBİRLİĞİ POTANSİYELİ VAR'
"Suriye ile Türkiye karşı karşıya gelmez, tam tersine Suriye ile Türkiye'nin işbirliği potansiyeli var. Bunun bölgesel zemini de söz konusu, Astana formatı var. Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ise —Astana formatındaki tüm ülkeler hatta Amerika bile buna dahil- Türkiye bunu vurguluyordu. Hatta Türkiye bunu kendi beka sorunu olarak görüyordu. Eğer Suriye'nin toprak bütünlüğü ve terör ise mesele, bu da DAİŞ'ten kaynaklanıyorsa, Suriye ordusu ve Türkiye'nin burada bir işbirliği potansiyeli var. İkincisi Suriye Demokratik Güçleri'nin varlığı. Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri ve PYD'nin buradaki varlığını ve federal veya kanton oluşumlarını bir tehdit olarak görüyordu. Suriye devleti de burada zaten üniter yapısı içerisinde bir çözümden söz ediyor. Bir anlamda 2011 öncesi durumu ifade eden bir Suriye gerçekliği ortaya çıkıyor. Türkiye'nin bundan öte isteyebileceği ne olabilir zaten? Başka bir ajanda yoksa, ki şimdiye kadar buna dair somut bir şey yok; Suriye'nin bir bölümünü ele geçireceğiz, burada biz hakim olacağız, bunu kimse söylemiyor zaten. Dolayısıyla Suriye eğer bir bütün içerisinde kalacaksa ve terörünü yenecekse burada yapması gereken şey doğal olarak Ankara ile Şam'ın işbirliği. Bu da 7-8 yıllık bunca yaşanan şeyden sonra ne kadar mümkün olabilir derseniz, bunun şartları da Astana formatı çerçevesinde hazırlanabilir. Rusya, yakınlaştırıcı bir etki yapabilir. Nitekim şimdiye kadar Rusya'nın Türkiye ile Amerika ilişkilerini bozmak, sabote etmek için Türkiye'ye verdiği Fırat Kalkanı gibi ödüllerin de bundan sonra olmayacağını hesaba katmak lazım. Amerika çekildikten sonra Rusya'nın artık Türkiye'ye sırf Amerika-Türkiye ilişkileri daha gerginleşsin, daha ‘zehirlensin' diye biraz daha ‘hediye vereyim' diyeceğini düşünmüyorum. Amerika'nın bu çekilme kararından sonra muhtemelen İdlib en sona kalacak. Türkiye, İdlib'teki kendi müttefiklerinin de rol alması için bir şey yapabilecekse onun da yolu Astana formatında ve Şam ile ilişkileriyle olabilecek bir şey. Şam'a rağmen Şam ile karşıtlık temelinde ne İdlib'i ne İdlib'teki müttefiklerini Türkiye'nin koruması da mümkün değil. Şam ile savaş seçeneğinin sürdürülmesi Amerika da dahil olmak üzere kimsenin gündeminde değil. Türkiye de bir zamanlar (rejim değişikliği) projede yer alan ülkelerin hepsiyle Suudi Arabistan'la, Emirliklerle ve Amerika ile şu ya da bu şekilde ters düşmüş durumda."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.