Gündem Dışı'na bu hafta, ‘kendi çağına tanıklık eden bir yazarın, romanı aracılığıyla toplumsal bir eleştiriyi dile getirdiği en özgün örneklerden biri' kabul edilen Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası'nın gerek eleştirel gerekse sadeleştirilmiş baskılarını yayına hazırlayan Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Fatih Altuğ konuk oldu.
Sultan Abdülaziz döneminde yaşanan trajikomik bir aşk hikâyesini, abartılı bir 'alafranga züppe' karakterinin etrafında anlatan Araba Sevdası, Türkçe edebiyatın en özgün örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Daha sonra pek çok romanda benzer örnekleri yaratılacak, aşırı Batılılaşmış, özenti karakterlerin dramı, en yoğun olarak Araba Sevdası'nın kahramanı Bihruz Bey'in şahsında ete kemiğe bürünüyor ve bir klasik haline geliyor.
İlk taslağının 1889'da yazıldığı tahmin edilen, 1896'da Servet-i Fünun'da tefrika edilen ve ardından 1898'de kitaplaştırılan Araba Sevdası, Tanzimat sonrası dönemde öne çıkan en önemli Türkçe romandır. Sultan Abdülaziz döneminde geçen romanda, İstanbul'un mirasyedi çevrelerinde görülen 'alafranga züppe' tipi abartılarak bir aşk hikâyesinin içine yerleştirilir. Eleştirel basımda, Araba Sevdası'nın orijinalinde yer alan resimlerin yanı sıra tefrika ile kitap arasındaki farklara, romanın kaynaklarını ve göndermelerini belirginleştiren metinlere, haritalara ve resimlere de yer verilmiştir.
'HER ŞEYİ DIŞARIDA ARAYAN YAZARLAR VARDI'
Programın sunucusu Serhat Sarısözen'in "Kitapta da okuyoruz, o dönem bir Fransız hayranlığı var. Fransızca ve Osmanlıca'yı karşılaştırıp, Türkçe'nin edebiyat yapılamayacak derecede kaba bir dil olduğunu iddia eden ve Türkçe ile şiir yazılamaz diyen edebi bir düşünce yapısı var mıydı?" sorusu üzerine Dr.Fatih Altuğ, "Böyle bir kuşak şüphesiz vardı. Ama Recaizade Mahmut Ekrem, daha ılımlıydı. Ancak daha radikal olan, her şeyi dışarıda arayan, ‘Bizim geçmişimiz bize hiçbir şey sağlayamaz çünkü edebiyat namına çok az şey var' diyen yazarlar vardı. Osmanlı vatanseverliği ile bilinen Namık Kemal bile ilk yazılarında ‘Batı edebiyatı güneşse bizim edebiyatımız toz zerresidir' demiştir, yine Namık Kemal ‘Batı edebiyatı yetişkin bir adamsa, bizim edebiyatımız daha yürümesini bile bilmeyen bir çocuktur' demiştir" şeklinde konuştu.
'SULTAN ABDÜLHAMİT'İN OTORİTERLİĞİ SEBEBİYLE SERVET-İ FÜNUN KAPANMIŞ'
Büyük ümitler bağladığı Servet-i Fünun topluluğunun beş yıl gibi kısa bir süre sonra dağılması, ardından çok sevdiği oğlu Nijad'ın ölümünün onu çok sarsması üzerine edebiyat çevrelerinden uzaklaşan Recaizade Mahmut Ekrem'in talihsiz bir hayatı olduğunu vurgulayan Fatih Altuğ, "Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası dışındaki kitaplarına baktığımızda çok yoğun bir yas duygusu var. Yazarın diğer metinlerinde ana tema devam eden yas duygusu olup bu durum, yaşantısıyla bağlantılıdır" dedi. Recaizâde'nin en çok 19. yüzyılda eser verdiğini ve hayatının son 14 yılında çok fazla eseri olmadığını söyleyen Fatih Altuğ, "1901'de Sultan Abdülhamit'in otoriterliği sebebiyle Servet-i Fünun kapandıktan sonra Recaizade Mahmut Ekrem, edebiyattan uzaklaşmıştır" dedi.
"Kitabın sonundaki ekler ile Bihruz'un zihin haritasının, etkilenmeler ve dönüştürmeler düzleminin daha net açığa çıkmasını düşündüm. Metni yayına hazırlarken kullandığım imla ölçütleri, bu sürecin en zor kısmıydı."