Ankara, Batı/ABD ile Rusya arasında bir dizi başlıkta gerilimin arttığı bir ortamda, ABD'nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey'i ağırladı. Jeffrey'nin ziyaret öncesinde ‘Astana sürecinin fişinin çekilmesi vaktinin geldiği' yolundaki mesajı tartışmaların odağına yerleşti. Ancak, Türkiye'nin Suriye sahasında Astana sürecinin ortağı olarak Rusya ve İran ile ilişkilerinin gidişatının yanı sıra, suların ısındığı Doğu Akdeniz'den Ukrayna ile Rusya arasında yeni bir kriz halinin yaşandığı Karadeniz'e uzanan hatta, Türk dış politikasının yönelimini etkilecek bir dizi soru belirmiş durumda.
Gelişmeleri Medya Günlüğü sitesinin yazarı siyaset bilimci Aydın Sezer ile konuştuk.
‘JEFFREY'NİN ASTANA ÇIKIŞI İRAN'I SÜREÇTEN AYRIŞTIRMAYA YÖNELİK'
"Jeffrey'nin ziyaretinde ele alınacak konuların Suriye'nin kuzeyi ile ilgili ve sınırlı olacağını belirtebiliriz. Gelmeden önce Astana süreciyle ilgili yaptığı açıklama çok enteresandı. Zira PYD-PKK ile ilgili ABD'nin pozisyonunu net olarak biliyoruz. Ama Astana sürecine yönelik bu kadar açık ve net bir mesaj vererek görüşmelere başlaması oldukça dikkat çekici. Benim kanımca Jeffrey burada PYD ve PKK oluşumlarına destek verme nedenlerinden bir tanesi olan İran'ın Suriye'deki yayılmacılığı ve hem Suriye hem Lübnan hem de İsrail için oluşturacağı tehditle ilgili ve alakalı bu nedenle İran'ı Türkiye ve Rusya ile birlikte hareket eden bloktan yani Astana sürecinden kanımca ayrıştırmaya yönelik bir mesaj bu. Bunu tabii özellikle son İran ambargosunda Türkiye'nin muaf tutulduğunu da dikkate alacak olursak ve özellikle Rusya ve Türkiye'nin bir anlamda gölgesinde veya şemsiyesinde Suriye'de aktif bir rol alan İran'ın sınırlanmasına yönelik bir süreç. Jeffrey'nin Astana'nın fişini çekelim, alternatif olarak Cenevre var yönündeki açıklaması zaten Suriye sorununun çözümüne yönelik olarak Cenevre bir başarı kaydedemediği için başka süreçler denendiği için Cenevre'yi adres göstermesinin ben açıkçası Suriye sorunu ile ilgili bir gelişme kaydedebileceğini umdukları düşüncesinde olmadıklarını düşünüyorum. Bu tamamen İran'ın oyun dışına itilmesiyle ilgili bir çıkış. Suriye'de Rusya'nın dominant ülke olarak tüm süreci bir anlamda yönetiyor olmasında İran'ın da bu ittifak içerisinde yer almasının çok büyük rolü var. Hem etki altında bulundurduğu gerek Devrim Muhafızları gerekse militarist güçlerle hem de genel olarak İran'ın Rusya ile olan ilişkileri çerçevesinde. Dolayısıyla sadece bu aşamada bu perspektiften bakıldığı zaman bu aslında sadece İran'a yönelik bir dışlama operasyonu değil aynı zamanda İran-Rusya ilişkilerini de sorgulayan o konuda da ‘yeni bir cephe açmayı hedefleyen' bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Çünkü Rusya'nın ABD ve Batı ile ilişkilerinde çok başlıklı birtakım gelişmeler var."
‘ANKARA'NIN BİR PYD-PKK SORUNU ÖNCELİĞİ VAR'
"Ankara, ABD ile ilişkilerinde Suriye'nin geleceği ya da Suriye sorununa nasıl çözüm bulunacağı, önceliğini hiçbir zaman ABD ile masada tartışacak ya da konuşacak ya da ittifak arayışında bulunacak bir duruma gelmedi. Çünkü Suriye'den kaynaklanan bir PYD-PKK sorunu önceliği var Ankara'nın. Dolayısıyla ABD'de de bu örgütün hamisi ve destekçisi konumu olduğu için Suriye sorununun ötesinde Türkiye'nin bir Suriye'nin kuzeyiyle ilgili bir sorunu var. ABD'nin de Suriye'nin kuzeyindeki oluşumları destekleme noktasından Suriye sorununa müdahil olma tutunabilme yaklaşımı var. Dolayısıyla sorunun özüyle ilgili bir istişare yapıldığı kanaatinde değilim İdlib, Afrin, Esad'ın konusunda, Suriye Anayasası konusunda. Bunların hepsi PYD-PKK başlığının gölgesi altında kalıyor. Suriye'den kaynaklanan ‘Türkiye ile ABD'yi karşı karşıya getiren bambaşka bir başlık olarak önümüzde duruyor. Ama bu başlık Türkiye açısından özellikle yerel seçimlere gidilen süreçte çok kullanışlı bir başlık olacak. malum daha önce seçimlerde de terör PYD-PKK olgusuna yönelik çıkışlar ya da sertleşmeler ya da konfrantasyon şüphesiz iç politikada çok önemli karşılık buluyor. Bizim PYD-PKK ve ABD'nin Suriye'nin kuzeyindeki bir oluşuma yönelik çabalarını gündeme getirdiğimiz dönemlerde Rusya'dan bu yönde bir açıklama gelmiyordu. Rusya'nın önerdiği ilk Suriye Anayasası'nda Kürtlere otonomi ile ilgili çok açık ve net hususlar da vardı. Bugün gelinen noktada ABD'nin Fırat'ın doğusundaki faaliyetleri Türkiye'nin bir numaralı güvenlik sorunu olarak ortada bulunmasından ötürü Rusya da burada sanki ‘Türkiye'nin taleplerine, isteklerine ya da politikasına destek veriyor görünümüyle Türkiye-Amerika çekişmesinde, Kürtler üzerinden bahsediyorum, Türkiye'ye destek veren bir politika sergilemeye çalışıyor'. Bu amiyane tabirle çok ucuz bir yaklaşım. Fırat'ın doğusunun temizlenmesi konusunda Türkiye'ye biçilecek rollerden tutun da daha sonra Kürtleri, PYD'yi özellikle Rusya ve Esad ile işbirliğine yöneltecek bir baskı ve zorlama sürecine de itecek. ‘Terbiye edecek bir politikaya yönelik bir eğilim', ben Türk yetkililerin Rusya'nın bu yöndeki açıklamasını bu çerçevede değerlendirdiklerini düşünüyorum."
‘BATI-RUSYA GERGİNLİĞİNDE TÜRKİYE'NİN NASIL BİR TAVIR ALACAĞI ÖNEMLİ'
"Batı-ABD ve Rusya arasındaki son 15 günde yaşanan gelişmelere bir bütün olarak bakmak gerekiyor. Büyük resme bakıldığında gördüğümüz başlıklar halinde sıralayacağım. Kerç ve Azak deniziyle ilgili Rusya Federasyonu kurulduğundan beri öne sürdüğü tezlerin bilinmesine rağmen Batı münferit ve perakende bir anlayışla Ukrayna mı haklı, Rusya mı haklı tartışması üzerinden bir politika yürütüyor. Bu birisinin sonuca odaklı olmaması anlamına geliyor. Bu gerilimin sürdürülmesine olanak sağlayacak birtakım yol ve yöntemler deniyor. Öte taraftan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF) ile ilgili Rusya'ya verilen 60 günlük bir süre söz konusu. Rusya'nın bu anlaşmayı ihlal ettiği öne sürülüyor. Rusya bu yönde bir kanıt olmadığını belirtiyor. NATO toplantısında Rusya'ya yönelik çok kapsamlı ve net bir duruş sergileniyor. Hatta NATO Genel Sekreteri, Rusya'ya Abhazya ve Güney Osetya'daki askerlerini çekmesi noktasında çağrıda dahi bulundu. 2008'den beri adeta bir oldu bittiyle karşı karşıya olan Batı ya da NATO, Gürcistan-Rusya gerginliğiyle birlikte başlayan bu süreçte birdenbire Rusya'nın buradaki güçlerini çekme çağrısı, artı Doğu Akdeniz'de özellikle ABD'nin Güney Kıbrıs'ta kendisine askeri bir mevzi arayışına yönelik olarak aktivitelerde bulunması, buna zaman zaman Kıbrıs yönetiminin de malum nedenlerle, özellikle Kıbrıs'ın güneyindeki Münhasır Ekonomik Bölgedeki aramalarla ilgili olarak ABD Silahlı Kuvvetlerinin varlığının belki bir güvence oluşturacağı düşüncesiyle yaktığı yeşil ışık, ki bu arada Rusya Güney Kıbrıs'ı net bir şekilde uyardı bu noktada. Dolayısıyla Astana sürecine yönelik bir açılım şu da gösteriyor ki Batı, Rusya'ya yönelik bir yeni ‘açılım' sürecinde. Böyle bir noktada Türkiye'nin gerek Rusya ile ilişkileri gerek Batı ve ABD ile ilişkileri Türkiye'yi yine çok hassas bir zemine itiyor."
‘TÜRKİYE'NİN KARADENİZ'E MONTRÖ KURALLARI UYARINCA GEÇİŞE İZİN VERMESİ BİLE RUSYA'YA RAHATSIZ EDECEK BİR GELİŞME'
"Rusya-Ukrayna krizinde Türkiye'nin arabuluculuğa soyunması yönünde yapılan açıklamalar biraz önce Rus medyasına düşen Cumhurbaşkanı'nın Kerç Boğazı'nda gözaltına alınan Ukraynalı askerlerin serbest bırakılması yönünde yaptığı çağrı da gösteriyor ki Batı-Rusya gerginliğinde Türkiye'nin nasıl bir tavır alacağı ya da bu noktada Rusya ile ilişkileri zedeleyecek birtakım adımlar atıp atmayacağı konuları giderek daha önem kazanıyor. Montrö'de kıyıdaş olmayan ülkelerin gemilerinin belli bir süre önce izin almak koşuluyla Karadeniz'e girebilmeleri olanaklı. Ama 21 gün kalmaları söz konusu. Ancak bu hassas durumda Montrö'ye göre iznin verilmesi dahi Rusya'yı rahatsız edecek bir gelişme olarak görüyorum. İdlib ile ilgili çok kritik birtakım görüşmelerin yapıldığı bu günlerde özellikle savunma bakanları düzeyinde yapılan teknik müzakereler ortadayken İdlib konusu tekrar gündeme gelmek üzereyken Karadeniz'deki bir açılıma Türkiye'nin taraf olması ya da katılıyor olması Türkiye'yi çok dikkatli adımlar atmaya itecek. Ama burada yine bir parantez açmak gerekiyor. Yerel seçimlere giden bir dönemde bunlar iç politika açısından son derece kullanışlı politik malzeme açısından da karşımızda duracak."
‘TÜRKİYE'NİN BATI İTTİFAKININ PARÇASI OLDUĞUNU TEYİT VE HATIRLATMA ANLAMI'
"Rahip krizi sırasında Türkiye'nin AB'ye yönelik verdiği sıcak mesajları hatırlatıyor bana. Çavuşoğlu'nun bu yöndeki açıklaması Türkiye'nin Batı ittifakının bir parçası olduğunu teyit ve hatırlatma anlamı taşıyor. Ama bunu Dışişleri Bakanı ya da bakanlık düzeyindeki bir açıklama olarak değerlendirebiliriz. Türkiye'nin reel politiği çok farklı mecralarda belirleniyor, çok farklı aktörler tarafından seslendiriliyor. Geçtiğimiz ay İstanbul'da yapılan Dörtlü Suriye Zirvesi'ne Rusya'nın başlangıçta ne kadar soğuk baktığını belirtmiştik. Şu anda Rusya bu zirvenin tekrar toplanması girişimlerde bulunuyor. Bu da Suriye'ye yönelik atılacak adımlarla ilgili değil, Batı ittifakına, NATO'ya ABD'ye böyle bir platform üzerinden Rusya'nın vereceği siyasi mesaj için bir araç olarak kullanılacak Rusya tarafından."