Muharrem İnce, 24 Haziran'daki seçime sayılı günler kala Hürriyet'ten İpek Özbey'e açıklamalarda bulundu. İnce'ye yöneltilen sorular ve cumhurbaşkanı adayının verdiği cevaplar özetle şöyle:
Demokrat Partili bir ailenin çocuğuyum. Köyde de farklıydım. Onlar gibi düşünmüyordum. Bu konuda çok azar işittim, tokat da yedim. 1979 ara seçimleriydi. Bir gece köyü boyadık. Adalet Partili birisi babama söylemiş. Babam da beni tokatladı. Bunu rahmetli Demirel’e anlattım. “Ben Ecevitçiydim, babam Demirelci. Sizin yüzünüzden bana tokat attı” dedim. Rahmetli babamın adı Şerif’ti, Demirel, “Şerif, neden öyle yaptı ki” dedi. (Demirel’in sesiyle anlatıyor bunu)
Hayat değişiyor. Sizin o siyasete ilgi duymaya başladığınız çocukluk yıllarından sonra çizginizde neler değişti?
Size bir şey anlatayım: Babamın kamyonunda çalışan bir şoför vardı. Ben de orada muavinlik yapıyordum. Bir gün Adana’ya gidiyoruz. Kaç para maaş aldığını sordum. Hesapladım. Sonra dönerken, “Salih abi babam seni sömürüyor, zam istemelisin” dedim. 16 yaşındaydım. Dönüşte Salih abi zammı istemiş. Babam da veremeyeceğini söylemiş. “Neden zam istiyorsun” diye de sormuş. Salih abi “Muharrem söyledi, sen beni sömürüyormuşsun” demiş. Babamdan iyi bir fırça yemiştim. O gün hangi çizgideysem bugün de aynı çizgideyim.
Kayacaktı. Bunu sayın genel başkan ve parti yöneticileri de gördü. Evet; sadece CHP’lilerin oyu yetmez. Bir büyük şemsiye, uzlaşma lazım. Bu uzlaşmanın içinde muhafazakârlar, ülkücüler, sosyalistler, Kürtler, Aleviler, merkez sağdakiler olacak. Büyük uzlaşmayı insanları kandırarak yapmayacaksınız. “Bu benim partimin evladı ama seninle de barışacak, uzlaşacak, birlikte yönetecek” iddiasını ortaya koymak lazım. Bu uzlaşmayı sağlarsa partinin evlatları sağlar, transferlerle bunu denemenin doğru olmadığını düşünüyorum. Çatı aday formülü birinci turda doğru değildir. Çatıyı kuracaksa halk kurar, siz kurarsanız o çatı çöker, millet kurarsa sağlam olur.
Fransız AFP ajansı şu yorumu yaptı: “İnce, CHP’nin yıllardır destek bulamadığı kesimlerle köprüler kurmaya başladı”… Partinin bu tür bir sıkıntısı var mıydı?
Çook.
Köprüler kurmakta zorlanmanın nedeni neydi?
Paylaşır mısınız bizimle?
Kırklareli’de belediye, miting alanı ve tarihi cami yan yana. Miting bitti, belediyeye çıktık üzerimizdeki gömleği değiştirdik. Abdestimizi aldık, yandaki camiye cuma namazına gittik. İçeri girerken vatandaşın biri kulağıma eğildi, “Biz Ak Partiliyiz. Dün iddiaya girdik, mitingin tam Cuma saatinde bitiyordu, CHP cumhurbaşkanı adayı cumaya gelmez diye düşündük” dedi. Onları yanılttığımı, oylarını bana vereceklerini söylediler. Ama onların oyunu almak için gitmedim ki cumaya, 15 yaşından beri gidiyorum.
Her cuma…
Tabii. Kaçırdığım enderdir.
Neden böyle bir algı var, hiç sorguladınız mı?
Hiç mi iyi bir şey yapmadı AK Parti? Seçmenin 16 yıldır iktidara taşıdığı düşünülürse…
Bunlar siyasette olabilir. Bakın 450 milyar dolar borcumuz var. Bunun 320 milyar doları 16 yılda alınmış. Bu aldıkları parayı fabrikaya, üretime değil, taşa, toprağa, betona yatırmışlar. Dolar yükseliyor, “Dış mihraklar var” diyorlar. Bu mantığa aykırı. 450 milyar dolar alacağı var bu dış güçlerin. Alacağı olan biri seni niye batırmaya çalışsın? O parayı tahsil etmek ister. Türkiye’nin bu gidişattan çıkışı hukuk devletiyle olacak.
Ben daha iyimserim.
Türkiye’nin bir numaralı sorunu hukuk mudur?
Yargıdır, eğitimdir, dış politikadır, terördür. Askeri birliklerde “Önce Vatan” yazar. Bu doğru değildir, önce adalet. Adalet yoksa vatan yoktur. Orası bir toprak parçasıdır sadece. Önce herkes için adalet.
Şu anda cezaevinde yatan, sizin de affedeceğiniz bir isim var mı?
Hayır, kişi bazında yok. Aftan önce aklımda adalet var. Adaleti gerçekleştiremezseniz sürekli af peşinde koşarsınız.
Seçildikten sonra parlamenter sisteme dönüşte kararlı mısınız?
Hemen değil. Onarım sürecini tamamlayacağız. Yargıyı düzeltip, aksaklıkları gidereceğiz. Bunları yapmadan teknik olarak isteseniz de dönemezsiniz.
AKP öyle kanunlar çıkardı, o kadar çok yetki verdi ki, iyi niyetle kullanıldığında bozması gibi düzeltmesi de kolay olacak. Bir kere para güvenli bir liman ister. Biz mahkemelerimizin güvenli olduğunu önce milletimize anlatacağız. Millet buna inanınca Amerikalı da İngiliz de Türkiye’ye güven duyacak ve gerisi gelecek. Ekonomik kurullara liyakatli insanlar atayacağız. Başörtülü, başörtüsüz, sağcı, solcu buna bakmayacağız. İdeolojik saplantılarımız olmayacak. Bunlardan uzak duracağız. Güvenilir bir yatırım ortamı kuracağız. İsraftan vazgeçeceğiz, millete kemer sık demeyeceğiz, devlet kendisi kemer sıkacak.
Mesela… Milletvekili maaşları da düşürülecek mi?
Gazeteciler bu popülist laflara bayılıyor ama şunu söylemek istiyorum. Şu odanın içinde bir kesme şekerin kapladığı yeri bile kaplamaz milletvekili maaşları. Milletvekillerine hiç maaş vermeseniz okyanus kenarında bir çay bardağı su kadardır. Derdimiz popülizm değil, sorunu çözmek.
Nereden başlayacaksınız?
İsraftan. 300 arabayla, 3 bin koruma polisiyle gezmeyeceğiz…40 milyar doları Suriyelilere harcamayacağız. 20 bin kişinin geçtiği köprüye 40 bin garanti vermeyeceğiz. Allah’ın izniyle cumhurbaşkanı olduğumuzda acil olmayan kamu yatırımlarını hemen erteleyeceğiz. Gelir gider tablosuna bakacağız. Gider fazlaysa ne borç alacağız, ne para basacağız. Giderleri kısacağız. Vatandaştan değil, devletten başlayarak savurganlığa son vereceğiz.
İki konuda amansız mücadelemiz olacak, biri terör, diğeri yolsuzluklar. “Senin teröristin, benim teröristim” gibi bir bakış açısı olmayacak. İster PKK, ister IŞİD, ister FETÖ… Pazarlıksız, kararlı bir mücadele götürülecek.
Sizinle birlikte bir çözüm süreci daha başlar mı?
Benim için tartışma yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir, milletten gizli Dolmabahçe ya da Oslo değildir. Çözüm yeri halkın gözünün önüdür, televizyonlardır. TRT’nin zaten bir işe yaradığı yok. TRT kanallarından birini bu işe ayırabiliriz. Tartışalım, kırmızıçizgi yok, herkes eteğindekini döksün. Kimse birbirine kızmasın, ötekileştirmesin. Kürt vatandaşlarımızla terör mafyasını birbirine karıştırmayalım. Kürt sorunu bir demokratikleşme sorunudur, kültürel, ekonomik bir sorundur. Ama aynı zamanda bir siyasi ahlak sorunudur. Politikacılar bunu hep kötüye kullandılar. Diyarbakır’a gidip, Kürtlerin hoşuna gidecek laflar ettiler, Trabzon’a Edirne’ye gidip milliyetçi söylemlerde bulundular.
Hakkari’de ne konuştuysam Rize’de onu konuştum. Diyarbakır’a gittiğimde Sayın Demirtaş’ın evine de uğrayacağım. Ziyaretine gittiğimde benden böyle bir isteği oldu. “Diyarbakır’a gidecek misin” dedi, “Gideceğim” dedim. “Gittiğinde evime de uğrar mısın, çocuklarıma, eşime selam söyler misin” dedi, “Tabii memnuniyetle” dedim, eşimle birlikte gideceğiz.
İş ikinci tura kalırsa Kürt seçmen size oy verir mi?
Ben birinci turda kazanacağım. Öyle bir şey olursa, neden vermesinler. Bir sıkıntı görmüyorum.
Ya kazanamazsanız?
Yok kazanacağım, ben bunu görüyorum. Sloganım; “Allah’ın izni, milletin isteğiyle bu iş olacak…”
Bir kere ilkeli, tutarlı, meydanlarda bağırmadan, uzmanları aşağılamadan, onlara “Monşerler” demeden diplomasi yoluyla meseleleri çözeceğiz. Amerika ile ilişkilerimiz problemli; evet ama geçmişte Bosna’da, Kosova’da büyük işler yaptık. Yine yapabiliriz. Barışabiliriz, uzlaşabiliriz. Rusya’yla soğuk savaş döneminde bile ilişkilerimizi kesmedik. İç politikaya oynadığınız zaman ne Rusya’dan Antalya’ya turist gelir ne de Antalya’dan Moskova’ya domates gider.
Suriye konusunda ne yapacaksınız?
Toprak bütünlüğü korunmalıdır. Suriye’ye yeni bir anayasa lazımdır. Suriye içinde ve dışında yaşayanların tümünün katıldığı BM gözetiminde bir seçim gereklidir. Bu yapı kurulduğunda Türkiye’de yaşayan Suriyeliler güle oynaya memleketlerine gidecektir.
Benim ne özel bir sempatim ne özel bir antipatim var. Devlet yönetiminde küsmek olmaz. Türkiye’yi yöneten birinin kişisel duygularıyla hareket etme hakkı yoktur.
Ya Avrupa Birliği?
Onlara şunu anlatacağız: Benim ülkemde AB karşıtları var mı? Var. Sizde Türkiye karşıtları var mı, var. Biz Türkiye’de AB karşıtlarına teslim olmuyorsak siz de kendi ülkenizde Türkiye karşıtlarına teslim olmayın. Siz tek dinli bir yapı mısınız yoksa seküler bir yapı mı? Seküler bir yapıysanız bize ihtiyacınız var. Genç nüfus bizde… ABD ile rekabet etmenizin tek yolu ARGE… ARGE’yi de genç nüfus yapar. Genç nüfus nerede; Türkiye’de… Tabii genç nüfus derken, eğitimli bir genç nüfustan bahsediyorum. Maalesef Türkiye’nin genç nüfusu eğitimsiz. Bizim yapmamız gereken eğitmek.
Bir örnek verirseniz…
Güney Kore. 1980’de Türkiye ile Güney Kore’nin milli geliri 2 bin dolar. Birbirimize eşitiz. 1996’da Asya kriziyle birlikte Güney Kore iflas ediyor. Devlet beş büyük şirketi çağırıyor. “Birbirinizle rekabetten vazgeçin. Gücünüzü birleştirin. Size ARGE desteği vereceğim ve sermaye katkısı sağlayacağım” diyor. Şimdi bu beş şirketin toplam ihracatı 250 milyar dolar. Bunu neyle yapıyor Güney Kore? Eğitimli mühendisleri var. Demek ki biz yatırımımızı çocuklarımıza yapacağız, onları iyi eğiteceğiz. Türkiye’nin eğitim ortalaması bir yıl artarsa, Gayri Safi Milli Hasılamız yüzde 10 artıyor.
Passolig’i kaldıracağız. Passolig insanları terbiye etmek ve yandaşlara para kazandırmak için üretilmiş bir şeydir. İnsanların protesto hakkı vardır. Siz memleketi doğru yönetin, stadyuma gittiğinizde alkış alın. “Seni fişlerim, sen beni protesto edemezsin” yaklaşımı doğru değil. Benim cumhurbaşkanlığımda bir yıl sonra maça gittiğimde insanlar beni alkışlamıyorsa ülkeyi kötü yönetiyorum demektir. Toplumsal tepkinin en büyük dışavurumudur orası, bir göstergedir. Tam tersine ben orayı diri tutmak isterim. Göreyim, nasıl düşünüyor insanlar.
Parayla aranız nasıl?
Mutluyum. Evim, arabam, namerde muhtaç olmayacak kadar param var, çocuğumu evlendirdim, hiçbir sıkıntım yok Allah’a şükür. Daha çoğunu istemem, çok para delikanlıyı bozar.
Ne kadar bağış topladınız?
Adaylık sürecinden mutlu kaldınız mı?
Çok. Hatta kazandığımda sokakların bayram meydanına döneceğini görüyorum.
Oturur oturmaz ne yapacaksınız?
İlk işimiz ekonomi tabii ki…
Ortaya Gülen’le ilgili bir iddia attınız. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da ispatlamanızı istedi. Kanıtlayabilecek misiniz? Ne zaman?
Onun ispatını ben yapamam, kendisi yapabilir. Önümüzdeki günlerde arkadaşlarımı adalet bakanlığına göndereceğim, bakalım evrakları gösterecekler mi? Ama ben bir şey daha söylüyorum: Erdoğan partiyi kurmadan önce icazet almak için Pensilvanya’ya gitti mi? Ben kiminle gittiğini biliyorum. Cumhurbaşkanı olmadan açıklayamam, o kişiye zarar veremem.