Rusya’da 18 Mart’a düzenlenen seçimlerden beklendiği gibi Devlet Başkanı Vladimir Putin zaferle çıktı. Putin, seçime katılımın arttığı bir ortamda yüzde 76,6 ile rekor bir desteğe ulaştı.
Putin’in dördüncü döneminde Rusya Federasyonu’nu iç ve dış politikada bekleyenleri uzun yıllar Moskova’da görev yapan ve yakında Rusya ve Putin ile ilgili yeni kitabı yayınlanacak medyagunlugu.com sitesi’nin kurucusu gazeteci-yazar Cenk Başlamış ile konuştuk.
Cenk Başlamış’a göre Putin, bu seçimlerde ‘halkın adayı’ olarak öne çıktı ve daha önceden aday olduğu Birleşik Rusya Partisi’nin prestij kaybından etkilenmemek için seçimlere bağımsız olarak girmeyi tercih etti:
“Putin’in bağımsız olarak seçimlere katılması önemli ve ilginç bir konu. Çünkü seçime katılan sekiz tane aday vardı ve bunların yedisi bir şekilde bir partinin ya da hareketin temsilcisi olarak seçime katıldı. Bağımsız olarak katılan sadece Putin’di. Ortada iktidar partisi diyebileceğimiz Birleşik Rusya Partisi var ve daha önceki seçimlerde Putin ve onun öncesinde Medyedev bu partinin adayı olarak sahneye çıkmıştı. Bu şekilde yapılmasının iki nedeni var: Gerçekten de Putin’in halkın adayı olarak seçime katılmış olması. İkinci sebep ise Birleşik Rusya Partisi’nin halkın gözünde biraz prestij kaybetmesi nedeniyle bunun Putin’e zarar vermesinin önlenmek istenmesiydi.”
‘NAVALNIY KATILSAYDI KAZANAMAZDI AMA İKİNCİ OLURDU’
Başlamış, Rusya’daki seçimlerde Putin’in karşısına çıkan muhalefet adaylarının yetersizliğine de dikkat çekti. Hukuken seçimden men edilmiş liberallerin yıldızı Aleksey Navalni’ye atıf yapan Başlamış, genç liderin özellikle büyük kentlerdeki orta sınıf arasındaki popülerliğine karşılık Putin karşısında seçimi kazanamayacağına vurgu yaptı:
‘PUTİN DAĞILMA SÜRECİNİ DURDURAN İSİM’
Başlamış, Putin’in bitmek bilmeyen popülerliğini izah ederken de bunda, Rusya’nın tıpkı Sovyetler gibi dağılacağının düşünüldüğü günlerde siyasi-ekonomik kaosa son vererek istikrarı sağlamasının yattığını anımsattı. Bu açıdan Rusyalıların gözünde Putin ile selefi Yeltsin’in akla kara gibi derin farklarına işaret etti:
‘RUSYA’NIN YENİDEN CİDDİYE ALINMASI GEREKTİĞİ GÖSTERİLDİ’
Başlamış’a göre Putin’in seçilmesinde dış siyasette de Rusya’nın yeniden ciddiye alınması gereken bir ülke olduğunu herkese göstermesi etkili oldu:
“Dışarı ne yaptı? Yeltsin döneminde Rusya önemsenmeyen, ciddiye alınmayan, fikri sorulmayan bir ülke olmuştu. Putin, bu süreci tersine çevirdi ve artık Rusya’nın yeniden ciddiye alınması gereken bir ülke olduğunu hem dışarıya hem de içeriye gösterdi. Dolayısıyla 2000 yılından bu yana Rusya’da olumlu hangi gelişme varsa Rus halkının gözünde bunu başaran Putin oldu. Dolayısıyla Yeltsin dönemi ile Putin dönemi arasındaki fark ak ile kara kadar.”
Rusya’da ‘tek adam’ geleneği bulunsa da Rusya halkının Putin’in diktatör olduğunu düşünmediğini aktaran Başlamış, diğer yandan Rusyalıların Batı’nın karşı bu kadar sert tavır almasının sebebinin ülkenin kendi ayakları üzerinde doğrulması olduğu görüşünü taşıdıklarının altını çizdi:
“Rus halkı Putin’in diktatör olup olmadığı hakkında genel olarak ne düşünüyor olduğu sorusunun cevabı diktatör olmadığıdır. Bunu Rusların bakış açısıyla söylüyorum. Zaten hani bizde olduğu gibi Rusya’da da bir tek adam geleneği var. Dolayısıyla biraz önce konuştuğumuz olumlu gelişmeleri hep Putin’in hanesine yazdıkları için, onlar diktatör gözüyle bakmıyorlar. Hatta son zamanlarda okuduğum bazı yazılarda da vardı: Batı’nın son zamanlarda Rusya’ya yönelik baskılarıyla, Putin’e yönelik sert açıklamalarının Putin’in oyunu arttırdığı bile söyleniyor. Batı’nın Rusya karşısındaki çifte standardına gelecek olursak: Yeltsin döneminde Rusya bir taraftan piyasa ekonomisine geçmeye çalışıyordu ve bu dönemdeki Rusya’nın Batı’nın karşısına dikelecek gücü yoktu. Tam tersine Batı’nın yardımına ihtiyacı vardı. Sovyetlerin yarattığı o romantik ortam Batı ile bir kucaklaşma dönemi yaşatmıştı. Ama Ruslar o kucaklaşmanın karşı taraf açısından bakarsak sahte olduğu daha sonra anladı. Yeltsin döneminde Rusya’nın masaya yumruğunu vuracak gücü yoktu. Putin döneminde bu değişti. Artık masaya yumruğunu vurabilen bir ülke var. Putin’in diktatörlükle ilgili tartışmalar bir yana bence Batı’nın bu kadar sert tavır almasının nedeni karşılarında hiç istemedikleri bir şeyi görmeleridir. Yani Rusya’nın tekrar ayakları üzerinde doğrulduğu gerçeğinden hoşlanmıyorlar.”
‘PUTİN’İN İÇERİDE YAPMASI GEREKEN ÇOK ŞEY VAR’
“Dış politikaya gelmeden önce Putin’in içeride çok fazla yapması gereken şey olduğunu söylememiz gerekiyor. Ortada halledilmesi gereken sorunlar var. Rus ekonomisinin çarpık gelişmesi gerçeği, Rusya’nın artık köhnemiş bir devlet yapısına sahip olması ve bunun modernize edilmesi gerçeği var. Yeni bir kuşak yetişiyor Rusya’da. Alttan yeni bir kuşak geliyor ve bu kuşağın talebi eski kuşaklardan daha farklı. Bunlara cevap olabilecek politikalar geliştirmek gerekiyor. İçeride yapılması gereken çok şey var.”
‘RUSYA, BATI’NIN ‘SALDIRILARININ’ ARTACAĞINI DÜŞÜNÜYOR’
Rusya’nın Batı ile ilişkiler konusunda karamsar olduğunu düşünen Başlamış’a göre Moskova’da Batı’nın ‘saldırılarının’ artacağı kanaati var:
“Dışarıya gelirsek tıpkı 2007’deki Münih Konuşması ne kadar tarihi ve önemliyse bence 1 Mart’ta Federal Meclis’te yapılan konuşma da aynı oranda önemliydi. Orada Rusya’nın ve Putin’in yeni 6 yıllık süre içerisinde Batı ile ilişkilerinin daha da gerginleşeceği beklentisinde kendisini konumlandırmaya başladığı görüldü. Yani Rusya, Batı’nın kendisine yönelik ‘saldırılarının’, sıkıştırma, kuşatma hamlelerin artacağını bunun yeni gerginliklere yol açacağı tahmini içerisinde ve buna göre kendini konumlandırmaya çalışıyor. Bu konuşmanın hemen ardından İngiltere ile yaşanan casus ve diplomat krizi ortaya çıktı. Ben Rusya’nın yakın geleceğe yönelik beklentisinin Batı ile ilişkiler anlamında karamsar olduğunu, buna göre derslerini almaya çalıştıklarını hissediyorum.”
Başlamış, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde uçak düşürme olayının iki taraf içinde ders verici olduğunu anımsatırken, ilişkilerde faydacılığın ağır bastığını ve Suriye açısından gelişen bu iş birliği döneminin Putin’in yeni döneminde de süreceğini görüşünü dile getirdi:
“24 Kasım 2015 tarihinde gerçekleşen uçak olayı iki ülke için de gerçekten ders verici oldu. İki taraf da bence çıkarması gereken dersleri çıkardı. Rusya ile Türkiye artık birbirlerine karşı daha dikkatliler ama faydacılık ağır basıyor. Anlaşılamayan, görüş ayrılığı yaşanan çok fazla konu var. Ama zaten her konuda anlaşılması da gerekmiyor. İş birliği yapılabilecek alanlar ön plana çıkarılmaya çalışılıyor. Uçak olayının öncesindeki gibi bir karşılıklı güvenden bahsetmek doğru olmaz ama artık daha gerçekçiler. Bu çizginin, özellikle Suriye açısından gelişen pragmatik iş birliği döneminin Putin’in yeni altı yılında da devam edeceğini tahmin ediyorum.”’
‘RUSYA’YI AYAĞA KALDIRAN LİDER’
Cenk Başlamış ayrıca gazeteci Okay Deprem ile birlikte hazırladığı ve bu haftasonu satışa çıkacak olan ‘Putin: Rusya’yı ayağa kaldıran lider’ kitabı hakkında şu bilgileri verdi:
’’Kitabı gazeteci Okay Deprem ile birlikte yazdık. Putin ile ilgili kitap yazmaya iten nedenlerin başında Rusya’nın son 18 yılına damgasını vurmuş ve sadece Rusya’da değil ülke dışında pek çok ülkede ve Türkiye’de de sempatizanı bulunan bu lider hakkında gerçekte hayatındaki köşe başları dışında bir bilgiye sahip olmamamız geliyor. Biraz bunun arkasındakileri ortaya çıkarma, Putin ile ilgili merak edilen ama cevabı bilinmeyenleri anlamak için böyle bir uğraşa girdik. Moskova’da uzun yıllar çalışmış bir gazeteci olarak bunun bir anlamda benim görevim olduğunu da düşünerek böyle bir işe giriştik. Bunu sadece biyografi olarak düşünmemek gerekiyor. Okuru en azından Putin’in iktidara geldiği 31 Aralık 1999 gününe kadar Rusya’da ve hatta Sovyetlerin son döneminde neler yaşandı ve Putin nasıl iktidara geldi sorularını da açıklamak için Moskova’da gazeteci olarak gördüklerimi bir girizgâh olarak ekledim.”