Saadet Partisi (SP), 1 Kasım 2015'teki son genel seçimlerde yüzde 1'in altında oy almasına ve referandumda 'Hayır' cephesinde yer almasına karşın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ittifak için kapısını çalmasının ardından yeniden gündeme geldi. 'Milli Görüş' geleneğini temsil eden SP, AK Parti'den gelen teklifi reddetti.
Karamollaoğlu, 2019 cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylarını seçim tarihi belli olduğunda açıklayacaklarını ve birkaç isim üzerinde kamuoyu yoklaması yapacaklarını belirtti.
Karamollaoğlu'nun, BBC Türkçe'nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Cumhur ittifakında yer almanız için size ne teklif edildi, neyi reddettiniz?
Bir başka husus da henüz seçim gündemde değil. İttifakı gündem haline getirmek pek mantıklı gözükmedi. Şu an bir ittifak konusunu gündemimizde taşımıyoruz.
Bir konuşmanızda, "Bizim ilkelerimiz öyle 5 milletvekili ver, 10 bakanlık al pazarlığıyla ölçülemez" dediniz. Burada neyi işaret ettiniz?
Medyada bu konuda bazı haberler çıktı. Birkaç bakanlık istiyormuşuz, 20 milletvekili istiyormuşuz gibi… Öyle bir konu hiç gündeme gelmedi. Hiçbir zaman teklif de edilmedi. Bizim bu konuyu böyle bir pazarlık konusu yapmamız kesinlikle mümkün değil, bunu çok daha kesin bir dille ifade etmek için söyledim, o kadar.
Cumhurbaşkanı adayınızı ne zaman açıklayacaksınız?
Çünkü biz seçime yalnızca girmiş olmak için değil, seçimi almak için gireceğiz. Bu yüzden tabanda destek bulan bir adayın üzerinde duracağız. Elbette bu aday bizim ilkelerimizi benimseyen bir aday olacak. Onun için şu an erken.
'BUGÜNKÜ BAŞKANLIK SİSTEMİ FAYDA SAĞLAMAZ'
İttifak için şart koştuğunuz ilkeler nedir?
Hem milletvekillerimizin hem Başkanın, kuvvetler ayrılığını tekrar gündeme getirip bir referandumla mevcut durumu değiştirmeleri gerektiğine inanıyoruz.
Özellikle yargı kesinlikle kimsenin etkisinde kalmamalı. Cumhurbaşkanı kesinlikle kanunların üstünde olmamalı ve Meclis tarafından mutlaka ciddi şekilde denetlenebilmeli.
Adaletin bağımsız olması ve hiçbir etki altında kalmadan karar verecek bir yapıya kavuşması gerekiyor. Çünkü bu, şu anda Türkiye'nin en çok ihtiyaç duyduğu konudur.
'15 TEMMUZ VE ARKASINDAN İLAN EDİLEN OHAL, YÜRÜTMEYE ÇOK GENİŞ YETKİLER VERDİ'
2010 yılındaki Anayasa değişikliği referandumu tam da bu saydığınız ilkelerin, özellikle yargı bağımsızlığının yok olmasına hukuki alt zemin hazırlayan ciddi bir yanlış olarak yorumlanıyor. Ve siz de 2010'da bu değişikliğe destek verdiniz.
Meclis bir karar verecek, Cumhurbaşkanlığını seçecek, yargı organları başlangıçtan itibaren toplantı yeter sayısının üçte iki olmasını istiyor, ancak Anayasa'da böyle bir hüküm yok. Yargı üzerinde bir baskı olmasın derken, yüksek yargı organlarının Meclis'in çalışmasını engelleyecek bir tavır takınmasını da kabul edemeyiz. Ama biz bunun bu hale geleceğini de düşünmedik.
Bu sefer iş ters döndü, Cumhurbaşkanlığı daha yetkili bir konuma geldi. 15 Temmuz kalkışması ve arkasından ilan edilen OHAL da tabii yürütmeye çok geniş yetkiler verdi.
Burdur'da şeker fabrikası işçilerini yumruğunuzu kaldırarak selamladınız. Siz muhalefet çizginizde bir evrilme görüyor musunuz?
Biz bir ülkede inanç hürriyeti olması gerektiğine, mesela başörtüsüne hiç kimsenin müdahale hakkının olmadığına inandık ve gündeme getirdik. Bu tavrımızı bazı çevreler bağnazlıkla nitelendirdi ve diğer konularda söylediklerimizin üzerinde hiç durmadı. Halbuki bu, bizim söylediklerimizin içinde tek bir konuydu. Biz bütün politikalarımızı başörtüsü üzerine inşa etmedik ki.
Şimdi bu çevreler, bizim gibi düşündüklerini zannettikleri iktidara karşı tepkimizi görünce, "Burada bir yanlışlık mı var" diyerek ve sözlerimize dikkat etmeye başladılar. Sözlerimize dikkat edince de kendileriyle örtüştüğünü düşündükleri birçok hususu yeni keşfettiler. Ama biz bunları yeni söylemiyoruz ki, 50 yıldır söylüyoruz.
Bizde bir evrilme yok, hakikaten adalet, hukuk, huzur, insan haklarına saygı olsun diyen insanların, birdenbire bizimle bu konularda aynı düşünceleri paylaştığımızın farkına varıldı. Yumruk göstermeyi düşünerek yapmış değilim, kendi işaretimizi yapacakken yumruğumu kapatıp indirdim mi yoksa baş parmağımı tam kaldırırken mi yakaladılar o pozu bilmem. Benim bilerek gösterdiğim bir tavır değil, ama ondan da utanacak bir şey yok. Bazılarının hoşuna gitmiş, bazıları da meydan okuma olarak görmüş, ne diyeyim.
'SON DÖNEMLERDE YAŞANANLAR KÜRTLERİ BİR ARAYIŞA SEVK ETTİ'
Barış sürecinden sonra Kürtlerin AK Parti'ye küstüğüne dair çok fazla yorum ve gösterge var. Siz de Afrin harekatını takip eden günlerde Diyarbakır'da Barış, İstikrar ve Kardeşlik başlığı altında geniş katılımlı bölgesel bir konferans önerdiniz. Kürtlere ulaşmak istiyor musunuz?
1994 mahalli seçimlerinde biz neredeyse güneydoğuyu silip süpürdük. Diyarbakır başta olmak üzere birçok belediyeyi kazandık. Biz dedik ki, herkesin anadilini konuşma hakkı vardır, buna kimse mani olamaz. Bu orada büyük bir sempatinin doğmasına vesile oldu.
Son dönemlerde meydana gelen çatışma, hükümetin bu politikadaki belirsizliği ve öbür yandan HDP'nin PKK'yla arasına bir mesafe koyamaması toplumu arayışa sevk etti. Ayrıca OHAL'i en çok hisseden insanlar o bölgelerde yaşayan insanlar. Neredeyse belediye başkanlarının tamamı görevinden alındı ve yerine kayyumlar atandı.
Bu kayyumların da tamamı oradaki halkın taleplerine cevap verecek insanlardan çok, o bölgede hükümetin politikalarını izleyecek ve aynı zamanda da vatandaşın birtakım hizmetlerini görecek böylece gönlünü kazanacak insanlar. Ama vatandaşlar kendilerinin seçtiği insanların vazifelerinden alınmasını hoş karşılamıyorlar ama sesini çıkaramıyor, endişe ediyorlar. Hükümetin barış süreci diye bir şey başlatıp, bunun hedefinin ne olduğu belirtmemesi ve arkasından da sürecin birdenbire kesintiye uğrayıp, bunun bir çatışmaya dönüşmesi doğuda ciddi bir infialin doğmasına sebep oldu.
Ancak şunu hiç unutmamak lazım: Türkiye'de her şeye rağmen Kürt milletvekillerimiz olmuştur, bakanlarımız, başbakanlarımız, cumhurbaşkanımız olmuştur. Bir Kürt her makama gelebilmiştir.
Peki HDP vekillerinin tutuklu yargılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Milletvekilliği dokunulmazlığının önemli olduğu kanaatindeyiz. Bir milletvekili ceza görmeden tutuklanmamalıdır. Aslında kürsü dokunulmazlığı bizde mutlaktır, hiçbir zaman Meclis Başkanı milletvekillerinin sözünü kesemez. Ancak öyle bir hale geldi ki, dışarda bir söz söylediğinizde cezası yok ama kürsüden söylediğinizde cezalandırılıyorsunuz. Bunlar demokrasiye müdahale sayılır.
'SİVAS'TA YAPILMASI GEREKENLER BEN DEĞİL, HÜKÜMET TARAFINDAN YAPILMADI'
Belediye Başkanlığı yaptığınız dönemde Sivas'ta bir katliam yaşandı ve bununla ilgili çeşitli yorumlar var. Siz geriye dönüp baktığınızda yapılması gerekenlerin eksiksiz bir biçimde yapıldığını düşünüyor musunuz?
Benim kanaatim, bu konuda benimle ilgili yanlış fikre kapılanlar yüzde 90'ın üzerinde artık o fikirde değil. İnsanlar burada benim bir mesuliyetimin olmadığına, buna rağmen de hadiseleri yatıştırabilmek için aslında kendi yetkimin ve gücümün dışında bir gayret gösterdiğime şahitler. Bir bakıma bu son dönemler, benim üzerimdeki bu haksız baskının ve kanaatin dağılmasına vesile olduğu için de memnunum şu anda.