AK Parti 24.Dönem İzmir milletvekili ve Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) Başkanı Rifat Sait'e göre, Le Point dergisinin kapağında yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na yönelik sarf edilen ‘diktatör' sözü son derece "incitici ve yaralayıcı". Sait "Bu yapılan saygısızlıktır. Zira Cumhurbaşkanı'na yönelik bir hakaret bütün Türkiye'ye yapılmış bir hakaret olarak kabul edilebilir. Kaldı ki bu ‘diktatör' iddiaları da gerçeği yansıtmıyor. Zira ‘diktatör' olan kişi yönetime zorla gelir, askeri darbeyle gelir. Sayın Erdoğan, Türkiye halkının yüzde 52'sinin desteğini alarak bu göreve gelmiş bir isim. Dolayısıyla bu gibi ifadeleri kullanırken, bu gerçeği dikkat almalılar" diyor.
‘MACRON, TÜRKİYE'NİN RUSYA'YLA YAKINLAŞMASINDAN VE BALKANLAR'DA ATTIĞI ADIMLARDAN SON DERECE RAHATSIZ'
Macron'un, söylemleriyle Türkiye tutumunu defalarca kez ele verdiğine değinen Sait "Macron'un tavrına gelince; Macron'un kuyruk acısı var, sabıkası var. Daha önce de sizinle gerçekleştirdiğimiz röportajlarda bahsettiğim gibi Macron, Türkiye'nin Balkanlar'daki ilerlemesinden ve Rusya'yla yakınlaşmasından son derece rahatsız. Hatta, herhangi olası savaş durumunda Yunanistan'ı Türkiye'ye karşı destekleyeceğini bile söylemişti. Macron daha önce yine Le Point dergisine verdiği demeçte ‘10 günde bir Erdoğan'la görüşmek zorundayım' gibi bir ifade kullanmıştı. Daha sonra Macron'un danışmanları, bu ifadenin dalga geçme gibi amacı olmadığını ve Fransa Cumhurbaşkanı'nın bu durumun zorluğundan bahsetmeye çalıştığını ifade etmişti. Bütün bunlar bile başlı başına Fransa Cumhurbaşkanı'nın Türkiye duruşunu gösteriyor" dedi.
Sait "Fransa, Türkiye'nin ilerleyişinden, S-400 alımından son derece büyük rahatsızlık duyuyor. Balkanlar'daki ilerleyişinden son derece kaygılılar. 24 Haziran seçimleri de yaklaşırken Türkiye'ye nasıl zarar verebilirim derdine düşmüş durumdalar. Ancak bu saldırılar Türk halkında ters teper. Çünkü Türk halkı mazlumun yanındadır. Böyle saldırılar, Türk halkındaki kararsızların oyunu bile AK Parti lehine çevirebilir" ifadelerini kullandı.
Macron'un Twitter'dan yaptığı açıklamanın doğrudan ‘diktatör' ifadesini değil basın özgürlüğünü destekler nitelikte olduğunun altını çizen Sait "Macron, Tayyip Erdoğan'a ‘diktatör' demiyor. Ancak böyle bir düşüncesi varsa, kelimelerin ardına sığınmak yerine açık açık söylemeli. Ama görünen o ki, böyle bir şeyi de cesaret gösterip açık açık söyleyemiyor" diye konuştu.
Macron'un önce kendi ülkesinin temel hak ve özgürlükleri konusuna eğilmesi gerektiğini söyleyen Sait "Macron, basın özgürlüğünden önce Fransa'da kendi halkına polisin nasıl saldırdığını açıklamalı. Malum Fransa'nın cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan her isim 14 Temmuz Bastille Günü'nde çıkıp basına açıklama yapar. Halbuki Macron, bu yıl bu açıklamayı yapmayacağını söyledi. Kendisinin de kendi ülkesinin basınına yönelik tepkisi ortada. Anlaşılan o ki Macron, Fransız basınından çekiniyor" dedi.
‘BASIN ÖZGÜRSE NEDEN SOSYAL MEDYA KULLANICILARINA SAYGI GÖSTERMİYORLAR?'
Fransa'da yaşayan Türklerin Le Point'e yönelik eleştirilerinin de ‘özgürlükler' kapsamında ele alınması gerektiğini hatırlatan Sait "Oradaki Türk asıllıların haklı tepkilerine karşı Macron ‘basına böyle tepki verilemez' anlamında bir açıklama yaptı. Eğer madem ki basın özgür, neden sosyal medya özgür değil? Oradaki sosyal medya kullanıcılarının eleştirilerine neden saygı gösterilmiyor? Kaldı ki, sosyal medya veya basında kişisel haklara veya manevi değerlere saldırılmasının kabul edilir bir tarafı yok. Basın, özgürdür. Ben bir gazeteci olarak ben de bunu söyleyebilirim. Ama bu özgürlük sınırsız değildir. Peygamberimize, ulusal değerlerimize, Atatürk'e yapılan saldırılar kabul edilemez. Bu bütün ülkelerin değerleri için geçerli. Bu değerlere saldırmak ne basına yakışır ne de böyle bir tutum kabul edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na ‘diktatör' demek de bir saygısızlık. Bir de tabii, böyle bir şey söyleyen derginin dayanağı, ispatı da olmalı. Hitler veya Mussolini'yi oturup tartışabilir. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, halkının desteğine sahip seçilmiş bir lider. Böyle bir tartışma içerisinde yeri yok" dedi.
Konuyu Sputnik'e değerlendiren Gazeteci Ceyhun Bozkurt'a göre, Fransa'nın Türkiye karşıtı politikasıyla Suriye'de attığı tartışmalı adımlar birbirinden bağımsız değil. Fransa'nın Türkiye'nin ulusal güvenliğini hedef alan politika izlediğini söyleyen Bozkurt "Fransa'nın Türkiye karşıtı tutumunu, başta güney sınırlarımızın tamamı olmak üzere bölgemizde yaşanan gelişmelerden bağımsız düşünemeyiz. Malum, Fransa yıllarca ABD ve İngiltere'nin Ortadoğu'daki mevcut politikalarına karşı mesafeli duruyordu. Ancak son yıllarda bu politikada değişiklik oldu. Fransa öncelikle Arap Baharı sürecinde siyasi olarak Kuzey Afrika'ya yönelik harekâtın içinde yer aldı; Libya'ya saldırıda da yine bu ülke vardı. AB içinde Almanya'ya rakip olarak da öne çıkarılmaya çalışılan Fransa, bu çerçevede Washington yönetimi ile iletişimini artırdı. Şimdilerde bu iki ülke (Fransa ve ABD), Doğu Akdeniz ve Suriye'de de birlikte hareket ediyor. Türkiye ise tam da bu politikaların karşısında duruyor. Bu sebeple son dönemlerde Fransa'nın Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiren konularda hep karşı hamle yaptığını görüyoruz. Bunun en büyük örneği Fransa'nın PYD terör örgütüne verdiği destek ki Fransa'nın bu hamlesi aslında Suriye'nin bölünmesine destek verdiği anlamına geliyor" diye konuştu.
Bozkurt "Fransa'nın Doğu Akdeniz politikası da Türkiye karşıtı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB üyeliğinde destek verdi. Buraya askeri olarak destek verdi. Şimdi de yine ABD öncülüğündeki kutba destek veriyor" ifadelerini kullandı.
Paris'in politikalarının hem Türkiye hem de İslam karşıtlığını artırır nitelikte olduğuna işaret eden Bozkurt "Fransa ayrıca yıllardır DEAŞ (IŞİD) başta olmak üzere radikal, cihatçı örgütler üzerinden İslam dünyasına yapılan saldırılara destek veriyor. Hatta Fransız yayın organları üzerinden, İslam dünyasına saldırılara psikolojik harekâtla katkı sunuluyor. Sürdürülen politikalara paralel olarak Müslüman düşmanlığı, Türk düşmanlığı pompalanıyor" diye konuştu.
Fransa'nın, Türk seçmenin yaklaşan 24 Haziran seçimlerindeki tercihine etki etmeyi amaçlayan hamlelerde bulunduğuna işaret eden Bozkurt şöyle devam etti:
"Dolayısıyla yayın organları, Fransa'nın hem iç hem de Batı kamuoyunu, bu politikalarına alıştırması için temel saldırı aracı haline geldi. Bu yayın organlarının son yıllarda Batı dünyasının desteklediği etnik Kürt milliyetçiliğini besleyen, Suriye'yi bölmeyi amaçlayan ve Rusya ile İran başta olmak üzere bölgesel iletişimi geliştiren Türkiye'yi hedefe oturtan tavrı gözle görülür bir hal aldı. Türkiye'de seçimlerin yaklaşması da bu yayınların artmasına zemini oluşturdu. Hem Fransa özelinde hem de Avrupa genelinde çok sayıda Türk seçmenin bulunması ve bu kişiler üzerinde oluşturulacak baskı, 24 Haziran'daki seçimlerin sonuçlarına etki edebilir. Fransa da tam bu ihtimal sebebiyle, kendisinin rahatsız olduğunu aktardığım Türk devlet politikalarında geri dönüş umudu taşıyor gibi gözüküyor."