Gündem Dışı'na bu hafta öykü yazarı Berna Durmaz konuk oldu. Haldun Taner Öykü Ödülü sahibi Durmaz'la beşinci kitabı ‘Metal Hayatlar' üzerine sohbet edildi.
'DEFTERİ CANSIZ BİR VARLIK OLARAK DÜŞÜNEMİYORUM'
Öykülerinde özellikle taşra kasabasında ve kenar mahallelerde yaşayan insanların hayatlarını resmeden ve onları kendi özgün diliyle anlatan Durmaz, "Öykülerimi yazdığım defterle aramızda özel bir iletişim var. Onu, cansız bir varlık olarak düşünmüyorum. Bana bir şey anlatıyor. Defterimle ve kalemimle aramda özel bir konuşma geçiyor. Sadece beni anlatmıyorum. Aksi takdirde bu çok tek yönlü ve sıkıcı olurdu. Yazdıklarım da konuşmaya başlıyor benimle" dedi.
'İÇİMDE YAŞATTIĞIM YAŞLI KADININ BABAANNEM OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM'
"Küçük bir şehirde doğdum, büyüdüm. Uzun bir süre oradan kalanları aktardım öykülerimde. Belki doğduğum yere özlem, belki çocukluğa dönmek isteği vardı. Öykülerimde yaşlı kadınları çok sık görüyorum. Yaşlı kadınlar dolaşıyor benim öykülerimde. İçimde yaşattığım yaşlı kadının babaannem olduğunu düşünüyorum. Ben bu yaşlı kadınların içinde büyüdüm. Onların anlattığı hikayeler, terk ettikleri toprakları özlemle anmaları, yeni bir hayat kurmaları hep beni besledi."
Öykülerini ilk dinleyenin eşi olduğunu söyleyen ve "Öykülerimi yüksek sesle okumazsam, yazma coşkum eksik kalır" diyen Durmaz, "Öykülerimi ilk okurken eşimin yüzünü takip ederim, o tepkiyi almaya çalışırım. Bazen öyküde ritim düşebilir, bunu eşimin yüzünde ararım" diye konuştu.
'BÜYÜK ŞEHRİN KARMAŞASI, KAOSU, TRAFİĞİ, BÜYÜK BİNALARI, İNŞAATI, FABRİKALARI…'
"Büyük şehrin karmaşası, kaosu, trafiği, büyük binaları, inşaatı, fabrikaları… Bunlar bende yer etmiş. Ve bunları yazmaya başladım defterime. Büyük şehirlerde yaşayan insanların kaygıları, sorunları, korkuları girdi son kitabıma. Şehir insanı diye bir şey var, bu kadar binanın kargaşanın içinde olan insanların davranışları, düşünüşleri farklılaşıyor, değişiyor. Küçük şehirlerde yaşayanlara göre daha farklı düşünüşler gerçekleştiriyorlar. Büyük bir şehirdeyiz ama hepimiz daracık yerlerde yaşıyoruz. Bizim önümüzü kapatan büyük binalar, plazalar var. Göğümüzü kapatan binalar var, bir labirentteyiz aslında. Labirentteki fareler gibiyiz aslında. Koridorlardan geçmeye çalışıyoruz, bir yerlere ulaşmaya çalışıyoruz. Ama ulaşamıyoruz çünkü şehirde her gün devam eden inşaatlar koridorların yönünü değiştiriyor. Ve biz hiçbir zaman ulaşmak istediğimiz yere ulaşamıyoruz."