ABD ve İsrail'in Suriye sahası üzerinden İran ile son gerilimini araştırmacı yazar Hamide Yiğit ile konuştuk.
‘SURİYE'DE GÜVENİLEN GÜÇLER MEVZİ KAYBEDİNCE SALDIRILAR BAŞLADI'
Hamide Yiğit'e göre Suriye'de Kürtler üzerinden elde ettiği kazanımlar dışında güvendiği güçlerin mevzi kaybetmesiyle birlikte ABD, savaş kışkırtıcılığını yükseltip, Batılı güçleri arkasına almaya çalışırken, İsrail de İran tehdidi söylemi üzerinden, vur-kaç taktiğiyle İran hedeflerine yönelmeye başladı:
"Batılı güçler Suriye'de alan hakimiyetlerini yitirdikçe farklı stratejiler de geliştiriyorlar. Bu son strateji de bu üçlünün (ABD, Fransa, İngiltere) sözde güçlü bir mesaj vermesinden çok Suriye'de sahaya birlikte inmeleridir. O stratejiyi böyle okumak lazım. Kimyasal yalanı üzerinden Şam'a dönük füzelerle verdikleri sözde güçlü mesaj aslında Şam'dan çok İran'a ve Rusya'ya yönelik mesajlardı. Niye buna ihtiyaç duyuldu? Hakikaten çözüm sürecinde denklemin bir belirleyeni olabilmek için askeri alanda güçlü bir elinizin olması gerekiyor. Kaldı ki Suriye, birçok cephede elini çok rahatlattı. Aslında Suriye sahasında büyük oranda —askeri anlamda- Suriye'nin, Şam'ın lehine bir kazanım söz konusu. Bu durumda en başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin elini güçlendirecek hamlelere ihtiyacı vardı. Cenevre'ye süreci tahvil etme istekleri aslında bu. Ama güçlü bir kartla gitmek istiyorlar. İran'a doğrudan yönelme tam da bu açıdan değerlendirilebilir. Çünkü sürekli İsrail, İran'ı büyük bir tehdit olarak görüyor, bölge ülkelerini yanına aldı. Suudi Arabistan da diğer Körfez ülkeleri de İran'ı en büyük tehdit olarak dillendirmeye başladılar."
‘İSRAİL'DEN VUR-KAÇ TAKTİĞİ'
"Önceden IŞİD'i tehdit olarak konuşuyorduk şimdi onun yerine —sözde IŞİD askeri anlamda bunlar tarafından yenilmiş oluyor- İran güçlü bir tehdit olarak görülüyor. İsrail sürekli ‘vur-kaç' taktikleriyle bunu hep dile getirmiş oluyor. Gelinen noktada Suriye sahasında öncelikle ABD'nin Kürtler üzerinden edindiği pozisyon dışında hiçbir kazanımı yok. Rakka ve Deyr ez Zor'da özellikle Fırat'ın doğusunda bu pozisyonunu genişletme ihtiyacını duyuyor. Çünkü özellikle Suriye ordusu askeri bir operasyon başlattığı taktirde ABD'nin Tanf'daki askeri üssü açık ve kolay bir hedef olacak. Dolayısıyla bu tehlike yakınlaşıyor. Deyr-i Zor'da birkaç alanı Suriye ordusu ele geçirdi dün itibariyle. Bunun üzerinden İsrail'in bir hamlesi gerçekleşti. İsrail'in hedef aldığı Humus'un kuzeyindeki askeri üssünde Devrim Muhafızları var. Yani doğrudan İran'ı hedef alan bir saldırganlık söz konusu oldu. Ne zamanki sahada güvenilen güçler mevzi kaybetmeye başladılar, o zaman hem ABD güçlü bir savaş kışkırtıcılığıyla yüksek sesle konuşmaya başlıyor hem de İsrail bir vur-kaç taktiğiyle orada varlığını gösteriyor."
‘KÖRFEZ ÜLKELERİYLE İRAN'A KARŞI CEPHE AÇMAK ZOR'
Yiğit, Suriye sahasında bedelini halkların ödeyeceği ciddi küresel hesaplaşmaların olduğunu söylerken, Batılı güçlerin Suriye sahasında İran'a yönelik savaş kışkırtıcılığını yükselteceğini belirtti ve Körfez Ülkelerinin sahaya çekilmeye çalışılmasının İran'a karşı cephe açmaktan farklı bir amacı olduğu yorumunu yaptı:
"Suriye üzerinden İran ile bir hesaplaşma Suriye açısından tehlikeli. Suriye sahasında halkların kanı üzerinden ciddi küresel hesaplaşmalar var. Yani Suriye çok taraflı çatışma merkezi olabilir ama taraflar çok fazla. Esas hedef İran'dır. Zaten Suriye'ye hamle gerçekleştirilirken biliniyordu ki, orada Büyük Ortadoğu Planı (BOP) açısından esas hedef İran'dır. Hem ekonomik anlamda hem de İsrail'in güvenliği açısından hedefin bu olduğu biliniyordu. Şimdi Suriye sahasında güçler ne kadar çok kaybedilirse kaygı düzeyi de o kadar artıyor. Elbette ki İran'a yönelik savaş kışkırtıcılığı giderek yükselecek ama şimdi Suudi Arabistan merkezli Körfez ülkelerinin Suriye sahasına çekilmesinin anlamı İran'a karşı bir cephe açmak mı? Ben bunun biraz güç bir şey olduğunu düşünüyorum. Başka bir amacı var bunun."
‘ABD'NİN KENDİNE ALAN AÇMA, CİHATÇILARI TOPARLAMA HEDEFİNİN BEDELİNİ BÖLGE ÜLKELERİ ÖDEYECEK'
"Suriye'deki savaş sıcak çatışmaya doğru eviriliyor. Orada işgalci konumundaki ABD'nin hem varlığını sürdürme hem de alan genişletme isteği var. Çünkü İran ile Suriye'nin arasını kesmek için özellikle Kuzey Suriye'ye doğru kayma, alanını o tarafa doğru genişletme planı var. Bütün bu planlar bir miktar hayal olmaya başlayacak. Yerel kaynaklar kapsamlı bir operasyonun yakında başlayacağını dillendiriyor. Çünkü Suriye ordusu büyük oranda rahatlamış durumda. Oraya yöneldiği takdirde ABD sıcak bir çatışmanın içine bizzat girmeyecek. Girmemek için bölgeye hem alan kaybeden ve morali bozulmuş olan cihatçı gruplara bir moral destek taşıması için hem de ciddi bir çatışma olması durumunda kayıpları ödeyecek olan kendileri olmasın, bölge ülkeleri olsun diye bunların arkalarında duracaklardır. ABD, Fransa ve İngiltere, büyük bir hevesle Suriye sahasına inerken esas olarak denklemin belirleyeni biz olacağız şeklinde bir mesajdır bu ama bedeli ödeyen bölge ülkeleri olacaktır. Ama bu da şunun içindir; dağınık ve kaybetmiş durumdaki cihatçı grupları bir toparlama, bir yeniden cephe savaşına hazırlama taktiği olarak görüyorum ben."
‘İSRAİL, ABD'Yİ SAVAŞIN İÇİNE ÇEKMEK İSTİYOR AMA ABD'NİN BUNA MECALİ YOK'
İsrail'in Suriye'ye yönelik füze atışlarıyla ABD'yi savaşın içine çekmeye çalıştığını söyleyen Yiğit, ABD'nin buna mecali olmadığını ve Trump'a rağmen ABD aklının buna izin vermediği yorumunu yaptı:
"İran'a karşı savaş ilan edilmesini en çok İsrail istiyordu. İsrail bu füze atışlarını kışkırtıcılık olarak yapıyor ama kendisine bir geri dönüş bir cevap vermesi durumunda ABD'yi yanına, savaşın içine çekme hayallerini kuruyor. Obama döneminde de bu konuda çok çaba harcandı, keza Suudi Arabistan gibi aktörler üzerinden de bu çok kışkırtıldı ama ABD'nin, İsrail'in bu doğrudan savaş ilan etme isteklerine cevap verecek mecali yok. Obama döneminde de olmadığı görüldü ama Trump'ın çok 'savaşçı' yönü açığa çıktığı için güvendiler belki ama ABD aklının buna izin vermeyeceğini gördük esas olarak."
‘İRAN VE SURİYE ONLARCA CEPHEDE SAVAŞMAK ZORUNDA'
"Son füze saldırılarını İran'ın pozisyonu zayıflatıyor şeklinde de okumak mümkün ama 2011'den itibaren bu yedi yıllık süreç içerisinde çok şey değişti. Bir yıl öncesine kadar ‘bir bölge savaşı hatta dünya savaşının kıvılcımı olabilir karşılık verilirse' diyebilirdik ama buna hazır değiller. İran ve Suriye, buna sözlü olarak diplomatik dilde cevap veriyor ama fiili olarak buna cevap verecek durumda değiller. Çünkü onlarca cephede aynı anda savaşmak zorundalar. Başkentin mahallerinde sürekli füze ve havan saldırılarıyla karşı karşıyalar. Bir yıl öncesine kadar çok dağınık, çok cephede savaşmak zorunda kalan bir ülke ve onun yanında bu durumu kurtarmaya çalışan bir İran var. Gücü ne olursa olsun, bölge ülkeleriyle sıcak savaşa girmekten kaçınır. Bir Libya olmayacağı belliydi. Ama hani Birleşmiş Milletler üzerinden bir karar çıkarıp bir askeri müdahale söz konusu değil. Böyle bir saldırıya cevap verme biçiminde başka türlü bir savaşı başlatma, tutuşturma riski vardı elbette. Ama bundan kaçındılar."
‘HAMANEY:''CİHATÇILARINIZI YENDİK, SIRA SİZİNLE MÜCADELEDE'' DEDİ'
İran dini lideri Hamaney'in ABD ve müttefiklerine yönelik yaptığı ‘vur-kaç taktiği bitmiştir, ABD ve benzerlerinin bölgedeki ayağı kesilecek' açıklamasına değinen Yiğit'e göre Suriye'nin İsrail uçağını düşürmesiyle birlikte, bu saldırılara artık eskisi gibi sessiz kalınmayacağını anlaşıldı:
"Ama ne İran eski İran ne de Suriye eski Suriye. Bununla ilgili Hamaney, ‘bugüne kadar İsrail'in yaptığı vur-kaç taktiğinin dönemi bitmiştir, ABD'nin önceki başkanına da şimdikine de söylüyoruz: vur-kaç dönemi bitmiştir, İran ile savaşa gireceklerse kat ve kat bedelini ödeyecekler' ve ‘ABD ve benzerlerinin bölgedeki ayağı kesilecek' dedi. Bu sefer ilk defa net bir cevap veriliyor. Çünkü artık daha önce Suriye'nin dört bir yanına saldığınız cihatçılarla Suriye'yi talan ettiğiniz dönem bitti deniliyor. İran karşılık verir, bu savunma hakkıdır. Bu mesajı buna yoruyorum. Özellikle Suriye'nin ilk defa İsrail uçağı düşürmesinden itibaren artık İsrail'in bu kışkırtıcılığına aynı sessizlikte cevap verilmeyeceğinin işaretini vermiş oldular. Hamaney'in açıklaması şuna yorulabilir: Cihatçılarınızı yendik, sıra sizinle mücadeleye geldi."
‘TÜRKİYE, GARANTÖRÜLÜĞÜNDE OLAN CİHATÇILARLA SÜREKLİ ABD'NİN GÖZÜNÜN İÇİNE BAKIYOR'
"Türkiye'nin Suriye siyaseti açısından önünü görememe hali var. Sürekli fırsat stratejileri geliştiren, her fırsattan kendine nasıl bir çıkış bulabileceğine bakan bir siyaset güdülüyor. Hakikaten bir çıkış arayışı içerisinde olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Nasıl çıkış arayışı, yani bir çıkmazda mı diye sorduğumuzda, evet diyebiliriz. Suriye'de cihatçılardan kurtarılan kentlerden yapılan tahliyelerle —tahliyeleri Rusya ile yürütülen müzakereler sonucunda kabul ediyor, kendi sınırına doğru- bunları yaparken, Rusya ile iş yürütürken aslında çok ciddi belalar alıyor başına. Ama bir yandan açık kapıdan bir fırsat yakalama stratejisi güdülüyor. Sürekli ABD'nin gözünün içine bakılıyor. Bakın bu kadar cihatçı yığınak benim garantörlüğümde, bunlar üzerinden hadi bir hamle yapabilir miyiz şeklinde bir arayış olup olmadığını görebiliyoruz. Yani Fırat'ın doğusunda ABD, batısında işte hepsinin desteklediği —İsrail'in de Suudilerin de desteklediği- cihatçılar ilk defa yan yana geliyor ve bunlar üzerinden ileriye dair farklı savaş taktikleri düşünülüyor ve bunları ABD ile müttefiklik içinde yürütmek istiyor olabilir. Bu tehlike her zaman var. Mesela yerel kaynaklara baktığımızda, Suriye bütün bu cihatçıları Türkiye'nin garantörlüğüne verip aynı yerde devasa bir güç halinde birleştirerek, kendi başına bela mı alıyor sorusuna baktığımızda Türkiye'ye çok güvenilmediği görülüyor. Ama şu anda önemli olan cepheleri toparlayıp tek bir yerde savaş düşünülüyor; Fırat'ın batısıyla doğusu, tek iki tane cephesi olacak. Ama Türkiye'nin bu cihatçı potansiyeli üzerinden ABD ile iş çevireceği ihtimalini sürekli göz önünde bulundurduklarını görüyoruz. Türkiye, kurnazca hamleler yürütürken bir yandan Astana'da müzakereleri ortak yürütürken bir yandan arkasından iş çevireceğim derken karşıdaki müttefikler boş durmuyor. Türkiye için ciddi bir tehdit aslında bu yanar döner siyaset. Ya da fırsatlar strateji üzerinden kurulu siyaset Türkiye için tehlikelidir. Çünkü cihatçılar sürülürse Türkiye'ye gelecek. Ya da ABD ile birlikte saldırıya geçerlerse, Suriye ordusuna karşı saldırıya geçerlerse çok ciddi bir cephe savaşının içinde bulur kendi. Böyle bir çıkmaz var ama Astana sürecindeki tüm müttefikleri Türkiye'nin sürekli ABD ile iş çevirme siyasetini yürüttüğünü görüyor."