Yaptırımların yankılarını Cumhuriyet gazetesi yazarı Mehmet Ali Güller ile konuştuk.
‘AMERİKA'NIN BUGÜNE KADAR HİÇBİR DESTEK BULAMADIĞI İLK YAPTIRIM OLDU'
"Amerika'nın bugüne kadarki neredeyse tek başına kaldığı, hiçbir destek bulamadığı ilk yaptırım oldu bu. İran'a yaptırım kararı en önemli müttefiki İngiltere'nin bile desteğini alamadı. İngiltere de diğer kara Avrupası ülkeleri gibi Almanya ve Fransa gibi onlarla birlikte bu yaptırımlara karşı çıktığını açıkladı. Dolayısıyla bu yaptırımın kısa vadede İran'ı sıkıntıyı soksa bile uzun vadede Amerika'nın istediği gibi bir sonuca ulaşamayacağı buradan belli. Tek başına kalan Amerika'nın tek başına bu yaptırımlardan sonuç alması mümkün değil. Geçici süreyle muafiyet izni verdiğini söylediği ülkelerin listesine bakarsak da bu yaptırımların sonuç alamayacağını söyleyebiliriz. Çünkü bir kere o sekiz ülke arasında öncelikle Çin ve Hindistan var. Kuşkusuz bunu Amerika'nın izni gibi görünüyor. Ama tam tersine Çin ve Hindistan yaptırımlardan önce uymayacaklarını söyledikleri için Amerika bu iki ülkeye zaten zoraki muafiyet vermiş oluyor. Vermeseydi de Çin ve Hindistan netice itibariyle İran'dan petrol alımını sürdüreceklerini ilan etmişlerdi. Öyle olduğu için de Çin'e bağlı olarak Japonya Güney Kore, Tayvan gibi Uzakdoğu'daki müttefiklerine de Amerika muafiyet vermek zorunda kaldı. Türkiye, İran ile komşu. Petrol konusunda oldukça bağımlı bir durumdayız. Türk-Amerikan ilişkilerinde Brunson sonrasında yeniden AKP ile Trump arasında bir bahar havası başlayabileceği izlenimiyle Türkiye'ye bir muafiyet izni verilmesi bekleniyordu. O da gerçekleşmiş oldu. Keza İtalya ve Yunanistan'a da İran petrollerine oldukça bağlı olduklarından dolayı özel izne tabi oldukları ortada. Bütün bu 8 ülkeyi ve Amerika'nın yaptırımlarına itiraz eden bütün dünyayı göz önünde bulundurursak İran'ın kısa vadede bundan bir zarar görmesine rağmen uzun vadede Amerika'nın istediği sonucu alamayacağını söyleyebiliriz.
‘AMERİKA, İRAN'I ULUSLARARASI TERÖRİZMİN MERKEZ BANKASI İLAN ETTİ'
"Amerika temelde ne istiyor? Bence bunu cevaplayacak belge Amerikan dokümanı geçen ayın başında 5 Ekim'de Amerikan Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un açıkladığı Amerika'nın yeni terörle mücadele ve strateji belgesi. Amerika 7 yıl aradan sonra ilk defa bir terörle mücadele strateji belgesi açıkladı. Benim inceleyebildiğim kadarıyla bu belgenin iki önemli özelliği var. Biri şu: Amerika, İran'ı dünyadaki uluslararası terörizmin merkez bankası ilan ediyor. Yani bütün dünyadaki terör örgütlerini finanse eden ülke olarak ilan ediyor İran'ı. Yine belgede bunu şöyle devam ettiriyor. İran'dan faydalanan radikal İslamcı terör grupları Amerika'ya ve Amerika'nın yurt dışındaki bütün çıkarlarının en önemli başlıca tehdididir diyor. Dolayısıyla radikal İslamcı örgütleri finanse eden İran'ı bu terörle mücadele belgesine göre Amerika baş düşman ilan etmiş durumda. Bu yaptırımın Amerika açısından esas hedefi bu. İran'ı bir finansal krize sokarak onun uluslararası bankacılık, ticaret, finans dünyasındaki ilişkilerini sıfırlayarak terör örgütlerine destek vermesini engellemeyi önüne hedef koymuş oluyor."
‘AVRUPA YAPTIRIMLARIN BİR BÖLÜMÜNE UYMAK DURUMUNDA KALIYOR'
"Atlantik ittifakının daha çok zarar göreceği bir döneme giriyoruz. Amerika'nın ‘Önce Amerika' diye ilan ettiği stratejinin zaten bunlar kaçınılmaz sonuçları. Amerika ‘Önce Amerika' dediği zaman bütün müttefikleriyle arasında yavaş yavaş mesafe koymaya başlamış oluyor. Amerika ‘Önce Amerika' dediği zaman Avrupa'nın demir-çelik yaptırımları uygulamak durumunda kalıyor. Bu Avrupa ile arasında bir soruna yol açıp, bir makas açıklığına neden oluyor. Kuşkusuz İran Nükleer Anlaşması da bunun bir parçası. Bütün bunların daha da artacağı bir sürece gidiyoruz. Trump ‘önce Amerika' stratejisini uyguladığı müddetçe Amerika'nın müttefikleriyle arası açılmaya devam edecek. İşin bir başka boyutu da şu: Avrupa ülkelerinin kendi şirketlerine söz geçirememesi gibi bir durum başladı. Çünkü Avrupa bir yandan Amerika'ya bu yaptırımlar nedeniyle itiraz ediyor ama bir yandan da uluslararası finans sisteminin devam edebilmesi için yaptırımların en azından bir bölümüne uyuyor. Bu yaptırımlardan zarar gören önemli Avrupa şirketlerinin özellikle enerji otomotiv şirketlerle kendi devletleri arasında da yeni çelişkilere yol açıyor. Bunun önümüzdeki süreçte nasıl bir yeni durum yaratacağını hep birlikte göreceğiz."
Güller, Rusya ve Çin gibi birçok ülkenin bazı İran bankalarının sisteme erişimini askıya aldığını açıklayan Dünya çapında bankalar arasında elektronik fon transferi sağlayan SWIFT'in alternatifi olabilecek yeni mekanizmalar geliştirme sürecinde olduğuna değindi:
"Bugünden baktığımızda şöyle bir durumun ortaya çıkacağı anlaşılıyor. Pek çok ülke başta Rusya ve Çin olmak üzere İran ile ilişkileri sürdürebilmek için yeni mekanizmalar kurma peşinde. SWIFT'e alternatif bankacılık işlemleri yapılabilecek sistemler. Avrupa'nın da böylesi bir çalışmanın içerisinde olduğunu biliyoruz. Bunu daha önce Avrupa'nın bazı yöneticileri açıklamışlardı. Önümüzdeki aylarda bu konuda ciddi alternatifler oluşabilir. Bu zaten Çin'in de işine geliyor. Çin, bütün kurumların karşısına nasıl ki alternatif kurumlar kuruyorsa, yani IMF'nin Dünya Bankası'nın karşısına nasıl yatırım, altyapı bankaları gibi yeni mekanizmalar kuruyorsa, doları esas değişim aracı yapmaktan alıkoyacak şekilde başka mekanizmalar da kurmaya çalışıyordu. Söz gelimi sepet para gibi uygulamalarla. Şimdi SWIFT gibi bir sistemle de uluslararası finans sisteminde piyasalarda bir yeni mekanizma kurma çalışmaları olacak gibi görünüyor. Diğer yandan dolara alternatif olarak sepet parasının dışında pek çok ülkenin özellikle enerji alışverişlerinde avroyu ve kendi ulusal paralarını kullanmaya başladığı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bunun önümüzdeki süreçte daha da artacağını şimdiden söyleyebiliriz."
Güller, ABD'de Kasım ayında yapılacak ara seçimlerinin sonucunun Trump'ın politikalarını değiştirmeyeceğini belirtti, ‘Önce Amerika' stratejisinin aynı şekliyle kalacağını savundu:
"Amerika'daki ara seçimlerden nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, bu Trump'ın politikalarını stratejik düzlemde pek değiştirmeyecek. Ama netice itibariyle kendi partisinin çoğunluğu sağlayamadığı bir durumda Kongre'nin yetki gücünden hareketle bazı politikalar uygulama noktasında eli kolu bağlanabilir. Zaman kaybına en azından uğrayabilir, bazı konularda adım atması geciktirilmiş olabilir. Ama stratejik düzlemde baktığımızda mevcut ‘önce Amerika' diye ilan ettikleri stratejinin değişmeyeceği görülüyor. Fakat şu olabilir uzun vadede. Trump ya da Trump sonrası için de bu politikalar Amerika'daki çarpışmayı daha da derinleştiriyor. Yani Amerikan hakim sınıfının kendi içerisinde bundan sonraki gidişatın nasıl olacağına ilişkin bir 20 yıldır süren bir çatışma var. Bir yandan Amerikan hakem sınıfının bir kesimi daha adım adım sağlıklı bir geri çekilişle önce içeride yeniden ekonomiyi güçlendirmek diye bir strateji ilan etmişlerdi. Bir diğer kanat ise yangında en az zarar görecek ülke biz oluruz. O yüzden yağın çıksın diye önlerine strateji koyan kesimdi. Bu iki kesimin çarpışması 20 yıldır sürüyor. Trump yönetimiyle birlikte bu biraz daha derinleşti. Amerikan hükümetleri gittikçe bakanlıklarını dört yıl boyunca sürdüremeyecek şekilde hızlı değişikliklere yol açan bir hükümet krizine doğru da dönüşüyor. Geçmiş dönemde olduğu gibi Trump döneminde de böyle oldu. Bu yaşanan iç çarpışmanın bir sonucu. Bu ara seçimler demokratlar ve cumhuriyetçiler tarafından nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın uzun vadede bu çarpışmanın devam edeceği ama kısa vadede Trump'ın politikalarının esas itibariyle uygulanmasının süreceği bir dönem olacak."
AK Parti hükümetinin İran'a karşı yaptırımlara yaklaşan yerel seçimlerden dolayı tepki gösterdiğini ifade eden Güller'e göre Türkiye, komşusu İran'a karşı uygulanan yaptırımlara ilkesel olarak da karşı çıkmalı:
"Türkiye'nin İran'a yönelik yaptırıma karşı çıkıyor olması bugünkü Türk hükümetinden bağımsız olarak hangi hükümet olursa olsun yüzde 50 oranında İran'a enerji bağımlısı haline gelmiş ülke olduğu için kim yönetirse yönetsin İran'a yaptırıma karşı çıkacaktır, bu kaçınılmazdır. İlkesel olup olmamasından bağımsız olarak sadece enerji politikaları bakımından. Kuşkusuz AKP hükümetininki de böyle. Yani bu enerji bağımlılığında bir sıkıntı aynı zamanda iç politikaya hele hele de yerel seçimler öncesinde ciddi sorunlara yol açabilecek bir gündem daha doğalgaz faturalarının vatandaşın cebini yakmaya başladığı, ekonomik kriz içindeki bir hükümetin yerel seçimlerde ciddi sıkıntı çekeceğini düşünürsek AKP hükümetinin İran'a yaptırıma keyifsel olmasından bağımsız olarak itiraz ediyor olması zaten beklenen bir durumdu. Fakat burada Türkiye açısından mesele şu. Türkiye ilkesel olarak da burada başka çıkarları düşünmeden İran'a, komşusuna yaptırıma karşı çıkmalı. Çünkü Amerikan emperyalizminin herhangi bir ülkeye yaptırımına destek vermek bu yaptırımın yarın bir gün gelip kendisini de bulma ihtimalinden ayrı değildir. Nitekim zaten Amerika'nın şu anda sadece İran'a değil, aslında peyderpey başka konularda da dünyanın pek çok ülkesine 60 civarında ülkeye yaptırım uyguluyor. Demir çelik konusunda Avrupa Birliği ülkesi 28 ülkeye uyguluyor. Başka konularda Türkiye'ye, Kanada'ya uyguluyor. Zaten Amerika şu anda ‘önce Amerika' stratejisi gereği hemen her ülkeye irili ufaklı yaptırımlar uyguluyor. Dolayısıyla dünyanın kitlesel olarak bu yaptırımlara karşı çıkması lazım. Burada yok İran'ı rejimi şöyleydi, yok İran şöyle bir ülke, yok İran şunu yapıyor gibi birtakım mazeretlerden bağımsız olarak bütün dünyanın ve özellikle de İran'ın komşularının başta Türkiye olmak üzere ilkesel olarak bu yaptırıma karşı çıkması gerekiyor. Çünkü bu yaptırıma boyun eğildiği zaman bunun önümüzdeki süreçte başka ülkelere kendimize de evrileceği bir süreç başlar. Bundan bütün bölge zarar görür."
Güller, Erdoğan yönetiminin İran yaptırımlarına karşı gösterdiği tepkinin tamamen doğalgaz ve petrol piyasalarının vatandaşa nasıl yansıyacağı ile ilişkili olduğunun altını çizdi. Güller, AK Parti hükümetinin iç kamuoyuna yönelik tepkisinin dışında ABD ile İran özelinde birçok konuya ise destek çıktığını belirti:
"Amerika'nın yaptığı açıklamalara göre üzerinde uzlaşılan bir konu bu. Amerika Türkiye'ye gelip temaslarda bulunduğunda Türkiye ile de üç konuda hemfikir olduklarını söylemişlerdi. Suriye konusunda. Bir tanesi İran'ın Suriye'den çıkarılması konusuydu. İran ile yaptırıma şu anda itiraz ediyor olmasının bir ilkesi yok AKP hükümetinin. O tamamen içerideki doğalgaz ve petrol piyasalarını ve bunun vatandaşa nasıl yansıyacağı üzerinden politika yapıyor. Yoksa İran'ın Suriye'de ya da Irak'ta bulunması gibi Amerika'nın da bu şekilde nitelendirdiği sorunlara ilişkin AKP hükümeti, Washington ile hemfikir durumda. Bir yandan AKP hükümetinin bu çift yaptırımlarla kendisine yansıyacak iç politik rahatsızlıklarının dışında bunun dış politikada İran'ın Suriye'de Irak'ta etkinliğini azaltırsa bundan memnun olacağı da zaten tabiatı gereği. AKP hükümeti bundan memnun olacaktır. Buralarda da AKP hükümetinin en azından önümüzdeki uzun vadede ya da orta vadede İran'a yönelik yaptırımların böylesi bir sonuç vermesini isteyebileceği bir süreç başlayacaktır. Bunun işaretleri de beliriyor. Son Amerikan-Türk ilişkilerinde masaya yatırılan konular, Jeffrey'in temasları, ardından Türk Dışişleri Bakan Yardımcısının Amerika'ya gidip orada bazı temaslarda bulunması, Trump ve Erdoğan'ın telefon görüşmesinde Halkbank meselesinin gündeme getirilmesi ve Brunson jestine karşılık ikinci bir jest olarak masada olduğunu bizzat Erdoğan açıklamış oldu. Bunlar ileride doğalgaz ve petrol piyasalar dışındaki meselelerle ilgili AKP hükümetinin İran'a yaptırıma yeniden başka bir gözle bakabilmesinin altyapılarını oluşturacak parametreler."