Mersin'de Gökbelen Yaylası'nda düzenlenen Silifke Yörük Türkmen Çalıştayı'na katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Salı günü grup toplantısını tümüyle muhtarlarımıza ayıracağım. Türkiye'deki bütün muhtarlara sesleniyorum. Size pek çok şey söylendi ama ben hiç kimsenin duymadığı, hiçbir siyasi liderin dile getirmediği muhtarlarla ilgili düşüncelerimi salı günü bütün Türkiye'ye ilan edeceğim. Bütün muhtarlar salı günü beni dikkatle dinlesin. Bakalım el mi yaman bey mi yaman.
Benim kökenimde de, benim inancımda da yörük kültürü ve gelenekleri vardır. Yörük kültüründe 'kocakadın' ne demek gayet iyi bilirim.
Çadırlarda şarkılar, hayat var. Yeni doğan çocuklar var. Bu çocuklar kendi kültürlerini yaşatmak için mücadele edecekler. Yörük kültürünün çadırlarını hepimiz bilmek zorundayız. Bu çadırların bir özelliği daha var. Bu çadırlar zulme karşı direnenlerin mekanıdır. Dadaloğlu'nun, Köroğlu'nun, Yörük Ali Efeler'in, Kuvayımilliyeciler'in çadırlarıdır. Bunu herkesin çok iyi bilmesi lazım. Bu çadırlar 'Ferman padişahınsa dağlar bizimdir' diyenlerin çadırlarıdır. Zulme karşı baş kaldıranların çadırlarıdır. Bu çadırlar baskıyı kabul etmez, baskıya karşı direnir. Yörük ve Türkmen kültürünün felsefesinde de bu vardır.
Bu çadırlar kadim Anadolu kültürünün eserleridir. O nedenle bu çadırlar hepimizin ortak çadırlarıdır. Bu çadırlar aynı zamanda güzel Türkçemizi asırlar boyunca yaşatan çadırlardır. Osmanlı'nın sarayında Farsça, Osmanlıca konuşulurdu ama bu çadırlarda öz be öz Türkçe konuşulurdu. Osmanlının zulmüne karşı bu çadırlarda ne mücadeleler verildi. Dadaloğlu, Köroğlu boşuna mı çıktı? Boşuna mı söylediler, padişahın fermanını ama dağların da bize ait olduğunu. Elbetteki bu çadırları, kültürü, geçmişimizi de bileceğiz. Geçmişten ders alacağız, daha güzel bir geleceği hep beraber inşa etmek için. Bunun mücadelesini vereceğiz.
Bu çadırlarda hak, hukuk ve adalet var. Adalet olmasaydı bu çadırlar binlerce yıldır yaşayamazdı. Hakkı, hukuku, adaleti burada ak saçlı ninelerimiz, beylerimiz sağlıyorlar. O nedenle, ben sadece Türkmen Yörükler için değil, sadece diğer kimlikler için değil, sadece şu vatanımız içi değil, ben bütün dünya için, adalet için 450 kilometre yürüdüm. Çünkü adalet hepimizin, insanlığın temel kavramıdır. Adaleti ben bu çadırlarda, kendi evimde, insanlardan öğrendim. Adaleti ben sevgili peygamberimizden öğrendim. Adaleti ben bu ülkenin bilim insanlarından öğrendim. Adaleti bu çadırlarda hep beraber yaşatacağız. Adalet bizim vazgeçilmezimizdir.
Biz adalet için uğraşırken, acaba gerçekten de 2018'in Türkiye'sinde ne oluyor?
Devleti bir kişiye teslim ederseniz, bir kişinin iradesine teslim ederseniz bu sonuç doğar işte. Çünkü devlet bir kişi değildir. Devlet farklıdır. Devletin temelinde adalet vardır. Adaletin olmadığı yerde devlet olmaz. Şimdi 2018'in Türkiye'sinde devleti bir kişiye teslim ederseniz 1919'da neler yaşandıysa, 1916'da neler yaşandıysa benzer bir sorunu yaşayabiliriz. O nedenle çıkıp bugün bilge insanlar Türkiye'nin geleceğinden endişe ediyorlar. 'Ne olacak' diyorlar. Biz birlikte çalışmak zorundayız. Bu iş bir parti meselesi değildir, bu iş bir memleket meselesidir, adalet meselesidir.
15 yılda yurt dışındaki bir avuç tefeciye ödenen para 150 milyar dolar. 150 milyar doları sizler ödediniz. Çiftçiye, emekliye vermediler onlara verdiler. Diyorum ki benim söylediğim 150 milyar dolar yanlışsa 'Ey Kılıçdaroğlu', sık sık söylüyorsun, 'Ey Kılıçdaroğlu, ey Kılıçdaroğlu, 150 milyar dolar yalandır de'. Diyemiyor, söyleyemiyor. 15 yılda 150 milyar doları siz dışarıdaki bir avuç tefeciye ödüyorsanız yakayı tefeciye kaptırmışsınız demektir. Hükümetin yakası tefeciye kaptırılmış durumda. Yörük Türkmenleri kardeşlerime sesleniyorum, vatan, bayrak dedik, beraber yaşayalım, huzur içerisinde yaşayalım dedik ama bir görevimiz daha var, ülkeyi tefecilerden kurtarmak. Bu bizim görevimiz, ülkeyi tefecilerden kurtaracağız.