ABD'nin İran yaptırımları, muafiyet politikasının uygulanışı ve Washington'ın üç PKK yöneticisinin başına ödül koyarak verdiği mesajları Ankara Politikalar Merkezi Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Kanbolat ile konuştuk.
‘YAPTIRIMLAR TRUMP VE İSRAİL'İN POLİTİKALARI ÇERÇEVESİNDE HAYATA GEÇİRİLİYOR'
"8 ülkeye bir muafiyet getirildiğini görüyoruz. Bu sekiz ülkeye baktığımız zaman Uzakdoğu ülkeleri dışında Yunanistan, İtalya ve Türkiye'yi görüyoruz. Yunanistan ve İtalya başka yerden de petrolünü bulabilir. Zaten ilk sıralarda da değiller. Çin ve Hindistan'ı görüyoruz aslında. Petrolün yaklaşık yüzde 25'ini İran'dan alıyorlar. Fakat Türkiye için son derece önemli, 3. sırada. Aynı zamanda Türkiye bir sınır komşusu. Doğalgazın da yüzde 17'sini İran'dan alıyor. Cumhurbaşkanı da açıkladı 10 milyar metreküp olarak. Geçen yıl 9 milyar 250 metreküp doğalgazımızı yani Türkiye'nin aldığı doğalgazın yüzde 17'sini Rusya'dan sonra İran'dan almışız ikinci sırada. Bunlar Türkiye ile İran arasındaki dış ticaret hacmimize de bakmamızı gerektiriyor. Geçen yıl 10.6 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmi var. Bunun sadece 2.3 milyar doları ihracat, diğeri doğalgaza dayalı bir 7.5 milyar dolar civarı bir ithalat görüyoruz. Yani Amerika için İsrail'i de memnun edecek şekilde yaptırımları daha da sıklaştırması belki kendi mantığınca doğru. Ama burada Türkiye'yi de düşünmesi lazım. Türkiye, İran'ın sınır komşusu arasında da uzun yıllardır yaklaşık 10 milyar dolar seviyesinde bir dış ticaret hacmi var. Şimdi Suriye savaş halinde. Irak'ta ne olduğu belirsiz. Siz tutuyorsunuz İran'ı da aynı şekilde boğuyorsunuz. Türkiye kimle dış ticaret yapacak? Bu 10 milyar dolarlık hacmi kimle telafi edecek? Bunlar belirsiz, tamamen sadece Trump'ın ve İsrail'in politikaları çerçevesinde hayata geçiriliyor. Ama bunların karşılığında Türkiye'nin ne yapacağını kimse düşünmüyor. Türkiye sonuçta batı sisteminin bir parçası ve aynı zamanda dünyada Amerika'nın kurduğu finans sistemine karşı çıkmak da öyle kolay görünmüyor. Buna Rusya Federasyonu bile pek karşı çıkamadıktan sonra Türkiye'nin karşı çıkması pek görünmüyor. Ekonominin dışında Ankara'nın Suriye bağlamında uzun süredir bir Astana süreci dediğimiz sürecin içerisinde İran ve Rusya Federasyonu ile birlikte hareket ettiğini ve Suriye'de kısmi bir barışı sağladığını görüyoruz. Özellikle de Türkiye'nin güney sınırlarının bir kısmında böyle bir barışı sağladığını görüyoruz. Astana süreci sekteye mi uğrayacak, İran ile olan ilişkiler bu süreç içerisinde ne olacak, bunlar da bir belirsizliğe doğru itildiğini görüyoruz."
‘WASHINGTON İÇİN İRAN'DA REJİM DEĞİŞİKLİĞİ NİHAİ BİR HEDEF'
"Washington için İran'da rejim değişikliğinin bir nihai hedef olarak göründüğünü görüyoruz. Bu bugüne ait değil, İran devrimi sonrası devam eden süreçte sürekli yaşanan bir olguydu. Yaptırımlar sonrası bu gerçekleşebilir mi, gerçekleşemez mi onu hep birlikte göreceğiz. Ama bizi ilgilendiren nokta Türkiye'nin Suriye ile olan güney sınırlarının istikrarı. Burada Rusya Federasyonu ile de Amerika ile de Avrupa Birliği ile de İran ile de Türkiye'nin bir çıkarlarının farklı olduğu noktalar her zaman olmuştur. Ama sonuç olarak bu Astana süreci hem İran ile bir resmi bir diyalog ortamı sağlamış hem de sonuç alıcı barış süreçlerinde Türkiye'nin güneyinde getirmiştir. Bundan dolayı her zaman Türkiye ile İran arasındaki diyalogu ben Türkiye'nin batılı müttefiklerinin de çıkarına olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak birisi konuşacaksa İran ile, birisi ticaret yapacaksa onun İran'ın komşusu olan Türkiye'nin yapması kadar doğal bir sürecin olmadığını düşünüyorum."
‘BAYRAM DEĞİL SEYRAN DEĞİL NEDEN ABD TÜRKİYE'Yİ ÖPÜYOR'
"Ankara'da merak edilen bayram değil seyran değil neden Amerika, Türkiye'yi öpüyor şeklinde. Burada Ankara temkinli yaklaşmakla birlikte bir yandan da ben sevindiğini de düşünüyorum. Çünkü rahip Brunson olayıyla birlikte yükselen ekonomideki sıcaklığın tansiyonun giderek yerini yumuşamaya alması hükümetin elini güçlendirmektedir. Bu da gayet normaldir. Şimdi Türkiye bu sıcaklığı, bu olumlu havayı Irak ve Suriye'de yaymak istediğini resmen açıkladı. Aslında 1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri, PKK'yı terör listesine almıştı, 21 yıldır doğru dürüst bir adım atmamıştı. İran'a ikinci nesil yaptırımlar başlarken böyle bir adım attığını görüyoruz. Bu adım Amerikan Savunma Bakanı tarafından da açıklandı. Amerikalılar, YPG ile PKK'nın ayrılması üzerinde duruyor. Ankara'yı yanına çekmek istiyor. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ile müttefik ilişkisini kanaatimce devam ettirmek istiyor. Ama en önemli nokta burada PKK-PYD ayrımını derinleştirmek istiyor ve PYD'yi yasal bir hale getirmek istiyor. Fırat'ın doğusunda Suriye toprakları içerisinde PYD ve YPG'nin kullandığı ifadeyle Suriye Demokratik Güçleri ile işbirliğini arttırmak ve Irak'taki gibi anayasal bir Kürt otonom bölgesine doğru yönelmek istiyor. Bu adımları da atarak Fırat'ın doğusunda olası bir Türkiye müdahalesinde önünü kesmek istiyor. Çünkü daha önce de Fırat'ın batısında Türkiye müdahale edeceğini söyledi. Hatta ben bile bunu olasılık içerisinde görmüyordum ama oldu. Başarılı da oldu. Şimdi Ankara, Fırat'ın doğusuna da müdahale edeceğini dillendirmeye başladı. Bunun önünü böylece kesmek istediğini düşünüyorum Amerika'nın."
‘PKK, BARZANİ'Yİ TEHDİT EDEN GÜÇLÜ BİR MUHALEFET HALİNE GELDİ'
"Jeopolitikte masada bir taşı sürerseniz, bir taşı atarsınız, sonra o dalgalanmalar sizi çok farklı yerlerde farklı dalgalanmalara doğru götürür. Amerikalılar burada güçlü bir hamle yaptı. Kanaatimce bu hamledeki söylenmeyen noktayı söylemek lazım. Yani PKK'nın üst düzeyinin artık Tahran'ın çok fazla etkisi altında olduğunu ve PKK'nın yine üst düzeyinin Ankara ne der şeklinde bakmaya başladığını düşünüyorum. Aynı zamanda Irak Kürdistan Bölgesinde Barzani'ye karşı artık Talabani bir muhalefet değil, PKK'nın güçlü bir muhalefet haline geldiğini ve Barzani'yi de tehdit eder hale geldiğini düşünüyorlardı. Onun için Suriye'de YPG'yi yasallaştırma sürecine gidildiğini görüyoruz. Suriye Kürtleri Türkiye'nin bir uzantısıdır. Suriyeliler de Türkiye'deki Kurmanci kökenli Kürtlerle yakın akrabalıkları bulunmaktadır. Zaten Türkiye'yi endişelendiren nokta budur. Her risk aynı zamanda bir fırsattır. Türkiye eğer kendi politikalarını yenilerse bölgedeki etkinliğini artırması için de ben fırsat olarak görüyorum. Sadece silahlar değil, sadece ateşle çözüm değil, böyle bir fırsat değerlendirilirse Türkiye'yi küçültecek değil büyütecek adımlar gelebilir."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.