Türkiye, basın yayın özgürlükleri alanında çok zorlu günler yaşıyor. Gazeteciler yazdıkları haberler yüzünden tutuklanırken yargılanmaya dahi başlamadıkları çok uzun süren tutukluluk dönemleri yaşıyor. Bu konuda en büyük zorlukları çeken bir gazeteci de Cumhuriyet gazetesi manşetine yansıyan MİT TIR'ları haberi yüzünden uzun tutukluluk dönemi yaşayan Erdem Gül. Seyr-i Sabah programına katılan Erdem Gül, Türkiye'de gazetecilik yapmanın zorluklarını ve bu atmosferdeki haberciliği anlattı. Bu haberlerle ilgili suçlamaların bir kısmından beraat eden Gül, ülkemizde doğru haberlerin lükse kaçtığını dile getirdi:
‘YAPTIKLARIMIZI DEVLETE DE OKURA DA ANLATAMIYORUZ'
"Aynı haber nedeniyle iki ayrı dava açılmıştı. Birincisinden beraat ettim. İkincisinden yargı devam ediyor. Henüz tam olarak beraat etmiş değilim. Biz tutuklandığımızda 15 Temmuz darbe girişiminden önceydi. Hepimizin üstüne çöken abartılı ortamdı. Silahlar patlıyordu. Suruç katliamı, Ankara Gar katliamı olmuştu. Olağanüstü gerilimli günlerdi. Bugünkü kadar kötüyü görmemiştik ama yine de kötüydü. Biz seçimlerden hemen sonra tutuklandık. Ben Ankara gazetecisiyim, devletin gizli kalması gereken haberlerini yazıyoruz. Ne ödül almak açısından bakıyorsunuz ne de birinci sayfaya girecek haber olarak bakıyorsunuz. Ben birinci sayfaya girecek nitelikte haber için tutuklandım. Yapmak istediklerimizi devlete de okura da anlatamıyoruz. Okurumuz sabah kalktığında ekmek mi alsın belediye sorunuyla mı uğraşsın dolarla mı uğraşsın diye güne başlıyor. Biz onlara iyi ve işe yarayan bilgileri vermeye çalışıyoruz. Gerçek bilgi almak isteyenlere anlatamıyoruz bu haberleri. Ülkemizde doğru haber biraz lükse kaçıyor. Dün İlhan Kesici yeni sisteme geçerken Erdoğan'ın rakibi de olmak üzereydi az kalsın. Cumhurbaşkanını önce bir mesajla tebrik etti. Sonra da Saray'a gitti ve CHP içinde tepki topladı neden tebrik ediyorsun diye. Sonra cumhurbaşkanıyla ne konuştu tartışılmaya başlandı. Ben aradım kendisini ne konuştuğunu sordum. Bana dedi ki 'İçeriğini anlatmam'. Erdoğan'ın normal göründüğünü söyledi. Bundan sonra yumuşaması lazım ülkenin dedi.
Bir gazeteci de bir doktor da yargılanabilir. Ama ne için? İnsanlığa karşı işlenen suçlar için. Adam öldüremezsiniz, işkence yapamazsınız. Tecavüz, hırsızlık vs gibi suçları işlemedikçe yargılanamazsınız. Fikirler için yargılanırsanız bu mesleğinizi yapmanızı engeller. Devlet hızla yapılanıyor. Bir de olağanüstü olmayan zaman hayatımızda hiç oldu mu diye düşünmemiz gerekiyor. Gazeteciler bir araya geldiğimizde şunu tartışıyoruz: Bir Avrupalı gazeteci için takvim ve mevsim uzun uzun yaşanıyor oysa biz Türk gazeteciler her gün tarihi yeniden yazıyoruz. Dün apoletli ve haki kıyafetli bir bakan gördük. Bu bakanın yöneteceği genelkurmay başbakana bağlıydı, o başbakan ortadan kalktı. Milli Savunma'ya bağlandı. Yakın tarihteki en büyük tartışmaları bununla izledik. Mecliste OHAL'in olağan hale getirilmesi sıra kapaklarına vurulmasıyla protesto edilebilir. 3 ay için başlamıştı OHAL. O zaman hem başbakan hem de turizm bakanı ağzından 15 günde bitiririz bile denmişti. 2 yıl sonra kaldırıyor, tahribatlar ortada. Ama OHAL kalıcılaştı.
OHAL, hem hukuki hem toplumsal hayatımıza yayılmış bir tecrübe ve davranış biçimi haline geldi. Şimdi kaldıracağız ama cumhurbaşkanına meclisin elinden asla alamayacağı sert kararname mekanizmaları veriyoruz. Sokaktaki insan asla elindeki özgürlük haklarını iktidara bırakmak istemez Avrupa'da. Ama bizde çok ciddi bir biçimde sahip çıkılan bir şey değil. Biz haklarına sahip çıkan bir halk değiliz. Her darbe herkesin hayatı için saldırıdır. Sokağa çıkmak gerekir. 15 Temmuz'da bizim halkımız onurlu bir sınav verdi. Peki artık olağanüstü bir durum yoksa cumhurbaşkanı neden OHAL'i kaldırıyor ve buna yönelik kanunlar getiriyor? Ekonomistler ekonominin düzelmesi için özgürlük ortamı gerekiyor diyor ki ortadan kaldırılması gereken özgürlük kısıtlayıcı şey de zaten OHAL."