BBC'de yayımlanan HARDTalk programına konuk olan Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Prof. Dr. Gülnur Aybet, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın 6-7 Ekim olayları sırasında halkı sokağa çıkmaya teşvik ettiğini söyledi.
Aybet ayrıca hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Demirtaş kararının temyiz edilebileceğini, hem de hakkında 30'dan fazla dava bulunmasından dolayı Demirtaş'ın tahliyesinin uygulanamayacağını belirtti.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Selahattin Demirtaş'ın avukatı Ramazan Demir, "Demirtaş'ın 6-8 Ekim olaylarında sorumluluğuna dair hiçbir kayıt, mahkeme kararı ve tespit yoktur. Bunu özellikle şahsını kirletmek için kullanıyorlar" dedi.
Avukat Demir, Aybet'in, AİHM'nin Demirtaş'ın tahliyesi hakkında verdiği kararla ilgili sözlerinin de doğru olmadığını belirtti. Demir, "46'ncı madde bağlamında verdiği ihlal kararı kesindir ve derhal uygulanmalıdır. Diğer ihlallerle ilgili temyiz yolu açıktır ancak tahliye konusundaki karar kesindir" diye konuştu.
Demir ayrıca, Demirtaş'ın hakkındaki 33 davadan birinden tutuklu olduğunu ve AİHM kararının da bu davayla ilgili olduğunu vurguladı.
DOÇ. DR. AKÇA: KAMUOYUNU MANİPÜLE ETMEYE ÇALIŞIYOR
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Gülnur Aybet'in sözlerine akademi çevrelerinden de itirazlar geldi.
Aybet'in halen profesör olduğu YTÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nün KHK ile ihraç edilen eski öğretim üyesi, Barış Akademisyenlerinden Doç. Dr. İsmet Akça, Aybet'in mülakattaki sözlerine tepki gösterdi.
Aybet'in 'yanlış veya yalan beyanlarda bulunduğunu' söyleyen Akça, "O metinde herhangi bir şekilde terörü övecek bir ifade bulunmadığını" ifade etti. Akça, Aybet'in görevli olduğu YTÜ'de de ihraçlar olduğunu ifade etti.
'YTÜ'DEKİ KENDİ BÖLÜMÜNÜN YARISI OHAL KHK'SIYLA İHRAÇ EDİLDİ'
Akça, "Hepimizi de dün geceden itibaren hayretler içinde bırakan; öfke, kızgınlık içinde bırakan, bir insanın göz göre göre nasıl bu kadar rahat gerçeğe aykırı beyanlarda bulunabileceğini anlamakta zorlandığımız bir beyan söz konusu" ifadelerini kullanıp ekledi:
"Suç duyurusunda bulunmanın kimseye faydası yok. Türkiye'de zaten hukuk işlemiyor. Prosedür ortada. OHAL bitmiş ama biz OHAL KHK'sıyla haksız yere atılmışız. Bu süreçler açık ortada. Bunun geçerli bir yargı yolu yok, kimi nereye kime şikayet edeceğiz?"
AYBET: TÜRKİYE'DE GAZETECİLİK FAALİYETİNDEN MAHKUM OLAN YOK
BBC'de yayımlanan HARDTalk programına konuk olan Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Prof. Dr. Gülnur Aybet, Türkiye'de mesleklerini yaptıkları için hiçbir gazetecinin mahkum olmadığını belirterek, haklarında soruşturmalar olan akademisyenlerle ilgili olarak, "Bir örgütü ya da diğerini destekledikleri için başlarının belada olduğu" yorumunu yaptı.
Aybet'in Stephen Sackur'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Cemal Kaşıkçı cinayetinin sorumlularının adalete teslimi konusunda Türkiye'nin daha söyleyeceği ve atacağı adımlar var mı?
Soruşturma halen devam ediyor. Türk yetkililer, yeni deliller ortaya çıktıkça bunu uluslararası camia ile paylaşacaklarını söylediler. Buna Suudi yetkililer de dahil. Şu ana dek ellerinde olan bilgileri de Suudiler ve bazı diğer ülkelerle paylaşmış durumdalar.
Ama daha delil var değil mi?
Olabilir. Soruşturma halen devam ediyor.
Şu anda Ankara'da, sizin patronunuzda ve Türk hükümetindeki kanı bu cinayetin ucunun Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a uzandığı yönünde mi?
Biz herhangi bir isim vermiş değiliz. Yalnızca soruşturmanın doğru düzgün bir şekilde devam etmesini ve üzerinin kapatılmamasını istiyoruz.
Soruşturmanın devam ettiğini ve daha ortaya çıkabilecekler olduğunu ima ettiniz. Türkiye neden Birleşmiş Milletler'e bağımsız, üçüncü şahıslar tarafından yapılacak uluslararası bir soruşturma için resmi başvuru yapmadı?
Bunun şu anda değerlendirildiğini sanıyorum. Ve halen (Suudi Arabistan'ın) bir işbirliği süreci başlatabileceklerini umuyoruz. Eğer bu olmazsa uluslararası soruşturma için Birlemiş Milletler'e (BM) gideceğiz. BM de buna istekli, demek ki Suudiler işbirliğine yanaşmaz ise sonuç bu olacak.
Ancak Türkiye, Kaşıkçı cinayeti ile ilgili çok ses çıkarsa da buna çok istekli değil gibi. Türkiye BM ve uluslararası camiayı soruşturmaya dahil etmek konusunda istekli değil gibi… İnsan Hakları İzleme Örgütü Orta Doğu yöneticisi Sarah Leah Whitson, BM Genel Sekreteri önderliğinde uluslararası bir soruşturma karşısında tek engelin, Ankara'nın yazılı bir resmi talepte bulunmaması olduğunu söyledi. Bunu yapmak çok kolay.
Ama soruşturma öncelikle Türkiye'de devam etmeli.
Öyle mi? Çünkü siz BM'nin de dahil olduğu insan hakları denetçilerinin ülkenize girmesini istemiyorsunuz. Çünkü bir kez girdiler mi, görmelerini istemediğiniz başka şeyler de bulabilirler.
Hayır bu saçmalık. Türkiye bu soruşturmayı çok düzgün bir şekilde sürdürüyor. Tüm deliller de ilgili ülkeler ve talep eden ülkelerle paylaşılmış durumda. Soruşturma süreci son derece şeffaftı. Eğer Suudi Arabistan, işbirliği yapmamakta ısrar ederse de BM'ye gidilecek. Belli ki bizim Dışişleri Bakanımızın, "Süreç çok yakında BM'ye taşınabilir" şeklindeki açıklamasını duymadınız.
Ben sadece gecikmenin sebebini merak ediyorum. Ve aynı zamanda ABD'den Türkiye'ye, bu konuda geri durursanız, ilişkilerimiz gelişebilir, mesajı gelip gelmediğini merak ediyorum. Çünkü Trump'ın kararını verdiğini biliyoruz. Daha geçen gün, "Belki Veliaht Prens biliyordu, belki de bilmiyordu" dedi. Devamında da ABD'nin Suudi Arabistan ile stratejik ilişkilerini sorgulamasının aptalca olacağını söyledi. Belki de bu yüzden Amerikalılar sizin bu soruşturmayı ilerletmenizi istemiyor.
Bu suç Türk topraklarında işlendi. Ve düzgün bir şekilde de inceleniyor. Bu suçla ilgili bir başka ülkenin düşünceleri bizim meselemiz değil bu aşamada. Biz onlarla delilleri paylaştık. O delillerle ne yapacakları onların problemi.
Daha direkt sorayım: BM'nin desteklediği bağımsız bir soruşturma talep etmeme konusunda ABD Türkiye'ye herhangi bir baskıda bulundu mu?
Bildiğim kadarıyla hayır. Bunun olduğunu sanmıyorum.
Türkiye aynı zamanda, dünyada en çok gazetecinin cezaevinde olduğu ülke.
Bu rakamları nereden elde ediyorsunuz?
Gazetecilerin güvenliği için çalışan ve çok saygın bir uluslararası kurum olan Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi'nden aldım.
Ben de Af Örgütü dahil birçok kurumun rakamlarına baktım. Aslına bakarsanız, rakamlar birbirleri ile çelişiyor. İlk olarak söylemek istediğim bu. İkincisi ise, izin verin bitireyim, bu kurumların, gazeteci olduğunu iddia ettikleri kişileri göz önüne alırsak, Türkiye'de bir kişi tutuklandığında bir belge doldurmak zorunda. Ve o belgedeki "meslek" başlığına, işleri ne ise onu yazarlar. O bölüme "gazeteci" yazan kişiler var. Ama bu onların gazeteci olduğu anlamına gelmiyor. Aynı zamanda, bu kayıtları incelediğimizde, raporlara 90'lı yıllarda adli suçlardan tutuklananları da eklediklerini gördük. Aile içi şiddetten tutuklananların rakamlara eklendiğini gördük.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) isimli bir diğer saygı değer uluslararası kurumun verilerine göre, 150 civarında gazeteci…
Civarında! Geçen gün, 120'nin üzerinde diye bir rakama denk geldim. Ne demek bu 120'nin üzeri… 121 mi, 3 bin mi? 120'nin üzeri ne demek?
Siz Cumhurbaşkanı danışmanısınız. Eğer bunu önemseseydiniz, rakamlara bakardınız.
Bu durumu elbette önemsiyorum.
Sizin vereceğiniz rakamlarla, bağımsız uluslararası kurumlarınkini karşılaştırabiliriz.
Rakamlar hatalı çünkü…
Kaç kişi? Cezaevinde şu anda kaç gazeteci bulunuyor?
Şu anda cezaevinde gazeteci bulunmuyor.
BBC sunucusu Stephen Sackur: Uluslararası kuruluşlar Türkiye hapishanelerinde 150 gazetecinin tutuklu olduğunu söylüyor.
— Kaç Saat Oldu? (@KacSaatOldTR) 18 декабря 2018 г.
Sizce hapiste kaç gazeteci var?
Saray Başdanışmanı Prof. Gülnur Aybet: Hiç yok.
BBC sunucusu: Siz buna inanmamı mı istiyorsunuz. pic.twitter.com/KFmNi39wTW
Hiç gazeteci yok mu? Yani tüm bu uluslararası kurumlar…
Bitirmeme izin verin. Bitirmeme izin vermiyorsunuz. Hiç gazeteci yok derken, gazetecilik faaliyetinden mahkum olan yok dedim. Başka suçlardan mahkum oldular.
Yani bana cezaevinde onlarca gazeteci olduğunu ve bunların tamamının, meslekleriyle ilgisi olmayan suçlamalarla hapsedildiğini mi söylüyorsunuz?
Evet.
Ve buna benim ve uluslarası camianın inanmasını bekliyorsunuz.
Neye inanmak istediğiniz size kalmış ama gerçek olan bu.
Sizin çevrenizde bulunan hiçbir akademisyenin soruşturmalardan etkilenmediğini iddia ediyorsunuz.
Evet etkilenmediler.
Ama onun söylediğine (eski bir çalışma arkadaşı) göre, eski üniversitenizde çalışan onlarca akademisyen işlerinden oldu.
Benim eski üniversitemde, henüz ben oraya atanmamışken, bazı akademisyenler, terörü öven bir imza kampanyasına destek verdikleri için gözaltına alındılar, tutuklandılar ya da işlerinden oldular. Bunlar neden oluyor diye kendimize sormalıyız. Neden sorusu hiç sorulmuyor. Darbe davalarından birine hiç girdiniz mi? Adalet için ağlayan yakınları mahkemede gördünüz mü? Onların ne zamandır adalet beklediğini biliyor musunuz?
O zaman bana vermek istediğiniz mesaj, gerek yüzlerce gazeteci olsun, gerek binlerce akademisyen, bunların tamamının terörist olduğu mu?
PKK tarafından kaç kişinin öldürüldüğünü biliyor musunuz? Siz terörü övmenin yanlış olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Siz tüm bu insanların terörist olduğunu mu söylüyorsunuz? Böyle düşünüp düşünmediğinizi öğrenmek istiyorum.
Bir örgütü ya da diğerini destekliyorlar. Eğer böyle olmasaydı, başları belada olmazdı.
Osman Kavala davasından bahsedelim. Kendisi bir işadamı ve yardımsever.
Evet.
Geniş çevreler onu, Türk toplumunda köprüler kurmaya çalışan, özellikle de Kürtler ve Türkler arasında, biri olarak tanıyor. Kavala bir yıl önce tutuklandı. Aylarca hiçbir suçlama olmadan cezaevinde tutuldu. Türkiye tüm bunları nasıl savunabilir?
Kavala davası halen devam ediyor. Benim devam eden hukuki süreç hakkında konuşmam doğru olmaz. Ama (tutukluluk) süre söz konusu olduğunda tek bir vakaya bakmak doğru olmaz. Bence davaların hızı söz konusu olduğunda, yargıda sıkıntılar bulunuyor. Bunun sebebi de Gülen hareketinin yargıya ve diğer kurumlara sızmış olması. Ama diğer kurumlara kıyasla yargıyı daha fazla bozduklarını düşünüyorum.
Yalnızca işleyiş değil, bir tavır da söz konusu. Sizin patronunuz, Cumhurbaşkanı'nın, Osman Kavala için "Arkasında o ünlü Macar Yahudi George Soros var" dediğinde ne hissettiniz?
Ama Soros tarafından destekleniyor, öyle değil mi?
Biliyorum. Ama "Ünlü Macar Yahudi" sözü… Soros, Victor Orban tarafından da Macaristan'ı karıştırmakla suçlanıyor.
Cumhurbaşkanı'nın sözlerini bağlamından koparıyorsunuz.
Peki ne demek istedi o zaman?
Soros ünlü biri değil mi? Yahudi olmadığını söyleyebilir misin?
Benim onunla ilgili bir derdim yok. Ben neden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kavala ünlü Macar Yahudi ile bağlantılı" mesajının altını çizdiğini anlamak istiyorum. Bunun sizin, "terörizmle ilişkili" iddianızla ne alakası olduğunu anlamak istiyorum. Tabii eğer Soros Vakfı'nın Türkiye'de terörü finanse ettiğini düşünmüyorsanız.
Bildiğim kadarıyla, Soros Vakfı'nın bazı bağlantıları var. Tekrarlıyorum, devam eden dava hakkında konuşmamam gerekiyor ve adli konularda uzman biri değilim bu nedenle aslında konuşmamalıyım ama suçlamaları, gazetelerde yayınlandıkları için biliyorum. Bunlara göre Kavala'nın başı olduğu vakıf, hükümeti devirmek için başlatılan 2013 yılındaki Gezi protestolarını finanse etmek ve organize etmekle suçlanıyor. Elbette bu suçlamaları reddedebilir ve kendini savunabilir ama suçlamalar bunlar. Ve başında olduğu vakfın da Soros Vakfı ile çok yakın ilişkileri bulunuyor. Bunlar gerçekler.
Onlar (Avrupa) şu anda Türkiye'yi, AİHM kararlarını dinlemeyen bir ülke olarak değerlendiriyor.
AİHM kararları dikkate alınmıyor değil. Şu anda orada da süreç devam ediyor.
Ama en önemli muhalefet liderlerinden biri (Demirtaş) cezaevine konuldu. AİHM bunun kabul edilmez olduğunu ve hemen salıverilmesi gerektiğini kararlaştırdı. Türkiye bu kararı görmezden geldi.
Hayır. Çünkü, AİHM böyle bir karar verdiğinde, önünüzde buna karşılık vermek için 3 aylık bir süre oluyor. Bu süre dolmuş değil. Bu son karar da değil, temyize gidebiliyorsunuz. AİHM'in kararı şu anda nihai değil. Ayrıca, bahsettiğiniz şahıs, eğer bilgilerim doğru ise, 30 farklı iddia ile suçlanıyor. AİHM kararı bunların yalnızca birini kapsıyor. Hakkındaki diğer suçlamalar arasında, bir kışkırtma da (2014 Kobani olayları) yer alıyor. O çağrının sonucunda yaşanan şiddet olaylarında çok sayıda kişi hayatını kaybetti. Bunda sorumluluğu bulunuyor. Ölenler arasında 12 yaşında bir çocuk da vardı. Bu ölenler PKK'yı desteklemeyen Kürtlerdi. Ya onların insan hakları? Onların haklarını neden hiç sormuyorsunuz?
Pentagon, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye'nin kuzeyine yönelik yeni bir askeri operasyon yapılacağı duyurusu nedeniyle alarma geçtiğini belirten çok ciddi bir açıklama yaptı. Türkiye'nin atmayı düşündüğü adımla ilgili derin endişe duyulduğu vurgulandı.
Türkiye en başından beri samimi ve açık olarak, Suriye ile 900 kilometrelik sınırında bir terör koridoruna izin vermeyeceğini ilan etti. Bu ne size ne de kimseye sürpriz olmalı.
Yani siz Amerikalıların, sizin sınırınızda bulunan ve terörist olarak belirlediğiniz unsurlara karşı en azından gözlerini yumduğunu mu söylüyorsunuz?
Hayır, hayır. Yalnızca biz değil, PKK, ABD ve AB tarafından da terörist olarak tanınıyor.
Ama biz burada YPG'den bahsediyoruz ki onlar, ABD ile birlikte çalışan ve IŞİD ile cihatçı örgütlerle mücadele eden Suriye Demokratik Güçleri'nin bir unsuru.
Biz her zaman Amerikalılar'a, eğer DEAŞ ile savaşacaksınız, bizimle birlikte çalışın dedik. "Terörist bir organizasyonu silahlandırmayın" dedik ama onlar bunu yaptı. Sonra bize bu silahların yalnızca Rakka operasyonu ile ilgili olacağını ve silahları geri aldıklarına dair tüm sayımı verecekleri sözünü verdiler. Bunu halen yapmış değiller.
Ve siz tüm bu söylediklerinizden sonra Batı tarafından tecrit edilmediğinizi söylüyorsunuz.
Tabii ki edilmedik çünkü şu anda bile Menbic'de Amerika ile ortak devriye yapıyoruz. Bu size tecrit edilmiş bir ülke izlenimi veriyor mu?
Ben sadece son 24 saat içinde Pentagon'dan yapılan ve derin bir endişenin dile getirildiği…
Tabii ki endişeliler çünkü bunun olamayacağı konusunda çok kararlıyız. Sınırımızda bir terör koridoruna izin vermeyeceğiz. Amerikalılar eğer istiyorlarsa bizimle burada işbirliği yapabilirler.
Eğer istemezlerse?
Sonunda isteyeceklerini düşünüyorum.