‘SURİYE İLE TÜRKİYE ARASINDA DOĞRUDAN TEMAS KAÇINILMAZ'
Barış Doster'e göre Türkiye ile 911 km sınırı bulunan ve Astana, Soçi süreçlerinde egemenliğini Türkiye tarafından da savunulan Suriye ile doğrudan temas kaçınılmaz:
"Başından beri biz hep şunu savunageldik: Eğer Suriye'yle 911 km sınırımız var ise araya kimseyi sokmadan ne batıdan ne doğudan, ne Atlantik'ten ne Avrasya'dan kimseyi sokmadan, Ankara ve Şam'ın doğrudan, aracısız temas kurması gerekiyor. İkinci olarak gelinen noktada Türkiye eğer sıklıkla, hem de en yetkili ağızlardan Suriye'nin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği ve siyasal birliğinin garantörü olduğunu söylüyorsa, bunu hem ikili hukuka hem komşuluk hukukuna hem önceliklerine hem de Astana sürecine dayandırıyorsa bunun gereği olarak da iki ülkenin doğrudan temas kurması gerekir. Üçüncüsü, her iki ülkenin de hem siyasi öncelikleri hem tehdit algıları hem sahada bizzat silahlı kuvvetleriyle vermekte olduğu mücadele gelinen bu aşamada iki ülke arasında doğrudan teması kaçınılmaz kılmaktadır."
Doster'e göre 2011'den beri ciddi düşmanlarla savaşan ve savaşmaya devam Şam, bir de Türkiye'yle doğrudan bir sıcak çatışmayı kendince doğru bulmaz. Doster ayrıca Türkiye'nin siyasi ve askeri öncelikleriyle birlikte Şam'ın kendi ülkesinde daha geniş alanları hükümranlığına katmasının iki ülke arasında doğrudan teması kaçınılmaz kılacağı görüşünü dile getirdi:
"Şam eğer 2011 Mart ayından beri bu kadar ciddi düşmanlarla, ABD emperyalizmi ve onun bölgesel müttefikleriyle —2-3 yıl öncesine kadar Türkiye de o blok içerisindeydi aktif olarak- dövüşüyorsa kaçınılmaz olarak düşman sayısını arttırmak istemez. Zaten şu anda çarpıştığı yeteri kadar bölge varken, kendi ülkesinin tamamında tam anlamıyla hükümran değilken, Şam bir de Türkiye'yle doğrudan bir sıcak çatışma içine girmeyi kendince doğru bulmaz. Bu, işin Şam cephesi. İkincisi, Rusya'nın da başından beri Ankara'nın Şam ile doğrudan temas kurmasını istediği, hatta muhtemelen Şam'ın bu konudaki kimi fevri çıkışlarını da daha baştan engellemek için çaba harcayacağı muhtemeldir. Bu aşamada artık inisiyatif eğer Türkiye'nin elindeyse Türkiye'nin de şimdiye kadar yaptığı hataları yapmaması, meseleyi kişileştirmemesi, duygusallaştırmaması, o güzel Anadolu deyimiyle 'eteğindeki taşı döküp' Şam ile doğrudan temas kurması gerekir. Birkaç gün önce bir televizyon programında iktidar partisinin Manisa Milletvekili Özdağ bu yönde birkaç mesaj verdi zaten. Dahası, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da şartlar tahakkuk ettiğinde, hani İsmet Paşa'nın meşhur tabiriyle, eğer olağanüstü bir durum hasıl olursa gerekli temasın sağlanabileceği yönünde bir laf etti. Şimdi bir milletvekilinin bir de Cumhurbaşkanlığı sözcüsünün laflarını alt alta yazdığımızda Türkiye'nin de hani en yetkili ağızlardan, en üst düzeyde olmasa da en altından temasları sıklaştırdığını, zaten var olagelen, kulislerde dillendirilen bu temasların düzeyini ve dozunu arttırdığını düşünmek olası. Ama bunları da bir kenara koyalım. Ben önümüzdeki süreçte kaçınılmaz olarak hem Türkiye'nin siyasi öncelikleri ve askeri ihtiyaçlarının, hem de Suriye rejiminin giderek kendi toprağında, kendi ülkesinde daha geniş bir alanı hükümranlığına katmasının iki ülke arasında doğrudan teması kaçınılmaz kılacağını düşünenlerdenim. Keza, Rusya'nın da dahası İran'ın da bu yöndeki telkinlerinin artacağına inananlardanım."
Ancak Türkiye'nin bir yandan Suriye'nin egemenliğinin altını çizen açıklamalar yaptığını fakat diğer yandan da Suriye toprakları içerisinde yer alan bazı yerleşimler için ‘kaymakam, sağlık müdürü atadık' şeklinde diğer söylemleriyle bağdaşmayan açıklamalar yaptığına dikkat çeken Doster'e göre Osmanlıcı söylem devam ettiği sürece Suriye ile ilişkilerin yumuşatılması güç:
"Suriye'deki ilişkilerin tamiri hiç kolay olmayacak. Çünkü Türkiye başından beri çok hata yaptı. Bunlar telafisi güç hatalar. İkinci olarak Türkiye bir taraftan haklı olarak doğru ve meşru olarak, olması gerektiği o olduğu için de Suriye'nin bağımsızlığını, egemenliğini, bütünlüğü ve toprak birliğinin siyasal birliğinin altını çiziyor, yapması gereken budur. Fakat yandan da kalkıp Suriye'nin içindeki yerlere 'sağlık müdürü atadık, kaymakam yolladık, savcı görevlendirdik' gibisinden hiç de diplomatik nezaketle örtüşmeyen, şık olmayan ve dahası Türkiye'nin diğer söylemleriyle de bağdaşmayan laflar ediyor. Bu ikisi aynı anda yürümez. Bunu da kabul etmek lazım. Ve bir diğer boyut, eğer Türkiye, Astana, Soçi süreçlerini sürdürmek ve eğer 911 kilometre sınıra sahip olduğu komşusu Suriye'yle ilişkilerini kaçınılmaz olarak geliştirmek istiyorsa kendi meşru ulusal güvenlik endişeleri giderildikten sonra, kendi meşru terörle mücadelesi sona erdikten sonra elbette Suriye'nin topraklarında askeri varlığını muhafaza edemez. Kaçınılmaz olarak geri çekilmeyi zamanı geldiğinde düşünecektir. O zamanın bir an önce gelmesi için de Türkiye'nin Suriye ile doğrudan temas kurması şarttır. Onun dışında zaten sahada beraber hareket ettiği kuvvetler, bir taraftan ABD ile İngiltere ile yakınlığı olan bu kuvvetler, zaten Suriye rejimi tarafından terör örgütü olarak adlandırıldığı sürece, içerde de tamamen iç siyasete yönelik bu fetihçi, Abdülhamitçi ve Osmanlıcı söylem devam ettiği sürece ilişkilerin yumuşatılması çok güç olur."
Doster, mevcut iktidar blokunun Türkiye siyasal hayatının en Batıcı iktidar bloku olduğunu söyleyip, Tillerson'ın ziyareti ile bu anlamda ABD ile ilişkilerde bir fabrika ayarlarına dönüşün şaşırtıcı olmayacağını belirtti ve bu ziyaretin ABD'nin Suriye'den çekilmek niyetinde olmadığını gösterdiğini de sözlerine ekledi:
"Mevcut iktidar bloku Türkiye siyasal tarihinin gördüğü en Atlantikçi, en Batıcı bloktur. Yakın zamana kadar ABD ile ilişkileri ve muhabbetlerinin boyutu bilinmektedir. O anlamda Tillerson'ın ziyareti ve son açıklamalarla birlikte kendi fabrika ayarlarına dönüş söz konusu ise buna hiç şaşırmamak gerekir. Ancak bir de Türkiye'nin sahadaki gerçekliği ve ihtiyaçları var, tehdit algısı var. Bu ikisini nasıl bağdaştıracak? Şimdi eski bir enerji şirketi üst yöneticisi olan Tillerson'ın Türkiye'ye gelişi bir kez daha gösterdi ki ABD Suriye'den çekilmek niyetinde değil. Donald Trump zaten bunu sıklıkla dile getiriyor ve Obama'nın Irak'tan çekilmesinin hata olduğunu ve kendisinin aynı hatayı Suriye'de yapmayacağını söylüyor. ABD'nin şu anda bilinen Suriye'de 14 adet üssünün olduğu söyleniyor ve ABD, PKK/PYD terör örgütünü ‘kara gücüm' diyerek nitelendiriyor. Bu ABD'lilerin bizzat söylediği bir şey."
Barış Doster son olarak bu coğrafyada hiçbir aktörün Rusya'yı dışlayarak hamle yapamayacağını, bunun ABD ve Türkiye için de geçerli olduğunu söyleyerek, Türkiye'nin son aylarda Rusya ve ABD arasında bir şekilde dengeyi tutturmaya çalışan politikasının sürdürülebilir olmadığını yorumunu yaptı:
"Bu işin bir tarafı, diğer tarafı da Rusya'nın Suriye'de inisiyatif sahibi oluşu ve bu coğrafyada artık hiçbir politik aktörün Rusya'yı dışlayarak, Rusya'ya rağmen onu hesaba katmaksızın bir hamle yapamayacağı oluşudur. Bu Türkiye için de Suriye için de ve ABD için de geçerli bir gerçek. Sahadaki manevra kabiliyetlerini sahadaki varlıklarını uluslararası planda çok enerjik, çok ritmik bir şekilde müzakere masasına aktarmayı başardılar. Bu aşamadan sonra Türkiye ne yapabilir? Ya tekrar Ahmet Davutoğlu politikalarına tamamen dönecek ya gerçekten bölge ülkeleriyle beraber hareket edecek, bir bölgesel diplomasinin alt yapısını görmeye, bölgedeki muhataplarına, komşularına, bölgesel aktörlere daha fazla güven aşılamaya ve yanlış anlamaları gidermeye çalışacak. Ya da son aylarda daha da öne çıktığı üzere Rusya ve ABD arasında bir şekilde dengeyi tutturmaya çalışacak. Bazen o tarafa bazen bu tarafa daha yakın olacak. Ama bu çok sürdürülebilir değil. Yani bu üçüncü şık, ABD'ye gidip Trump'a ‘dostum' demek ondan sonra sıklıkla telefonda Putin ile görüşmek, bir taraftan Astana süreci ve Soçi zirvesindeki imzalara sadık kalırken öbür taraftan ABD Dışişleri Bakanı gelince ona sıcak mesajlar vermek çok sürdürülebilir değil."