Son gelişmeleri Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve BirGün gazetesi yazarı Dr. Fatih Yaşlı ile konuştuk.
'TÜRKİYE'NİN KAPİTALİST SİSTEMİ BATI'YA VE ABD'YE BAĞIMLI'
Fatih Yaşlı, Türkiye'nin dış politikasını anlamak için sadece jeopolitik bakış açısının yeterli olmadığı, ekonomi politik bakış açısına ihtiyaç bulunduğunu vurguladı. Bu açıdan Türkiye'nin Rusya Federasyonu ve İran ile jeopolitik ve taktik bir takım yakınlaşmalara gidebileceğini ancak Türkiye'deki kapitalist sistemin Batı'ya ve ABD'ye bağımlılığı bulunduğunu belirten Yaşlı, ABD ve ardından AB ile son yakınlaşma çabalarının ve McKinsey ile anlaşmanın da bununla bağlantılı olduğunun altını çizdi:
'AB YENİDEN HEDEF TAHTASINA OTURTULDU'
Ancak AB ile son temaslarla, özellikle finans çevreleriyle toplantılarda istenilenlerin elde edilmesinde çok yol alınamamış görüntüsü bulunduğunu belirten Yaşlı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TBMM açılışında yaptığı konuşmanın aksine üç gün sonra yenden AB'y hedef tahtasına koyması ve referandumdan söz etmesini de buna bağladı. Yaşlı'ya göre bu geri dönüşün nedeni AB'nin yardım etmemesi, krizin engellenemeyeceğinin görülmüş olması ve yerel seçim yaklaşırken ekonomik krizin sorumluluğunun üzerinden atılması için 'millici' retoriğe geri dönülmesi:
'TÜRKİYE, İDLİB MESELESİNİ AVRUPA VE ABD'YE YENİDEN YANAŞMAK İÇİN KULLANDI'
"Normal şartlarda rasyonalite gereği aynı anda ABD'yi ve AB'yi doğrudan karşılarına alan bir siyasal pozisyon Türkiye'nin sermaye düzenini ciddi ölçüde sarsacaktır. Küresel sistemde Türkiye'nin bağlı olduğu, ithalatıyla, ihracatıyla, fonlarıyla nereye bağlı olduğu belli. Öte yandan, ABD ile ilişkilerde herhangi bir ilerleme var mı diye baktığımızda karşılıklı bir gerilim yaşandı, ABD birtakım yaptırımlarda bulundu, ondan sonra bir kesinti yaşandı. O kesintinin yaşanmasındaki temel hadiselerden biri İdlib meselesiydi. İdlib meselesini Türkiye, Almanya'ya, Avrupa'ya ve Amerika'ya yeniden yanaşmak için kullanmaya çalıştı. Batı'yı oraya müdahale etmeye çağırdı. Fakat daha sonrasında Soçi Zirvesi gerçekleşince Rusya ve İran ile bir orta yol bulunca Batı'ya tekrar gerek kalmadı. Herkes 12 Ekim'e endekslenmiş durumda. Rahip Brunson'ın duruşmasından ne sonuç çıkacağına bakılıyor. Rahip Brunson'ın bırakılacağına dair piyasalar denilen mekanizma bunu satın almıştı. Dolardaki düşüş büyük ölçüde onun yansımasıydı. Dolar tekrar yükselişe geçmiş durumda. Haberlere baktığımızda Brunson'ın iddianamesine yeni bir görüşme kaydı eklenmiş. Cemaatçilerle yaptıkları mesajlaşmalar, telefon görüşmeleri, bunların hepsi eklenmiş. ‘Yeni suçlar' isnat edilmiş durumda, ‘yeni deliller' bulunmuş durumda. Örneğin bir hafta öncesinde Brunson'ın bırakılacağını, artık vaktin geldiğini söyleyebiliyorduk ama gelinen noktada ben artık çok da emin değilim. Yeni bir pazarlık sürecinde yeni birtakım gerilimlerle rahibin bir süre daha Türkiye'de kalma durumu olursa buna şaşırmayacağım."
'ANKARA EMPERYALİST HİYERARŞİDEKİ KRİZDEN FAYDALANARAK YERİNİ DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞIYOR'
"Emperyalist sistem bir kriz yaşıyor. Emperyalist sistemin bir hegemonya bunalımı sorunu var. Erdoğan ve AKP bu bunalımdan faydalanarak Türkiye'nin emperyalist hiyerarşi içerisindeki yerini değiştirmeye çalışıyor. Niyet bu. İkincisi, yine ekonomi politik ile jeopolitik arasındaki farka bakmak gerek. Ekonomi politik Türkiye'nin sürekli olarak Batı ekseninde yer almasını gerektiriyor. Gerek rejimin içerideki kuruluş mantığı gerekse dışarıda izlediği dış politika onu ister istemez İran ve Rusya ile yakın pozisyona sevk ediyor. Bu ikisi çelişiyor. Aynı anda Amerika'dan F-35 almakla Rusya'dan S-400 almanın bir sınırı var. Biz de zaten bu sınıra doğru dayanıyoruz gibi görünüyor. Geçtiğimiz günlerde Batı medyasında yer alan bir haber vardı, ‘15 gün içerisinde Türkiye yerini, safını belirleyecek' deniliyordu orada. O haberi de hatırlamak lazım. Burada verilen mesaj, Türkiye gerçekten iddia edildiği gibi Batı ekseninden tamamen kopma kararı mı alacak, yoksa tekrar yakınlaşma süreci içerisine mi girecek bunu göreceğiz. Türkiye'nin ekonomi politiğinin Batı'dan herhangi bir şekilde kopmaya izin vermediği düşüncesindeyim. Bunu denedikleri anda aslında intihar etmiş olurlar. Türkiye ekonomisi hiçbir şekilde altlarından kalkamayacağı bir krizin içine sürüklenir. Öte yandan, acaba AKP iktidarı böylesi bir krizin zaten gelmekte olduğunu gördü ve bu krizi tamamıyla dış güçlere yıkmak için bir irrasyonel hamle yapar mı, son bir can havliyle intihara kalkışacağını bile bile bir hamle yapar mı, bundan da çok emin olamıyorum. Önümüzdeki günlerde Batı'dan mutlak bir kopuş olmayacağı yönünde. Ama Batı ile yeni birtakım krizlerin yaşanması, Türkiye seçim atmosferine ekonomik krizle girerken bu krizin sorumluluğunun birtakım dış güçlere fatura edilmesi şaşırtıcı olmayacak."
'ALMANYA'NIN TÜRKİYE'DEKİ DEMOKRASİYLE DAİR BİR DERDİ YOK'
"Mesele sadece Amerika ile Rusya arasında değil. Avrupa Birliği ile Amerika arasında bir gerginlik var. Gerginliğin kaynağı da Trump'ın izlediği bu korumacı politikalar. Bir tarafta korumacı politikaları savunan bir kapitalist anlayış, öbür tarafta ise serbest ticareti savunan küreselleşmeci bir kapitalist anlayış var. Almanya Çin ile birlikte o serbest ticaret kanalını temsil ediyor. Dolayısıyla Amerikan hegemonyasına karşı bir hegemonya oluşturma gibi bir niyet var. Türkiye'ye bakışı biraz buraya yerleştirmek lazım. Bu hegemonya savaşlarından bağımsız ele almak mümkün değil ama daha spesifik nedenler var. Onlar da esas olarak göçmen, mülteci sorunu, Almanya-Türkiye'nin bir tampon bölge olarak kalmasını ve mültecileri Avrupa'ya bırakmamasını istiyor. Bunun dışında 4-5 milyonluk bir Türk nüfusu var. AKP daha önce Türkiye Cumhuriyeti'nin yapmadığı şekilde Almanya'daki Türkler üzerinden Almanya siyasetine müdahale etmeye çalışıyor. Alman emperyalizmi Türkiye'yi öyle ya da böyle kendisine bağlı olarak görmeye devam etmek istiyor. Tüm bunları topladığımızda Türkiye bütünüyle gözden çıkarılabilir, bir ‘haydut devlet' konumuna yerleştirilip dünya sisteminin dışına atılabilir bir ülke değil. Bu açıda bakıldığında herhangi bir şekilde Almanya'nın Türkiye'de demokrasiyle dair bir derdi olduğunu sanmıyorum. Avrupa Birliği'nin de öyle bir derdi yok. Esas mesele, emperyalist sistem hiyerarşi içerisinde Türkiye'nin bulunduğu konum, o konumun Almanya'nın çıkarlarına uyup uymayacağı. Gayet pragmatist bir şekilde bakıyorlar diyebiliriz."