‘ÜÇÜNCÜ NÜKLEER SANTRAL PROJE ‘BİR TANE DAHA OLSUN' MANTIĞIYLA PLANLANMIYOR'
Türkiye'nin güvenilir ve nispeten ucuz elektrik üretim hedefi kapsamında ikiden fazla nükleer santral kurulmasını amaçladığını söyleyen Ergün "Türkiye'nin nükleer santral kurmakla ilgili planları çok uzun yıllardır sürüyor. Türkiye'de birden çok nükleer santralin kurulmasının elektrik üretimini rahatlatması, doğalgaza dayandırılan bir elektrik üretim sisteminden yerli kömür gibi alternatiflere yönelim sağlaması bekleniyor. Bu beklenti ve düşünce kapsamında, birinci ve ikinci nükleer santral projelerinin çalışmaları zaten başlamıştı. Ancak Türkiye'nin ikiden fazla nükleer santrale sahip olmasının güvenilir ve ucuz elektrik üretimi sağlayacağına işaret eden çalışmalar da mevcut. Dolayısıyla, üçüncü nükleer santral projesi çok afaki değil. Bu proje, ‘bir tane daha fazla santralimiz olsun' şeklinde bir düşüncenin sonucundan ibaret görülmemeli. Bu karar, yerli kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarının ekonomik ve çevreci kullanımının yanısıra güvenilir ve nispeten ekonomik elektrik üretimi gibi konuları barındırıyor" diye yorumladı.
Nükleer santral projelerinin uzun vadeli projeler olduğuna ve teknoloji seçiminin çok büyük önemde olduğuna işaret eden Ergün "Tercih ettiğiniz teknolojiyi size sağlayacak şirket veya ülkelerin arkasında önemli tecrübeler taşıması şart. Nükleer santral inşa edecek ülkeyle, santralin inşa edileceği ülkenin teknoloji, yatırım, yerin belirlenmesi, sürecin işleyişi ve istihdamın ülkelere göre dağılımı gibi konularda ortak kararlarda buluşması gerekiyor. Yapılan açıklamalar ise bu aşamaların kat edilmiş olduğuna işaret ediyor. Zaten bu projenin Çinlilerle yapılacağı bir süredir konuşuluyordu. Ancak nükleer güvenlik konusu son derece teknik bir konu. ‘Santrali Çinli mi yaptı, Arap mı yaptı?' tartışmasının çok ötesinde. Çinliler yapacağına göre bu proje ‘iyidir' veya ‘kötüdür' demek mümkün değil. Teknolojinin incelenmesi, işletmenin güvenli yapılması, bununla ilgili bütün kuralların dikkatle oluşturulması ve denetimlerin en iyi şekilde yapılmasına kadar çok katmanlı bir konu bu" dedi ve şöyle devam etti:
"Ancak önerilen teknolojinin hayata geçiriliş amacının güvenlik olduğunu çok iyi biliyorum. Bu teknolojinin iki alt teknolojisini geliştiren kişi benim doktora hocamdı. Motivasyonun ve tasarımın güvenliği öncelediğini bizzat biliyorum. Elbette ki mühendislik, teknoloji ve tasarımının iyice incelenmesi lazım. Türkiye'ye yapılacak bütün nükleer santraller, Fukuşima Nükleer Santrali'ndeki kazadan sonra oluşan güvenlik anlayışlarına göre tasarlandı. Zaten kimse, nükleer santralini kaza yapsın diye tasarlamaz. Gerekli önlemlerin alınacağını düşünüyorum. Nükleer güvenlik, hem lisans, hem yüksek lisans hem de doktora dersi olarak ayrı ayrı anlatılan bir konu. Bununla ilgili ‘Nükleer Denetleme Kurumu' diye ayrı bir kurum oluşturuldu. Konunun derinliğini, akademik ağırlığını siz düşünün. Söz konusu nükleer olduğunda basit donelerle yorum yapmak mümkün değil."
Nükleer santral konusundaki "Çin fobisinin" yersiz olduğuna işaret eden Ergün "Çin, hem dünyada en fazla nükleer santral yapan hem de farklı teknolojileri de edinmeye çalışan bir ülke. ‘Çin' deyince insanların korkması anlamlı değil. Türkiye'de bir Çin malı algısı var, bu öyle değil. Çin denilince orada üretilen plastik oyuncakları düşünmemek lazım. Adamların uzay projelerine de bakmak lazım. Ayrıca bu mesele, bir bina içerisinde radyasyonla elektrik üretilmesinden ibaret değil. Çok büyük emekler veriliyor. Türkiye'de de bu emeğin düzgün verilmesinin desteklenmesi gerekir. Proje her aşamada şeffaf yürütülmeli, gazeteciler çok soru sormalı. Süreç ancak böyle olduğu takdirde sağlıklı işler. Çünkü mesele ‘hangi teknoloji' meselesinden de ibaret değil; onun hayata geçişini de kapsıyor" diye ekledi.