Sağlıklı bir çevrede yaşamanın, herkesin en temel insan hakkı olduğuna işaret eden Emine Erdoğan, bu hakkın sadece insana yönelik değil, ekosistemin de gelecek nesillerin de bunda hakkı olduğunu vurguladı:
‘DOĞA BİZ OLMADAN HAYATİYETİNİ SÜRDÜREBİLİR FAKAT BİZ TABİAT OLMADAN YAŞAYAMAYIZ'
"Bizden sonra gelecek olan nesillere, kaynakları tükenmiş, yaşam şartları zorlaşmış bir dünya bırakamayız. Misafiri olduğumuz yeryüzünü bize emanet edildiği şekliyle bizden sonrakilere bırakmak hepimizin temel sorumluluğudur. Ne yazık ki modern insan, kendini doğanın hakimi zannediyor. Oysa bizler doğanın sadece bir parçasıyız. Doğa biz olmadan hayatiyetini sürdürebilir fakat biz tabiat olmadan yaşayamayız."
Küresel ısınmaya dair yakın zamanda yayınlanan bilimsel bir çalışmaya göre dünyanın sanayi öncesi döneme göre 1 derece ısındığını ve bu ısınma sonucu iklimde büyük değişikliklerin olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Deniz seviyesi yükseldi, buzullar erimeye başladı. Sera gazı emisyonları bu şekilde devam ederse küresel ısınmanın 2050'lerde 1.5 derece sınırını aşması bekleniyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Akdeniz'de tatlı su kaynaklarının yüzde 10'a yakın azalması, yangınların yüzde 37 oranında artması demek. Avrupa şehirlerinde sıcaklık kaynaklı ölümlerin yüzde 15 ile 22 oranında artması demek. Buzullardaki erime sonucu deniz seviyesinin yükselmesi, sahillerde yaşayan 400 milyon insanın büyük riskler altında kalması demek."
‘TÜM DÜNYA EN HIZLI ŞEKİLDE YENİLENEBİLİR ENERJİ KULLANIMINA YÖNELMELİ'
Sadece bu raporun bile acilen üretim ve tüketim kültürünün gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladığına işaret eden Erdoğan, "Aksi halde, sadece doğal yaşam ve türlerin kaybı değil toplumların refahı ve ekonomisi de geri dönüşü olmayacak şekilde etkilenecektir. Bu sebeple tüm dünya en hızlı şekilde yenilenebilir enerji kullanımına yönelmeli. Yaşam tarzları yeniden tasarlanmalı" dedi.
Sıfır Atık Projesi'nin de bu tasarımlardan biri olduğunu kaydeden Erdoğan, "Atıkların kaynağında ayrıştırılması ve geri dönüşüme girmesiyle daha yaşanabilir bir çevre, daha güçlü bir ekonomi hedefliyoruz" ifadesini kullandı.
Ekim 2017'de başlayan projenin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın gayretli çabalarıyla güzel bir aşamaya geldiğini belirten Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bakanlık binalarındaki çalışmanın dalga dalga tüm Türkiye'ye yayıldığını ifade etti:
"Sevinerek ifade etmeliyim ki uzun süredir Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne çöp kamyonu girmiyor. Personelimizi eğittik, sistemimizi kurduk. Tüm atıklar kaynağında ayrıştırılarak azami geri dönüşüm sağlanıyor. Bahçe peyzajlarımızda, organik atıklardan elde ettiğimiz kompost gübre kullanılıyor. İnanıyorum ki, bu sistem yakın bir gelecekte tüm kamu binalarında uygulanır hale gelecektir."
‘İŞ BÜYÜK ÖLÇÜDE BELEDİYELERİMİZDE'
Proje çerçevesinde, bir yıl boyunca, toplumun tüm kesimlerinden çok güzel destekler aldıklarını, sanayicilerin, iş adamlarının ve üniversitelerin kendi kurumlarında örnek sistemler kurduklarına değinen Erdoğan, şunları söyledi:
"Her birini çevre duyarlılıkları nedeniyle tebrik ediyorum. Şimdi iş büyük ölçüde belediyelerimizde. Vatandaşlarımızın, evlerinde ayrıştırdıkları atıkları, belediyelerimizin aynı mantıkla toplayıp dönüştürmesi gerekiyor. Belediyelerin vahşi depolamayı terk edip, depolama veya yakma yerine geri kazanıma odaklanması lazım. Atıkları, enerjiye veya komposta dönüştüren entegre tesisler, tüm şehirlerimizde olmalı."
Japonya'da Kamikatsu adındaki bir kasabanın çöpünün yüzde 80'inin geri dönüştürüldüğünü ve sadece yüzde 20'sinin depolama alanına gittiğini anlatan Erdoğan, buranın dünyanın sıfır atık kasabası olarak tanınan bir yer olduğunu ve 2020'de yüzde 100 geri dönüşüm hedeflendiğini aktardı:
"Kamikatsu'nun başarısının sırrı, orada yaşayan herkesin bu seferberliğe katılmasıdır. Çöplerini 45 ayrı kategoriye ayıracak iştiyaka sahipler. Öyle ki plastik şişeleri plastik kategorisine koymadan önce üzerindeki etiketi sökecek kadar aktif çalışıyorlar. Burada ilginç olan, vatandaşların çöplerini 45 ayrı kategoriye ayırırken, birçok şeyin ne kadar gereksiz şekilde paketlendiğinin farkına varmaları. Bu nedenle üretim yaparken, ürettikleri her şeyin çevreye maliyetini düşünüyorlar. Dolayısıyla bireysel katılım, üretim ve tüketimde seçicilik, bu işin dönüm noktasını oluşturuyor. İşte bu nedenle bizim de 'kullan-at' kültürünü bir tarafa bırakarak, değişimi başlatmamız gerekiyor."
Bunun ilk aşamasının bireysel tutumlar olduğuna vurgu yapan Erdoğan, konuşmasında şu konulara işaret etti:
"Sistemler kurabilirsiniz fakat davranışları değiştiremezseniz sistem de işlemez. Az önce Külliye'de kurduğumuz sistemden bahsettim. Şayet insan unsurunu katmasaydık başaramazdık. Sıfır atık gönüllüleri ekibi kurduk, atık kumbaralarını her gün kontrol ettik. Personelimizin sorularını sorabileceği platformlar oluşturduk, yani davranışlara odaklandık. Biraz önce iklim sorunlarından bahsederken, hepimiz bu sorunlarla bizim adımıza birilerinin mücadele etmesi gerektiğini düşünmüş olmalı. Oysa her şey bizim gündelik hayatımızda başlıyor. Endüstriler bizim davranışlarımızla şekilleniyor. Bireysel talepler ve reddedişler belirliyor her şeyi. Mesela, plastik poşet yerine bez ürünler kullanmak, atacağımız küçük bir adımdır ama sonuçları korunmuş ağaçlar ve su kaynaklarıdır."
Dünyayı değiştiren şeyin, fikirler değil onları takip eden insanlar olduğunu anlatan Erdoğan şunları söyledi: "Tek bir kişi olduğumuza bakmadan, inandığımız yolda çevreci adımlar atmalıyız. Ürettiğimiz ve tükettiğimiz her şeyin tabiata ne kadar büyük bedeli olduğunu hesaba katmalıyız. Sıfır Atık felsefesi, sadece atıklar için değil, tüm kaynaklarımız için de geçerlidir. Su da bunların başında geliyor. Gri su dediğimiz evsel atık sular da pekala peyzaj ve endüstride kullanılabilir. Bazı ülkeler yüzde 70 oranında bunu başarıyorlar fakat biz yolun çok daha başındayız."
Sıfır Atık Projesi ile ilgili çalışmalarının kendilerini gıda israfı ile de yüzleştirdiğini ve zirvenin bir oturumunun da bu konuya ayrıldığını aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘İSRAF ETTİĞİMİZ GIDALARIN SADECE ÜÇTE BİRİNİ KURTARSAK DÜNYADA AÇLIK DİYE BİR SORUN KALMAYACAK'
‘HAYATTAN ALDIĞIMIZ İLHAMIN DA SONU GELECEK'
Ben buradan özellikle kadınlarımıza seslenmek istiyorum. Çocuklarımızın bilincini öncelikle sizler inşa ediyorsunuz. Çocuklarımıza bir ekmeğin, bir bardak suyun, bir ağacın değerini lütfen öğretelim. Yiyeceklerin tarladan sofraya uzanan öyküsünü onlara anlatalım. Öğretmenlerimiz, uğrunda şehitler verdiğimiz toprağımızın kıymetini tüm yönleriyle çocuklarımıza öğretsinler. Hayatın, emeğin değerini bilen nesiller olsun. Şayet acilen bazı tedbirler almazsak, yaşayacağımız çevre krizleri, hayatı tüm yönleriyle yok edecek. Öyle ki hayattan aldığımız ilhamın da sonu gelecek."
"Van Gogh'un eserlerini her gün çıktığı uzun doğa yürüyüşlerine borçluyuz" diyen Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: "Ressamlara, şairlere ilham veren tabiatın yok olduğunu düşünün lütfen. Belki de gelecek nesillerimiz, Orhan Veli'nin 'Gemlik'e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma' dizelerini okuyup, 'Burada deniz mi varmış?' diye şaşıracaklar. Yine şairin 'Hava bedava, bulut bedava' dediği dizeler, yarın bize bir ütopyadan bahsediyor olacak. Umuyorum ki bunların hiçbiri olmaz. Masmavi gökyüzü, zümrüt yeşili deniz ve bol oksijenli ormanlarıyla bugünkünden daha güzel bir ülke bırakırız gelecek nesillere."
Konuşmasının sonunda Sıfır Atık Projesi'ne ilginin katlanarak artması temennisinde bulunan Erdoğan, "Kurumlarında sıfır atık sistemini kuran tüm yöneticilere takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum. Medyamızın çevre konularında toplumsal alışkanlıkları değiştirecek katkılar sunmasını diliyorum."