24 Haziran seçimleri sonrası Türkiye'nin dış politikasında yeni adımlar atılabilecek mi merak konusu. Menbiç planı üzerinde anlaşan Washington ve Ankara, Suriye krizini nereye taşıyacak?
Gelişmeleri Şam Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Yuva ile konuştuk.
Mehmet Yuva, seçim döneminde Suriye halkının büyük bir kesiminde Recep Tayyip Erdoğan'ın gitmesi yönünde bir beklenti olduğunu ifade etti. Yuva'ya göre Suriye hükümetine yakın Suriye halkı, Suriye'nin içinde bulunduğu durumdan Erdoğan iktidarının sorumlu olduğunu düşünüyor:
"Suriye devleti, 15 Temmuz 2016 gecesi ile özellikle 24 Haziran sonrasında ortaya çıkan tabloya karşı ortaya koyduğu tavrı da irdelemekte yarar var. Çünkü arada çok ciddi bir farklılık görüyoruz. Suriye halkının büyük bir kesiminde Erdoğan'ın gitmesi yönünde bir beklenti var. Erdoğan'ın gitmesi halinde Muharrem İnce'nin Suriye'de büyükelçilik açmak istediği, Esad ile görüşmesinin mümkün olabileceği yönünde haberler daha önce Arap medyasında da işlenmişti. Arap medyası Türkiye'yi mevcut dönüşümleri, muhalefetin genel karakter özelliklerini, kimin neyi savunduğu konusunda çok iyi bir bilgiye sahip olduğunu söyleyemeyiz. Ama şu kesin, Erdoğan'ın Suriye'ye zarar verdiği, Suriye'nin içinde bulunduğu bu durumdan Erdoğan iktidarının sorumlu olduğu, bu sebeple bu iktidarın gitmesi halinde kim gelire gelsin durumun daha kötü olmayacağı, aksine bir umut bu ilişkilerin iyileşebileceği, Türkiye'nin elini Suriye sahasından çekilebileceği, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin belki Suriye'den çekilebileceği ve Türkiye'nin Suriye ile kuracağı yeni ilişkiler çerçevesinde yeni bir dönemin kapılarının aşılabileceği yönünde hep beklentiler vardı. 15 Temmuz 2016'da sahada gördüğümüz teşebbüs sonucunda Suriye'de ciddi bir umutlanma vardı. Çok büyük bir sevinç sokakları zaten kaplamıştı. Binlerce insan sokaklara dökülerek bayram havasında bunu kutlamıştı. Bu da Suriye devletinin yanında yer alan halk bu reaksiyonuyla aslında Erdoğan'a duyduğu derin öfkeyi anlamamız mümkün. Bu sebeple olayları analiz etmekten ziyade Erdoğan'ın gitmesine odaklı bir tepkinin ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu seçim sonucunda bunu görmedik sahada. Seçim öncesinde de Suriye'de beklentiler mevcuttu. Şüphesiz Erdoğan sultasının sonuna gelinmiş olması, muhalefetin kalabalıkları sokaklara dökmesi, bu fotoğraflar Suriye devleti nezdinde yeniden bir beklentiyi ortaya çıkarsa da seçim sonucunda ortaya çıkan tabloya ilişkin reaksiyonun çok da sert olmadığını görmekteyiz. Mevcut olanı kabullenme, sonuca saygı duyma ve Türk halkının ortaya koymuş olduğu bir iradedir ve bu iradeye saygı duyulması yönünde bir hava ortaya çıktı. Madem ki mevcut konum değişmemekte, madem ki Türkiye'deki bu siyasi ortamla yaşamak zorunda kalacağız, o zaman mevcut iktidarla hangi çerçevede ne yapılabilir? Özellikle mevcut iktidarın bu aşamadan sonra Suriye'nin müttefikleri olan Rusya ve İran ile bu işbirliğini devam ettirecek mi? Verdiği sözleri bu sefer yerine getirecek mi? Önümüzdeki dönemde yeni Astana, yeni Soçi süreçleri ve sahada netice alan sonuçlar yaşanacak mı? Suriye bütün bunların beklentisi içinde. Suriye devletinin Caferi'nin Birleşmiş Milletler hem güvenlik konseyinde hem genel kurulunda iki önemli konuşması oldu. Orada da Türkiye'yi Amerika Birleşik Devletleri'ni, terör örgütlerini vs. suçlayan konuşmalar dinledik. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Rusya'da yayın yapan NTV televizyonuna verdiği mülakat esnasında da aslında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Türkiye'nin Suriye, Amerika'nın telkinleri ve desteği, onun teşvikiyle girdiği yönünde açıklamalar da duyduk. O tarihte bu tespitlere katılmak mümkün ve doğru tespit."
Yuva, Suriye'de devam eden krizin silahın yanında diplomasinin kullanılmasıyla çözüleceğine işaret etti. Yuva, Türkiye'nin ‘Suriye'nin tamamını kurtaracağız' açıklamasının ciddiye alınmayacak açıklamalar olduğunu dile getirdi:
"Sahada ülkenin siyasi geleceğini belirleyecek olan ana kuvvet güçtür, yani Silahlı Kuvvetlerin ortaya koyacağı savaş kapasitesi ve bundan sağlayacağı büyük askeri kazanımlardır. Bunun dışında silah belirleyici olacaktır. Bu işi silah çözecektir. Bu işi direnen kararlı ve silahı ile birlikte uluslararası diplomasiyi, hukuku, siyaseti de çok iyi kullanan, etkili bir araç olarak devreye sokan kuvvet Suriye sahasının geleceğinde belirleyici olacaktır. ‘Afrin, Fırat Kalkanı, İdlib vs. gibi bu bölgelerde Hatay ilhakına benzer bir süreci mi yaşıyoruz?' sorusunu irdeleyen yazı kaleme aldım. Oradaki polisi bizim eğitmemiz, oradaki polisin kıyafetinde kendi bayrakları dışında Türk bayraklarının da olması. Bir Suriyeli insan ve Suriye devletinde önemli bir müsteşar pozisyonunda olan bir insan Suriye devlet televizyonunda Suriye halkına hitaben şunu soruyor: ‘Eğer orada siz askerinizle, bayrağınızla olamıyorsanız o boşluğu gelir birileri doldurur. Devletseniz, o devletin yaptırım gücü olan kolluk kuvvetleriyle, kurumlarınız ile o bölgede olamıyorsanız Türkiye de gelir, Amerika da gelir, Fransa da gelir, barbarı da gelir, medenisi de gelir, mandacısı da gelir orayı doldurur'. Zaten bu sebeple Suriye'nin Devlet Başkanı Beşar Esad'ın daha önceki röportajlarında da Suriye'nin her karış toprağını kurtaracağı ve Suriye devletinin otoritesini Suriye'nin her karış toprağına götüreceğini söyledi. Buna karşılık Türkiye'nin ‘Suriye'nin tümünü kurtaracağız' açıklaması. Arapçada çok meşhur bir deyim vardır: Firavun'a sormuşlar, ‘Seni kim firavun etti?' diye. Firavun da ‘Bana haddimi bildiren olmamıştı' demiş. Şimdi haddini bildiren olmadığı zaman o arzu ettiği açıklamaları yapabilir, sahaya girebilir, imkanı varsa da değil Suriye Ortadoğu'nun tümünü kurtarmaya yönelik açıklamalar yapabilir. Buna karşılık uluslararası hukukta meşhur olarak kabul edilen bir devlet var. Kabul etsek de etmesek de, o otoriteyi tanısak da tanımasak da böyle meşru bir devlet var. Bu meşru devletin de silahlı kuvvetleri var. Ayrıca bu silahlı kuvvetlerle birlikte hareket eden dünyanın önemli kuvvetleri var Rusya, İran gibi. Ekonomik desteğini almış istihbarat sahasında birlikte ettiği Çin var. Bütün bu kuvvetlere karşılık sahada kendi ajandalarını harekete geçirmeye çalışan Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Suudi Arabistan var. Türk Silahlı Kuvvetleri Afrin'e girdiğinde orada Suriye bayrağı yoktu, Suriye askeri yoktu, Suriye polisi yoktu, Suriye devlet kurumları yoktu. Bu sebeple dünyaya gerekçe olarak beni tehdit eden meşru olmayan terör örgütü olarak kabul edilen Suriye'nin toprak bütünlüğüne zarar veren bir örgütü öne sürerek oraya girebildin. Bugün Suriye Silahlı Kuvvetleri'nin denetiminde olan bölgelere yönelik, Suriye'nin tümünü kimden temizleyecekler? Suriye'nin tümünde El-Nusra'yı, IŞİD'i terör örgütleri olarak kabul edilen yapıları YPG'yi mi temizleyecekler, Suriye'de mevcut olan tüm silahlı kuvvetleri üzerine giderek, Suriye'yi temizleyerek birlikte hareket ettiği ÖSO'ya mı devredecek? Bu tür açıklamaları ciddiye alınması gereken açıklamalar olarak görmüyorum.
Yuva'ya göre, Türkiye tercihleriyle mecburiyetleri arasında gidip gelen bir siyasi pozisyon alıyor. Yuva, Suriye ordusunun güney cephesinde kazanması halinde süratle İdlib ve Fırat'ın doğusuna odaklanacağını söyledi:
"Türkiye tercihleriyle mecburiyetleri arasında gidip gelen bir siyasi pozisyon almakta. Bazen tercihleri yönünde ağır basan bazen de geri adım atmak zorunda kalıp mecburiyetlere teslim olan bir siyasi iktidardan bahsediyoruz. Suriye'de bugün güney cephesinde çok önemli bir askeri tablo var. Zaten bundan rahatsızlık duyulduğu için de İsrail'in Şam Uluslararası Havalimanı ve o bölgelere yönelik saldırıları da gündeme geldi. Suriye ordusu şu kararı almış: Güney cephesi yani Ürdün, Filistin, İsrail, Suriye üçgeni tamamen temizlenecek. Son gelişmelere baktığınız zaman aynen Guta'da olduğu gibi yavaş yavaş etraf köyler, etraf kasabalar alınıyor ve esas merkez kuşatma altına girmiş durumda. Son haberlere baktığınız zaman birçok El-Nusra, IŞİD vs. onlarla hareket eden örgüt militanlarının Ürdün sınırından Ürdün'e geçemeye çalıştıkları ve Ürdün askeriyle de çatışma yaşadıklarını öğreniyoruz. Bunun yanı sıra özellikle o bölgede diplomatik çalışmalar sonucunda arabulucular sayesinde yüzlerce ÖSO'ya yakın militanın Suriye ordusuna geçtiği ve onlarla birlikte savaştığı gerçeği var. Şimdi güney cephesinin kazanılması halinde Suriye ordusu çok süratli bir biçimde iki bölgeye odaklanacak. Bir İdlib, iki Fırat'ın doğusu. Eğer Fırat'ın doğusu ile ilgili Rusya ile henüz nihai bir karar alınmazsa Fırat'ın doğusu ertelenecek ve esas Afrin, Azez bölgesine yönelik Fırat'ın batısında kalan Halep'in üstünde kalan bölgelere yönelik askeri hazırlıklar yapılacak. Güney cephesi tamamlandıktan sonra bu bölgelere yönelen Suriye Silahlı Kuvvetleri'nin kendi toprağında mevcut olan diğer silahlı yapılara karşı savaşını sürdürürken eğer Afrin'e yaklaşan Suriye Silahlı Kuvvetleri'ne Türk Silahlı Kuvvetleri müdahale mi edecek? Müdahale etmesinin nedenlerini nasıl ortaya koyacak?"
Yuva'ya göre, Suriye ile Türkiye arasında bir savaş çıkması çok uzak bir ihtimal. Rusya'nın farklı bir pozisyon içinde olduğunu belirten Yuva, Rusya'nın diğer ülkelerle ilişkilerini çıkar ilişkisine dayalı olarak yürütmekten yana:
"Suriye ile Türkiye arasında savaş çıkma ihtimalini çok uzak bir ihtimal olarak görüyorum. Böyle bir savaşın sahada Rusya, Amerika askeri ilişkilerine de çok olumsuz yansıyacağı aşikar. Ne Rusya'nın Amerika ile ne de Amerika'nın Rusya ile bu noktada böyle bir savaşı arzuladığını düşünmüyorum. Aksine Rusya ile Amerika arasında süregelen bu uzlaşı ilişkileri İran ile Rusya arasındaki ilişkilerde bile sıkıntı yaratmış. Rusya bu işi büyük devlet olma özelliğine binaen hem İsrail ile ilişkilerini hem İran ile ilişkilerini hem Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerini stratejik müttefiklik/ortaklık konsepti dışında çıkar ilişkisine dayalı olarak yürütmekten yana. İsrail sınırına İranlıların yakın olmaması ile ilgili ortaya koyduğu tavıra baktığınız zaman bu net olarak görülmektedir. Zira İsrail-Rusya ilişkilerinde de ticaret hacmine baktığınız zaman, yüzbinlerce Rus asıllı Yahudi'nin İsrail'de yaşıyor olması bu sosyolojik gerçeklik, İran'ın da önemi bu sebeple Rusya, Suriye sahasında İran ya da Türkiye gibi yaklaşamaz. Rusya farklı bir pozisyon içindedir. Suriye'nin mevcut devletinin egemenliğini askeri çözüme çok odaklanmadan siyasi bir çözümle bunu sağlayabilmek, yapamıyorsanız yavaş yavaş askeri otoritenizi ortaya koyarak bu siyasi, sonuca ulaşmayı hedeflemektedir.Suriye devletinin konseptine de çok uygun.