ABD'deki ara seçimleri, sonuçları ve Türk-Amerikan ilişkilerine etkisini gazeteci ve yazar Çağlar Tekin ile konuştuk.
‘TRUMP'IN ÇOK FAZLA GÜÇ KAYBETTİĞİNİ DÜŞÜNMEK GERÇEKÇİ DEĞİL'
Çağlar Tekin'e göre, Trump'ın ara seçimlerde çok fazla güç kaybettiğini düşünmek gerçekçi değil. Temsilciler Meclisi'nin Demokratların eline geçmesiyle Trump'a yönelik soruşturmaların çoğalacağını söyleyen Tekin, Trump'ın paniklediğini söylemenin gerçekçi olmadığını belirtti. Ancak Amerikan iç politikasında tansiyonun artacağı öngörüsünde de bulunan Tekin'e göre Cumhuriyetçilerin soruşturmaların en son gitti yer Senato'da çoğunluğu yakalamasıyla etkisiz hale gelecek:
‘HEM DEMOKRATLAR HEM CUMHURİYETÇİLER İSRAİL'E KARŞI DOSTLUK BAŞLIĞINDA NET'
Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin dış politika konusunda ortak düşüncelere sahip oldukları vurgusu yapan Tekin, iki tarafın da İsrail ile kurulan dostluk ilişkisinde aynı yerde durduklarını dile getirdi:
‘AMERİKA, TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ GERME KONUSUNDA ÇOK DAHA ÖZGÜR'
Brunson krizinin çözülmesinden sonra ABD ile Türkiye'nin bir yumuşama dönemine girdiğine dikkat çeken Tekin, ABD'nin Türkiye'ye kısa zamanda bir büyükelçi atayabileceğini kaydetti. Tekin, ABD'nin iç politika uğruna Türkiye ile ilişkileri germe konusunda daha özgür olduğunu dile getirdi:
"Özellikle Brunson'ın bırakılmasından sonra bir yumuşama sürecinin başladığı, bu anlamda kimi olumlu gelişmelerin yaşandığı da her birimizin gözünün önünde. Bunlardan bir tanesi muhtemelen Türkiye'ye bir büyükelçi ataması kısa vadede gerçekleşebilir. Bunun için biraz da Pazar günü gerçekleşecek olan Erdoğan-Trump görüşmesi sonrasında bakmak gerekiyor. Ama YPG başlığı misal Trump öncesinde Pentagon'un çevirdiği bir politikaydı. Trump da bunu 2017'de imzaladığı kararname ile devam ettirdi. Hâlihazırda devam eden bir politika. Burada Türkiye'nin çok yararına ve en azından Ankara'nın istediği başlıklarda bir gelişme olacağını düşünmek çok gerçekçi değil. Fethullah Gülen'in iadesi başlığında önemli adımların atılacağını düşünmek yine çok gerçekçi duran başlıklardan bir tanesi değil. Üstelik Temsilciler Meclisi'nde Demokratların güçlenmesi her ne kadar Amerikan politikasını Demokratlar daha insancıl politikaların temsilcileriymiş gibi ama burada Temsilciler Meclisi'nde Pelosi muhtemelen Demokratların temsilcisi olacak. Pelosi özellikle Türkiye karşıtı kararlardaki keskin tutumlarıyla da bilinen bir karakter. Cumhuriyetçilerle bu anlamda bir uyuşmazlık yaşamayacaklar. S-400 başlığında olsun, Gülen'in iadesi başlığında olsun, YPG ile ilişkiler olsun, Türkiye'de hala tutuklu bulunan kimi Amerikalı görevlilerinin durumlarına dair olsun gibi durumlar için yumuşama beklemek gerçekçi değil. Türkiye ve Amerika'da da ne yapacağı çok fazla öngörülemeyen liderlerin varlığının olması bir başka sorun. Bu gerilim her iki ülkede de iç politikada kimi başlıklarda kullanıyor. Seçimlerden önce ABD'nin Brunson'ı alıp gitmesi Trump'ın seçimlere bir yatırım olarak olduğu aşikârdı. Diğer yandan da Erdoğan da Türkiye'deki gerilimleri iç politika malzemesi yapma noktasında önemli adımlar attı her daim. Türkiye'de de böyle başlıklar atılabilirdi. Ama şurada bilinmesi gereken bir şey var. Amerika, Türkiye ile ilişkileri germe konusunda çok daha özgür."
‘ERDOĞAN VE TRUMP BAZI YÖNLERDEN BENZER KARAKTERLER'
"Amerikan seçimlerini konuşuyoruz. Eskiden Amerikan seçimleri bizim için çok acayip konuşulan gündem olan bir başlık değildi. ABD başkanları ara seçimlerde güç kaybederler. Burada bir yandan Trump'ın karakter özelliği var bir diğer yandan Türkiye ile Amerika'nın ilişki boyutundaki bağımlılık noktasının değişmesi var. Türkiye, Amerika'ya her ne kadar iç politikada biz daha bağımsız bir ülkeymişiz gibi lanse edilse de daha bağımlı bir ülke haline geldik. AKP hükümetinin 16 yıldır Türk ekonomisini, dış siyasetini baltalaması bu anlamıyla Amerika'ya bağımlı hale getirmesi var, bir diğer gelişmede Amerika'nın bölgeye daha fazla girmesi. Yani hem Irak savaşıyla beraber ve ardından Suriye'ye yönelik saldırıyla beraber başlayan süreçte Amerika bölgeye daha gazla müdahil olmuş durumda. Aynı anda zaten bu süreçte Rusya'nın tekrar dünya siyasetine dönmesi bir iki gerilimi bu anlamda yükseltti. Bunların her biri Türk politikalarının Amerikan politikalarına daha bağlı hale gelmesinin bir sonucu olduğundan biz Amerikan seçimlerini daha fazla konuşmaya başladık. Zaten medyaya baktığımızda Amerikan iç politikasındaki işleyiş dış politikacılar tarafından bile çok fazla bilinmeyen bir başlık. Erdoğan ve Trump şu anlamda benzer karakterler. İkisi de devlet geleneklerine uymak yerine daha fevri çıkışları olan karakterler. Türkiye bakışında masaya oturularak kimi işlerin çok da topluma yansıtılmadan gizli kapılar arkasında çözülebilir hale getirmesi gibi anlayış vardı. Kimi başlıklarda bu böyle değil. YPG ile olan ABD ilişkilerinde işler böyle yürümüyor. Orada bir Amerikan devlet yatırımı var. Amerika'daki ekonomi şu an iyi olabilir ama daha kötüye gidebilir demiştik, bunun anlamı şu: Bu ikili ilişkilerde yürütülen denge, bireysel fevri çıkışlar toplamı devlet geleneklerinin tasfiyesi anlamına geliyor. Dünyanın da böyle bir ekseni var. Hem Amerika'da hem Avrupa'da görüyoruz bu yükselen popülizmi, sağcılık, ırkçılık vs. Bu tarz liderlerin birbirleriyle daha iyi anlaşacaklarını umuyorlar. Türkiye'nin de beklentisinin bu yönde olması anlaşılabilir. Amerika'nın kimi konularda geri adım atmayacağını düşünmek daha doğru. Brunson elbette bırakılacaktı, AKP hükümetinin de onu uzun süre içeride tutma şansı yoktu. Ama Trump'ın bunu seçim malzemesi yaparak bastırması içeride Erdoğan'ı da sıkıntıya soktu. Bu tür fevri çıkışlar bir yandan işleri rahatlatırken diğer yandan da zayıf ülkelerdeki liderleri zora sokan hale gelebiliyorlar. ABD'nin bir dünya hegemonyası yitimi sürecinde olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda Trump belki bu süreci uzatmaya yönelik bir hamleydi Amerikan sermayesinin tercihleri bağlamında. Çünkü Amerika'yı başkanlar önetir lafı gerçekçi değil. Bir geciktirme çalışması gibi gözüküyor. Ortadoğu'ya uzun vadede bunun çok faydası olacağını düşünmüyorum."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.