Latin Amerika'da ABD karşıtı sol eğilimli yönetimler birer birer devrilirken yaptırımların da etkisiyle derin ekonomik krizi yaşayan Venezüela ile Türkiye arasındaki ilişkiler de son dönemde dikkat çekiyor. İki ülke liderleri Venezüela'ya petrol karşılığı mal satışını öngören bir anlaşmaya imza koydu.
Venezüela seçimleri ve Caracas-Ankara ilişkilerini Latin Amerika uzmanı gazeteci-yazar ve gezgin Metin Yeğin ile konuştuk.
‘BOLİVARCI DEVRİM, BAŞINDAN BERİ SEÇİMLER VE REFERANDUM DİNAMİĞİ ÜZERİNDEN YÜRÜDÜ'
Metin Yeğin'e göre Venezüela'da ‘Bolivarcı Devrim' başından beri seçimler dinamiği üzerinden yürürken, Chavez döneminde birçok özgür seçim yapıldı ancak Maduro döneminde bazı güçlükler yaşanmaya başladı:
‘MADURA ASKER VE KİLİSEYLE İTTİFAK KURDU'
Yeğin, ABD yönetimi destekli muhalefetin baskısı altında kalan Maduro'nun özellikle son dönemde ordu ve kilise ile kurduğu ittifaka da dikkat çekerek zaferinde bunun da rol oynadığını dile getirdi:
"Ama kazanmasının en önemli tarafı muhalefetin seçimi boykot etmesi, seçime girmemesidir. Muhalefet seçime girmeyince %47-48 gibi bir katılımla %67'yi aldı, muhaliflerin bir kısmı yine de seçimlere katıldı, bana göre Maduro için muhalefetin bir kısmını seçime dahil etmek başarıydı. Çünkü son dönemlerde daha çok kendi işlerini yapmak yerine muhalefeti bölmek ve bu şekilde iktidarın yukarıdan başlayarak çeşitli ödünler vermek, karşılığını almak şeklinde yürüyor ve iktidarı kendisinde tutmak için —ve en önemli şey- uzun zamandır zaten askerlerle çok yakın temastaydı. Özellikle darbe olmaması için bunu sık yapıyordu. Bir sürü büyük kamu yönetiminin idaresi askerlere devredilmişti. Buna bir önceki kurucu anayasada ‘Kilise' de dahil oldu ve bu ittifaklar yani asker ve kilise ittifakı arkasına iktidarı da aldığı bir dönemde özellikle muhalefeti bölmek, birlikte hareket ettirmemek gibi unsurları ortaya çıkardığında ve etkili bir boykot da olduğunda —bir de artık umudu kesen bir tarafı da, iki taraftan da yani hem iktidardan hem de muhalefetten umudunu kesen tarafları da düşündüğümüzde- Maduro tekrar başkanlık seçimlerini aldı. Yani Türkiye'deki deyimiyle Maduro 'atı alan Üsküdar'ı geçti' oldu aslında tekrar başkanlık seçimini kazanarak''.
‘TÜRKİYE İLE VENEZÜELA BENZETMESİ YANLIŞ'
Türkiye ile Venezüela benzetmesini, Venezüelayı bilmeyenlerin yaptığını söyleyen Yeğin, Venezüela'da sağcı muhalefetin medyanın büyük çoğunluğuna sahip olduğunu ve iktidarın halkçı çözümlerine karşı çıktığını anlattı:
"Türkiye ile Venezüela benzetmesi hiç uymuyor. Yani baştan beri de uymadı. Bu benzetmeler aslında çok garip. Hiç Venezüela'yı bilmeyenlerin benzetmesi. Mesela iki tarafta da referandum deniliyor ama konuları başka. Venezüela'da kabul edilmemiş referandum sanki kabul edilmiş gibi yansıdı Türkiye'de. Bu manada hiçbir şey bilinmiyor, muhalefet de hiç uymuyor. Çünkü oradaki muhalefet özellikle Venezüela'nın halkçı çözümlerine, onun kısmen de olsa diyelim ki işgal fabrikalarını sürdürebilme çabaları, ondan sonra geniş anlamdaki sosyal yardımları sürdürme çabalarını eleştiren ve bu çabaları ortadan kaldırmaya çalışan bir taraf. Aynı zamanda medya unsuru üzerinden baktığımızda, Venezüela'da en fazla medya üzerinde baskı olduğu söylenildiği zamanlarda bile —hâlâ hatta- bütün televizyonlar, bütün medya esasen sağın elindeydi, yani devlet medyasının dışında hep sağın elindeydi. Tele Sur kanalı da zaten kısıtlıydı. Sadece kendi yerel medyasıyla, 'merdiven altı medya' denilen medyasıyla hareket ediyordu. Dolayısıyla Türkiye ile bir benzeşmesi hiçbir anlamda mümkün değil".
‘BOLİ-BURJUVAZİ OLUŞMAYA BAŞLADI'
Venezüela'da Maduro'nun ittifak yaptığı asker ve kilise çevrelerinin yeni bir oligarşiyi oluşturmaya başladığını belirten Yeğin'e göre bu durum Maduro'nun bir önceki seçimden daha kolay çıkmasını sağladı:
"Maduro'nun bir önceki seçimden daha kolay olarak çıkmasının aslında sınıfsal bir nedeni var, göz ardı edilen, bana göre önemli bir neden; çünkü oradaki oligarşi kırıldı. Yani Venezüela'daki oligarşi yer değiştirdi demek daha doğru olur. Yani oligarşinin bir kısmı, yeni oligarşi, 'Boli-burjuvazi', 'Bolivarcı burjuvazi' denilen yeni kesimler oluşmaya başladı. Daha önce söylediğim kilisenin ya da ordu mensuplarının yüksek rütbelilerinin olduğu yeni bir burjuvazi ortaya çıktı. Dolayısıyla o çok küçük oligarşi, geçmişte sadece 3-5 aileden oluşan oligarşi yerine başka bir oligarşik durum ortaya çıktı ve muhalefet bu durumdan kaynaklı olarak parçalanıyor bana kalırsa. Yani o eski, çok küçük bir oligarşik durum yerine yeni sınıfın egemenlerin bir kısmı devletten nemalandıkları için bir şekilde, Maduro'nun yanında yer aldılar. Dolayısıyla da muhalefetin esas bölünmüş tarafı bu. Yani bizdekiyle hiçbir ilgisi yok aslına bakarsanız. Hiçbir anlamda bir ilgisi yok. Yani neresinden bakalım derseniz, iki tarafta da sandık var, gözlük markaları birbirine benziyor falan diyebilirsiniz''.
‘SORUN, YAKLAŞIK 20 YILDIR ÜRETİM İNŞA EDİLEMEMESİ'
Yeğin'e göre sosyalizm deneyimi açısından Venezüela, Chavez'in iktidara gelmesinden bu yana 20 yıl geçmesine rağmen herhangi bir üretimin inşa edilememesi nedeniyle asıl büyük sorunu oluşturuyor:
"Yani hiçbir anlamda bir ilgisi yok ama tabii Maduro'nun esasen en önemli tarafı, yani Chavez'in iktidara ilk gelmesinden itibaren 20 yıl geçtiğini düşünürsek, bu süre içinde hâlâ üretimi örgütleyemiyorsa ve hâlâ dehşet bir şekilde bütün üretimi dışarıya bağlantılıysa ve halkla olan ilişkisi sadece ülkenin en büyük ve tek gelir kaynağı olan petrolden olan payın bir kısmının yoksullara dağıtılması üzerinden sürdürülüyorsa esas sorun burada zaten. Yani, mesela seçim haberlerinde seçim sandıklarının yanına yardım kartlarının konulduğu söyleniliyor ve o yardım kartlarıyla insanlar oy kullandı tarzında şeyler söyleniliyor. Bu aslında çok yalan da değil çünkü insanların başka türlü sürdürebilecekleri bir imkân yok ama yardım kartını alan da hani bunu al geri gel, bana yardım kartını göster diye kullanmıyor, zaten o yoksullar devletin bu yardımına ihtiyacı olanlar ve onların yüzde 90'ı zaten Bolivarcı iktidara oy verecek çünkü başka türlü bir şekilde yaşamlarını sürdürebilme şansları, alanları yok. Ve esas hikâye de bu zaten, yani 18-20 yıl sonra siz başka türlü bir üretim inşa edemiyorsunuz. Sorun bu."
‘LULA İKTİDARI ILIMLIYDI, VENEZÜELA'DAKİ ÇELİŞKİ DAHA BÜYÜKTÜ'
Brezilya'daki İşçi Parti iktidarı döneminin ittifaklardan oluştuğunu ve Lula döneminde bu yüzden ılımlı politikalar yürüttüğünü söyleyen Yeğin'e göre Venezüela'da çelişki her zaman daha büyük olduğundan, daha sert durumlar gelişti:
‘AKP LATİN AMERİKA'YA TİCARETLE YÖNELDİ'
Yeğin, AKP'nin başından beri Latin Amerika ülkelerine yönelerek, buralarda elçilik, konsolosluk sayısını arttırdığını ve ticaretini arttırdığını söyledi:
"AKP iktidarı baştan itibaren yoğun bir şekilde Latin Amerika'ya yöneldi. Latin Amerika'da yıllarca bir Venezüela, Brezilya ve Meksika elçiliği vardı. Yani 3 civarındaydı, diğerleri fahri konsolosluklardı. Yani 20 yıl önce durum hemen hemen böyleydi. Ondan sonra çok fazla konsolosluklar, elçilikler açıldı, yoğun bir ticaret durumu başladı Latin Amerika ile birlikte. Bu global küreselleşmeyle birlikte aynı zamanda mesela Brezilya'yla yaşama geçmeyen çok önemli işbirlikleri yapıldı yani uçak fabrikası kurmaya karar verdiler. Olağanüstüydü aslına bakarsanız. Böyle bir alan yaratmaya çalıştı AKP baştan itibaren, klasik yöntemi ticaretti tabii ki. Yani ticareti sürdüreyim, daha çok mal satayım, orada ev yapayım tarzında. Venezüela'da mesela TOKİ konutları gerçekleşti, sosyal konutlar biçimi içerisinde. Onların da bir kısmının parasını alamadı Türkiye. Şimdi buna karşı iş birliği yürüyünce, biraz da araya Rusya da girince, özellikle petrol fiyatının iyice düşmesinden sonra Rusya'yla ticaretini iyice yoğunlaştırdı, Çin'le ticaretini yoğunlaştırdı ve şimdi Türkiye de Venezüela ile bir anlaşma imzaladı".
‘TÜRKİYE-VENEZÜELA ANLAŞMASI BOLİVARCI ALTERNATİF'E DAYANIYOR'
Venezüela ile Türkiye arasındaki anlaşmanın Bolivarcı Alternatif'in önerdiği bir şekilde gerçekleştiğini söyleyen Yeğin'e göre Türkiye bu anlaşmaya mecburi ‘kozcu' olarak girdi:
"Yani ‘King' oynuyorsanız, iskambil kâğıdı, Türkiye biraz mecburi kozcu durumuna geldi ve mecburi olarak bir anlaşma imzaladı. Ardından da Venezüela'ya bir sürü malzeme gönderdi. Karşılığında da petrol almaya başlıyor. Bu çok önemli aslında, Bolivarcı Alternatif'in (ALBA) önerdiği bir biçimde doları ortadan kaldırarak adeta bir takas söz konusu oluyor ve burada petrolün fiyatı da dolar üzerinden hesaplanmıyor aslında. Yani daha önce Venezüela Chavez tarafından Nikaragua ile Küba ile Bolivya ile çok sıkı bir şekilde bunu sürdürdü, aynı zamanda Guatemala'ya ucuz petrol verdi, piyasaya göre neredeyse dörtte birine kadar, Guatemala hükümeti bundan çöktü, Honduras'taki darbenin, Zelaya'ya yapılan darbenin iki nedeninden biri buydu, biri ABD üssündeki askerlerin çıkarılması, ikincisiyse Chavez ile ucuz petrol anlaşmasıydı. Çünkü ALBA anlaşmasına göre petrolün piyasa fiyatına vermiyor ihtiyacı olan yoksul ülkelere ya da kolektiflere. Mesela Türkiye'de de belediyelere ben önermiştim o zaman ama bir türlü gerçekleşmemişti. Size Küba'dan doktor, Venezüela'dan petrol getireyim diyordum. Neyse, bu ucuz olarak kolektiflere verme şansı vardı, bunu ilk defa mal karşılığında yaptı, kimse de değinmedi aslına bakarsanız".
‘PETROL ÜRETİCİSİ VENEZÜELA'NIN TÜRKİYE'DEN MADENİ YAĞ ALMASI, BOLİVARCI İKTİDARIN ÇIKMAZIDIR'
Yeğin, dünyanın en büyük petrol üretici olan ve Karayip'te kıyısı olan Venezüela'nın, Türkiye'den madeni yağ ve ton balığı almasının Bolivarcı iktidarın çıkmazı olduğu yorumunu yaptı:
"Anlaşmada dehşet verici bir şey var. Mesela madeni yağ gönderilmiş. Yani petrol ürünü olan madeni yağ dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olan Venezüela'ya gönderiliyor. Bu zaten Bolivarcı Devrim dediğimiz iktidarın çıkmazıdır. Siz dünyanın en önemli petrol üreticilerinden birisisiniz madeni yağ üretemiyorsunuz, Karayip, Atlantik Okyanusu'nda dünyanın en inanılmaz kıyılarına sahipsiniz ama balığınız yok, balık tutamıyorsunuz ve ton balığı konservesi alıyorsunuz Türkiye'den. Bu dehşet verici, yani Bolivarcı Devrim'in esas ortaya koyamadığı, üretemediği, gerçekleştiremediği şey bu. Ama daha önceden de Venezüela böyleydi. Kahve üretiminden sonra petrolün mağduru bu aslında. Yani petrol satımına endeksli büyük bir ekonomi olduğu zaman onun dışında neler yaptıysa, komün örgütlenmeleri, kolektifler, kooperatifler, bir sürü şey denenmeye çalışıldı ama yukarıdan aşağıya devletin verdiği paraların çoğu yüzde 90'ı aralarda kayboldular. Dolayısıyla üretim örgütlenemedi."
‘DOLARIN ARADAN ÇIKARILMASI İYİ BİR ŞEY'
Metin Yeğin, son olarak Venezüela ile Türkiye arasında yapılan anlaşmada doların aradan çıkarılmasının Venezüela için iyi bir şey olduğunu ve bu anlamıyla anlaşmanın olumlu olduğunu söylerken, iki ülkenin karşılıklı olarak temel gıda maddesi takas etmesinin ise üretim açısından yanlış olduğu düşüncesini dile getirdi:
"İşte Türkiye ile bu anlaşma iyi bir anlaşmaydı bana kalırsa, tabii şaşırtıcı geldi herkese Erdoğan iyi bir anlaşma yaptı dediğimde. Çünkü nasıl ki 3. Köprü anlaşması ya da Osmangazi Köprüsü ya da 3. Havalimanı anlaşması sırtımıza milyarlarca dolar borç yüklüyorsa, şu andaki doların yükselmesinin temel nedeni, dışarıya olan borcun yükselmesinin temel nedenleri bu gibi şeyler ve bu anlaşmalar bizim için yıkıcı ve dehşet verici anlaşmalarsa, Venezüla'yla yapılan bu anlaşma karşılıklı olarak doların aradan çıkartılarak, insanların kendi ürettiklerinin en azından piyasa fiyatına değil de daha ucuz fiyata değiştirilmesi iyi bir anlaşma. Oradan kısmen de olsa ucuz petrol gelmesi belki de bizim petrol fiyatımızda 3 kuruşluk bir indirim olabilecektir. Bu anlamda iyi bir anlaşmaydı ve aynı zamanda Venezüela halkının da doların farklı gerilimleri yerine kendi ürünlerini doğrudan değerlendirerek karşılığında kısmen de olsa temel ihtiyaç maddeleri karşılayabilecek olması iyi bir şey olabilir ama bir ülkeden diğer ülkeye mesela yiyecek maddesi götürülmesi zaten her iki tarafa da yoksulluk getirir. Bunu Brecht'ten okumuştum, 1952'de söylemişti: ‘Buğday ithalatı yoksulluk getirir'. Yani o zamanlar için inanılmaz bir tespitti. Çünkü her iki ülke için de bu şekilde gıda ürünlerinin ithalatı iki tarafta da üreticiyi yok ettiği için ve bir tarafta ürünü daha pahalı kıldığı için dehşet verici''.