Odatv'nin açıkladığı ve AK Partili hukukçular tarafından hazırladığı belirtilen raporda Erdoğan'ın "Bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz" sözlerine ilişkin ifadeler de yer aldı. Raporda yer alan başlıklar şu şekilde:
'HİYERARŞİK DEĞİL YÖNLENDİRİCİ KARAR'
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir yargı merci statüsünde olup verdiği kararlar hiyerarşik denetime yönelik değildir. Zira AİHM olağan bir kanun yolu olmadığından, verdiği kararlar da sistemin denetimine ilişkin olup, yönlendirici niteliktedir. AİHM kararları, ulusal yargı yerlerinin ara kararları ve kesin kararları açısından yeniden değerlendirme yapılmasını sağlayan kararlardır. Ulusal yargı yerlerinin ara kararlarını ortadan kaldıran veya kesin kararlarını bozan kararlar değildir. Başka bir deyişle istinaf veya temyiz gibi ilk derece mahkemesi kararını bozmaz, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek yeniden bir karar alamaz.
'MAHKEME AYNI KARARI VEREBİLİR'
'KARAR BİRÇOK AÇIDAN TÜRKİYE'Yİ HAKLI BULMUŞTUR'
Karar birçok açıdan Türkiye'yi haklı bulmuştur:
1- Başvuranın yakalanması ve gözaltında tutulmasına ilişkin şikayetlerini CMK 91/5 (yakalamaya itiraz) ve 141 (tazminat) maddelerinde belirtilen hukuk yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.
3- Dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle başvurucunun soruşturma dosyasına ulaşamadığı ve tutukluluk kararına etkili bir şekilde itiraz edemediği şikâyetini açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.
4- Başvurucunun makul suç şüphesi olmaksızın tutuklandığı iddiasını esastan incelemiş ve ihlal bulunmadığına karar vermiştir. Başka bir deyişle başvuranın suç işlediği yönünde bağımsız bir gözlemciyi ikna edecek düzeyde makul suç şüphesi bulunduğunu belirtmiştir.
5- Başvurucunun, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine dair şikâyetini ise incelemeye dahi gerek bulmamıştır.
6- Başvurucunun avukatı hakkında soruşturma açılması nedeniyle AİHM'e başvuru hakkının Türkiye tarafından engellendiğine ilişkin iddiası incelenmiş ve Türkiye'nin Sözleşmeden kaynaklı yükümlülükleri yerine getirdiği belirtilerek bu iddia dikkate alınmamıştır.
Görüldüğü üzere AİHM kararı, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin temel ilkeleri açısından haklı görmüş ve yapılan uygulamaların meşru olduğuna karar vermiştir.
'AİHM KARARI ÜÇ KONUDA İHLAL TESPİT ETMİŞTİR'
Bu kapsamda özellikle kararda yer alan şu tespitler önemlidir:
Başvurucunun tutuklanmasında makul suç şüphesi olduğunu belirten AİHM, başvuranın bir kısmı terör suçu olmak üzere çok sayıda suçu işlediği şüphesiyle özgürlüğünden yoksun bırakıldığını ve bu kapsamda özellikle;
— Öcalan'ın heykelini dikeceğiz gibi söylemlerde bulunduğunu,
— PKK'nın 1984'deki Şemdinli ve Eruh'taki ilk silahlı terörist eylemlerini direniş ve hamle diye nitelendirdiğini ve
Yine AİHM:
— soruşturma kapsamında başvurucu tutuklanmadan önce elde edilen ve PKK yöneticilerinin kendi aralarında ve başvurucuyla yaptıkları konuşma kayıtları da dahil olmak üzere çeşitli deliller bulunduğu ve
— bu deliller doğrultusunda ulusal yargılama makamlarının başvurucunun illegal terör örgütü KCK'nın siyasi kanadından sorumlu olduğu ve
— terör örgütü liderinin talimatları doğrultusunda hareket etme ihtimali olduğunu belirlediklerini not etmiştir.
Bununla birlikte AİHM kararı üç konuda ihlal tespit etmiştir:
1- Başvurucunun uzun ve yetersiz gerekçe ile tutukluluğunun devamını sözleşmeye aykırı bulmuştur.
2- Uzun ve yetersiz gerekçe ile tutukluluk sonucu Meclis çalışmalarına katılamaması nedeniyle serbest seçim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir
3- Başvurucunun tutuklu bulunmasının siyasi tartışma özgürlüğünü kısıtlama amacı güttüğü ve tutukluluğun devamında siyasi bir amaç olduğu tespiti yapılmıştır.
'BAŞVURU TARİHİ HEM REFERANDUM HEM DE 24 HAZİRAN SEÇİMLERİNDEN ÖNCEDİR'
İkincisi AİHM kararda (271. paragraf) Türk yargılama makamlarının yargılama yetkisini kötüye kullandığı ve Sözleşme hükümlerine bariz bir şekilde önemsemediği iddiasını kabul etmemiştir. Buna rağmen, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin terör örgütlerinin söylemlerini kullanarak hazırladığı ve Devletimizce de açıkça ve gerekçeli bir şekilde reddedilen memorandumunda belirtilen soyut gerekçeleri ve yargısal taciz gibi haddini aşan suçlamaları dikkate alarak, gergin siyasi ortamın olağanüstü hal süresince bazı mahkeme kararlarını etkileme kapasitesi bulunduğu şeklinde 18. madde ihlaline gerekçe oluşturmuştur. Bu şekilde soyut ve siyasi bir değerlendirmenin bir mahkeme kararında olması, sadece o mahkemenin saygınlığına zarar verecektir.
Dördüncüsü, AİHM'in tutukluluğun devamında hukuki değil siyasi bir amaç güdüldüğü yönündeki iddiası ise hukuki olmaktan ziyade tamamen siyasi değerlendirmelerdir. Zira Kararda ilk derece mahkemesinin hangi gerekçesinde siyasi bir değerlendirme olduğu hususuna değinilmemiştir. Bunun yerine güncel politik tartışmalar ile objektif ve tarafsız bir şekilde hazırlanmadığı bilinen bir takım uluslararası raporların genel ve soyut değerlendirmeleri bu gerekçeye dayanak olarak alınmıştır. Türkiye'nin ayrılıkçı terör ve şiddete karşı ya da ayrılıkçı faaliyetlere yönelik önlem almasını hukuk görüntüsü altında engelleme çabasıdır. Bunun kabul edilmesi asla ve asla mümkün değildir."
'AİHM'İ GÜVENİLMEZ DURUMA DÜŞÜRÜR'
'HENÜZ KESİN DEĞİLDİR'
(Kararın itiraz edilmese dahi kararın en erken 20 Şubat 2019 tarihinde kesinleşeceğini ileri sürerek.) Karar Daire (7 hâkimli) tarafından verilmiş olup, henüz kesin değildir. Taraflar üç ay içerisinde (20 Şubat 2019 tarihine kadar), kararın bir de Büyük Daire (17 hâkimli) tarafından incelenmesi amacıyla itiraz edebilirler. Tarafların bu yönde iletilebilecekleri bir talep, Panel tarafından (5 hâkim) incelenecektir. Üç aylık süre içerisinde itiraz edilmemesi veya itirazın Panel tarafından reddedilmesi üzerine AİHM kararı kesinleşmektedir. Bu bakımdan karar, en erken (itiraz olmaması halinde) 20 Şubat 2019 tarihinde kesinleşecektir. Sözleşmenin 46. maddesi gereğince yönlendirici nitelikte olarak AİHM kararı ancak bu şekilde kesinleştikten sonra hüküm ifade edebilecektir."
'ERDOĞAN'IN SÖZLERİNE AÇIKLAMA'
Karar bu şekilde kesinleşmiş olsa dahi, Türkiye yargı yerlerinin kararlarını yeniden ele alması, değerlendirmesi ve AİHM'in gerekçelerini de dikkate alarak kararını vermesi ile AİHM kararına uymuş olur. Ancak ulusal yargı yerleri bu yeniden değerlendirme sonucunda esas açısından kendi kararlarını vermek konusunda mutlak bir bağımsızlığa sahiptir. Burada önemli olan, AİHM kararındaki gerekçelerin mahkemece karşılanmış olmasıdır. Öte yandan ulusal yargı mercilerinin verdiği kararlar da doğal olarak itiraz ve temyiz gibi iç hukuk yollarına tabidir.