Saldırıyı, perde arkasını ve El Ahvaziye örgütüyle ilgili detaylarıyla bölgesel yansımalarını Kudüs TV İran Temsilcisi Ramazan Bursa ile konuştuk.
‘BİR SİYASİ BİR DE SİLAHLI KANADI VAR'
"Cumartesi günü yapılan saldırıda son açıklamaya göre ölü sayısında yükselme var, 29 kişi olarak açıklandı, 60 civarında da yaralı var. Huzistan eyaleti yani İran'da Arap nüfusun yoğunlukla yaşadığı bölge ve yönetim merkezi olan Ahvaz. Burası aslında 1925'te baba Pehlevi'nin politikalarıyla birtakım hareketlenmeler başladı. Bu hareketlenmeler silahlı saldırılar, isyan, ayaklanmaları günümüze kadar devam etti. Oğul Pehlevi döneminde de devam etti. 1979 İslam devriminden sonra kısa süreli bir yatışma gözlemlendi. Daha sonra bu cumartesi saldırısını yapan Ahvaziye olarak açıklanan ama tam ismi Hareketu'n Nidalu'l Arabi Li Tahriri'l Ahvaziye olan bu hareketin biraz da babası diyebileceğimiz Ahvaziyye, Ahvazı özgürleştirme cephesi dediğimiz bir örgüt çıktı. Bu örgüt İran-Irak savaşında Saddam'ın yanında İran'a karşı savaştı. Yeniden bir hareketlilik başladı bölgede. Sonra 96-97 Rafsancani döneminde bunlar siyasallaştılar, parti kurdular. O dönemde bir sakinleşme görüyoruz. Vifak Partisi diye bir parti kurdular. Daha sonra 2005'te çok büyük bir eylem başladı bölgede. İran Devleti'nin bölgenin demokratik yapısını değiştirmeye dönük planının olduğu iddiasıyla bu hareketlilik başladı. Ve o sıralar Cumartesi günü bu eylemi terör saldırısını yapan grubun ismini ilk ve net bir şekilde o zaman duymaya başladık. Bu grup kendisini şöyle tanımlıyor: ‘Biz Arap milliyetçisi bir hareketiz. İran'ın Arap nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Huzistan eyaletini özgürleştirmeyi amaçlıyoruz. Çünkü İran bu bölgede işgalcidir. Bu bölge tarihsel olarak İran Devleti'ne ait değildir.' Bu iddiayla ortaya çıkıyorlar ve bu iddiayla eylemler yapıyorlar. Bunun bir siyasi bir de silahlı kanadı var. PYD-YPG gibi veya TBG ve Suriye Demokratik Meclisi gibi bir silahlı kanat bir siyasi kanadı var. Hareketin Nidalu'l Arabi Li Tahriri'l Ahvaziye tarafı siyasi kanadı, silahlı kanadı ise Muhyiddin el- Nasır Tugayları olarak isimlendiriliyor. Kendilerinin siyasi hareketi olduklarını iddia ediyorlar ve merkezi İngiltere'dedir. Bunların da batıdan yayın yapan bir televizyonları var. Huzistan eyaletinin İran'ın en kırılgan, en hareketli bölgesi olduğunun altını çizmek isterim. Burada Araplar, Türkmenler, Kürtler olmakla birlikte ağırlıklı nüfus Arap'tır. Bu Arapların da kahir ekseriyeti Şii'dir. Bu hareket daha çok sol eğilimli ve milliyetçi bir harekettir. Dini temelli veya dini temeli olduğunu iddia eden bir hareket değil. Geleneksel olarak Şii Araplardır. Ama milliyetçilik üzerinden hareket eden bir örgütle karşı karşıyayız. Bu hareket 2005'ten sonra ciddi anlamda hareketlilik oluşturdu. O bölgenin en güçlü silahlı örgütü."
‘SİLAHLI YAPILANMALAR ABD'NİN DESTEĞİYLE İRAN'IN İÇERİSİNDE FARKLI EYLEMLERE GİRİŞEBİLİR'
"Trump, 20 Ocak 2017'de göreve başladıktan sonra daha evvelki yönetimlerin İran ile olan ilişkisinde bir değişiklik yaptı. Nükleer anlaşmadan çıkacağını ilan etmişti kampanya döneminde ve Mayıs ayında da çıktı. Trump, İran'da Amerika'nın Ortadoğu politikasında birtakım değişiklikler yaptı. İran'da Amerika Birleşik Devletleri'nin Trump ile beraber politikasında şöyle bir yaklaşım var. İran'a silahlı bir müdahale, Irak'taki gibi bir işgal girişimi yapmak şu an için söz konusu değil. Yakın dönemde de rejimin devrilmesi veya değişmesi mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla biz İran'da yerel dinamitleri desteklemek ve hareketlendirmeyi tercih etmeliyiz noktasında yeni bir politika var. Amerika Birleşik Devletleri hem kendisi hem Körfez ülkesi olan müttefikleriyle beraber Ahvaz bölgesindeki hareketleri hem siyaseten hem finans olarak desteklediğini biliyoruz. Önümüzdeki dönemde Amerika Birleşik Devletleri ve Körfez ülkelerinin de desteğiyle bu silahlı yapılanmalar İran'ın içerisinde farklı eylemlere girişebilirler. Bir diğer husus ise şudur: İran, son beş, altı aydır yeni bir okuma yaptı. Dış destekli olarak İran'da birtakım eylemleri olacağı tahmin ediliyordu. Ondan dolayı İran bilhassa KDP ve PJAK'a yönelik politikasını güncellediğini İran güvenlik kaynaklarından öğrenmiş olduk. Dolayısıyla burada İran ve Türkiye'nin mesela PKK-YPG ve PJAK'ya yönelik daha yoğun bir işbirliğine gitmesi kuvvetle muhtemel gözüküyor. Bunu askeri operasyon olarak söylemiyorum. Askeri operasyonları da kapsayan daha üst düzey siyasi ve askeri bir işbirliğinden bahsediyorum. Zirvede ve zirve sonrası da Ruhani ve Erdoğan bilhassa Fırat'ın doğusuna dikkatleri çekmesi ve bu konuda mutabık kalmaları ve aynı şeyşi söylemeleri de bunun bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor."
‘SALDIRININ ZAMANLAMASI DA ÇOK ÖNEMLİ'
"Bu saldırının zamanlaması da çok önemli. Bir askeri törene saldırı yapıldı. Bu askeri tören, İran-Irak savaşının başlangıcı, ‘Kutsal Savunma Haftası' olarak kutlanılır. Dolayısıyla bu hafta için de İran'ın tüm şehirlerinde askeri törenler, askeri geçitler yine İran-Irak savaşını gösteren resim sergileri ve değişik kültürel faaliyetler yapılır. Bu saldırı bu hafta çerçevesinde yapılan bir etkinliği hedef aldı. Burada bazı terör örgütleri imgesel olarak eylemler yapar. Mesela Türkiye'de PKK ilk eylemini yaptığı günü yani kuruluş gününü esas alarak birtakım eylemler yapardı. Bu yönüyle de bu saldırıyı değerlendirebiliriz. İran-Irak savaşında terör örgütü Irak'ın yanında yer alması münasebetiyle bu şekilde mesaj yüklü bir saldırı olarak bunu değerlendirebiliriz. Muhammed Bin Selman'ın geçtiğimiz aylarda Amerika merkezli bir gazeteye vermiş olduğu bir röportajda savaşı İran'ın içlerine çekmek veya taşımak gerektiğini ifade etmişti. Saldırı sonrası Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Halife bin Zayid el-Nehyan'ın siyasi danışmanının attığı bir tweet var. Bu tweet üzerine zaten Birleşik Arap Emirlikleri İran'daki maslahatgüzarı da dışişlerine çağrılmıştı. ‘Biz daha önceden bu savaşın İran'ın içlerine taşınması gerektiğini söylemiştik. Bu artarak devam edecek' ifadesini kullandı. Savaşın içlerine taşınması planının belki de başlangıç eylemi olarak bu değerlendirilebilir."
‘ASTANA, ABD VE MÜTTEFİKLERİNİ HOŞNUT ETMEDİ'
"İran, Türkiye ve Rusya'nın Suriye özelinde Astana masasını kurması bilhassa Amerika Birleşik Devletleri'ni ve uluslararası koalisyonun içinde yer alan ülkeleri ve Körfez'deki müttefik ülkeleri çok da hoşnut etmemiştir. Çünkü Astana kurulduktan sonra bu üç ülke Suriye sahasında daha belirleyici bir rol üstlenmiştir. Ayrıca Astana'daki kararlılık Cenevre'den daha çok Suriye'ye yansıması olmuştur. Daha hızlı bir şekilde neticeler alınmıştır. Dolayısıyla uzun bir zamandır Amerika Birleşik Devletleri ve Körfez ülkeleri bu üç ülkenin istikrarsızlaştırılması için hem siyaseten hem ekonomik bakımdan bir gayret içerisinde olduğunu gözlemliyoruz. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin bu saldırıyı yapan Ahvazi örgütüyle doğrudan ilişkisi olduğunu biliyoruz. Biz İran'dayken bu hareket üzerine özellikle çalıştık, bölgeye gittik. Suudi Arabistan'ın Irak üzerinden bu hareketi kısmen de olsa silahlandırdığını gördük. 2015'ten bugünlere dönük bir hazırlık vardı. Öte taraftan Aralık'ın sonundan Ocak'ın ilk haftasına kadar süren ekonomik temelli eylemler vardı İran'da. Barışçıl olarak başlayan bu eylemlerde daha sonra kamu mallarına zarar vermek, ortalığa yakıp yıkmaya dönüşmüştü. Çünkü Halkın Mücahitleri Örgütü ve Ahvaziyye Örgütü bu hareketlere dahil olmuştu. Olay bu noktaya gelmişti. Bu olaylarda 25 kişi ölmüştü. Ölenlerin çoğunluğu Huzistan eyaleti civarındaydı. Polisin daha sonra yayınladığı rapor gayet dikkat çekiciydi. Ölenlerin çoğunluğunun polis silahından çıkan kurşunla ölmediğini gördük. Bu rapor bizim 2015'te bu örgüt üzerine yaptığımız çalışmada elde ettiğimiz bilgileri tasdik eden nitelikte. 2015'ten beri Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri bu örgütü Kuzey ırak üzerinden silahlandırıyordu. Bu üç ülke Suriye'de belirleyici rol üstlenen ve son birkaç yıldır da etkin olan ve bu etkinliğin ise Amerika'nın Suriye sahasındaki etkinliğini daraltacak şekilde genişlemesi tabii ki bunların çok da memnun olmadığı bir durum. Doğrudan Rus uçağının düşürülmesi veya Suriye sahasında ilişkilidir Ahvaz'daki saldırı diyemesek de şunu söyleyebiliriz net bir şekilde: Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin Ortadoğu'da rahat edebilmesi için Astana masasında olan üç ülkenin zayıflatılması ve iç meseleleriyle meşgul edilerek bölgedeki meselelerle ilgilenememesi, buna fırsat bulamaması onların çıkarınadır. Dolayısıyla Suriye'deki son gelişmeler üzerinden bu Ahvaz saldırısı yapıldı diyemeyiz. Fakat bölgedeki Amerika'nın elini ve müttefiklerin elini bölgede kuvvetlendirmek için bu üç ülkenin iç meseleleriyle meşgul olması gerekiyor. Bu saldırı belki de bu yönden bu plana destek olmuştur diyebiliriz."
‘İRAN İLE İLİŞKİLERİN BOZULMASI İKİ ÜLKE EKONOMİSİNİ DE CİDDİ ANLAMDA ZEDELERDİ'
"Türkiye ile Suriye'nin 1979 yılından sonra çok gergin ilişkisi olmadı, evvelinde de yoktu aslında. İslam devriminden sonra çok sert bir şekilde karşı karşıya gelmedi. Hatta 79 Devrimi'nden sonra Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı bir heyetle beraber Humeyni'yi devrimden 4 ay sonra ziyaret etti. Devrime karşı bir tavır sergilenmedi. İran-Irak savaşında da Türkiye tarafsız kaldı. Ama Suriye krizinde Türkiye İran ile arasında birtakım soğuk rüzgârlar esti. Ama bu ciddi anlamda bir krize dönüşmedi. Çünkü iki ülke arasında 10 milyar dolar civarında ciddi bir ekonomik hacim vardı. Bu ilişkilerin bozulması iki ülke ekonomisini de ciddi anlamda zedelerdi çünkü iki ülke ekonomisi de ciddi anlamda kırılgan bir zemin üzerine."
‘TÜRKİYE, ABD'NİN YENİ MÜTTEFİKLİK SIRALAMASINDA GERİ KALDI'
"Amerika Birleşik Devletleri, Trump ile beraber bölgedeki müttefiklerini değiştirdi. Bölgede Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri'nin öncülük yapmış olduğu Körfez ülkelerini ana müttefik olarak kendine seçti. Türkiye, burada her zaman önceliği olan bir ülkeydi. Ama bu yeni müttefiklik sıralamasında geri kaldı. Diğer taraftan Suriye'de Amerika Birleşik Devletleri ile beraber olması Türkiye'ye zarar verdi. Dolayısıyla burada Rusya'nın İran safına bir yaklaşma oldu. Bunun da en net delili Halep meseleydi. Halep meselesinde Türkiye'nin de Rusya ile anlaşması üzerine Halep, Suriye ordusunun kontrolüne geçti. Biraz Türkiye'nin İran ve Rusya ile ilişkilerinin daha üst seviyeye çıkmasının temel nedeni Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu ülkeleri çerçevesinde yeni dost tanımlaması ve müttefiklik tanımlamasıyla ilişkili olduğunu düşünüyorum."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.