Gözaltına alınıp serbest bırakılan TTB Merkez Konseyi üyesi Adıyaman: Açıklamamız Afrin operasyonuna yönelik değildi, oraya giden askerlerimiz bizim de canımız

Afrin'e düzenlenen Zeytin Dalı Harekatı'na yönelik "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" açıklaması yapan Türk Tabipleri Birliği (TTB), Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ve ikyidar kanadının eleştiri oklarının hedefi oldu. Erdoğan'ın "terör seviciler" olarak tanımladığı TTB'ye polis operasyon yaptı. Merkez Konseyi Başkanı Raşit Tükel'in de aralarında olduğu 11 TTB yöneticisi gözaltına alındı.

GÖZALTI SÜRECİNİ ANLATTI

Gözaltına alınanlardan 3 TTB yöneticisi, Cuma günü savcılığa sevk edildi. Ardından da adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Serbest bırakılan TTB yöneticilerinden Dr. Sinan Adıyaman, RS FM'de yayınlanan Yavuz Oğhan'dan Bidebunudinle'ye konuk olarak, gözaltı sürecini ve kendilerine yöneltilen suçlamaları anlattı.

"Malum açıklamadan dolayı gözaltı kararınız var dediler. Tamam dedim, içeri buyur ettim. Arama yaptılar. Evdeki bilgisayara el koydular. Telefona el koydular. Birkaç flash diskim vardı. Onlara el koydular.  Daha sonra beraber muayeneye gittik. Muayenede darp olup olmadığına baktılar. Daha sonra da terörle mücadeleye görülüp orada gözetim altına aldılar." diyen Adıyaman,  gözaltı sürecini şöyle anlattı: "Önce ben alındım. Arkasından Ankara’daki diğer üç arkadaşımız getirildi. Arkasından da diğer illerdeki arkadaşlar getirilmeye başlandı. Fakat İzmir’den Funda hocanın, Ayfer Horasan’ın Van’dan ve Diyarbakır’dan Şeyhmus arkadaşımızın gelmesi bayağı 1-2 gün gecikti."

Adıyaman, kendilerine yöneltilen suçlamaları ise şu ifadelerle aktardı: "Suçlamaları yönelttiler, bir takım terör örgütleriyle ilgili şeyler sordular bize. Bundan dolayı suçlanıyorsunuz dediler bize. Avukatım vardı zaten yanımda. Avukatımla beraber savcılıkta ifade vermek istediğimi söyleyip susma hakkımı kullandım. Öngörülen suçların hepsini kesinlikle reddediyorum dedim. Bizi PKK/PYD terör örgütlerinin savunuculuğunu yapmak, propagandasını yapmak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçlamasıyla gözaltına aldıklarını söylediler. 

Bir delil göstermediler bana. Böyle böyle bir şey var dediler. Ben de savcılıkta ifade vereceğimi söyledim. Daha sonra bir günden fazla, iki gün gözaltım devam etti ifade vermeme rağmen."

'DAHA KÖTÜSÜNE HAZIRDIM'

Adıyaman, tutuklanmalarının kendisini şaşırtmayacağını ise şöyle açıkladı:

"Daha kötüsüne hazırdım. Neden biliyor musunuz? Şu açıklamaya gözaltı kararı veren zihniyetin her şeyi yapabileceğine inandık artık. Ama bekledik. Neyse ki korktuğumuz başımıza gelmedi." 

'TERÖR SEVİCİLİĞİYLE SUÇLANMAK ONURUMUZA DOKUNDU'

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TTB'nin "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" açıklamasına sert tepki göstermesinin ardından bir operasyon beklediklerini de sözlerine ekleyen Adıyaman,  "Böyle bir açıklamadan sonra, Cumhurbaşkanı'nın sanki hedef gösterir gibi konuşması, arkasından İçişleri Bakanı'nın,  arkasından Başbakan yardımcısı'nın… Hele böyle bir terör seviciliği ile suçlanmak gerçekten bizim onurumuza dokundu. Bunu kabul edilebilir bulmuyoruz. Bu açıklamayı niye yaptık? Biz hekimiz, her zaman yaşamı savunuruz. Şiddetin kaynağı nereden gelirse gelsin kınarız. Dünya Tabipleri Birliği’nin bu konuda bir genelgesi var. Şiddetin kınanması gerektiğine dair. Herhangi bir şiddet unsuru içeren bir herhangi eylemin yanında olmamamız gerektiğine dair, her zaman karşısında olmamız gerektiğine dair bir bildirgesi var. Ona uygun olarak bunu yaptık." diye konuştu.

'AÇIKLAMAMİZ AFRİN OPERASYONUNA YÖNELİK DEĞİLDİ'

TTB yöneticisi Adıyaman, "Biz ölüm istemiyoruz biz insanlar yaşasın istiyoruz. Biz her zaman bunu savunan bir örgütüz. Hedefimiz sağlıklı yaşam. Herkesin sağlıklı yaşam hakkını savunuyoruz." ifadelerini kullanırken, yaptıkları açıklamanın Afrin operasyonuna yönelik olmadığı ifade etti.

'ASKERLERİMİZİN CANIMIZ OLDUĞUNU SÖYLEDİK'

Sinan Adıyaman, sözlerini şöyle noktaladı:

"Yaptığımız açıklama Afrin operasyonuna karşı yapılmamıştır. En ufak bir şekilde bu geçmemektedir. Ve hatta iki gün sonra, Sayın Cumhurbaşkanının şiddetli söylemlerinden sonra ikinci bir bildiri yayınladık ve oradaki canların bizim de canlarımız olduğunu ve onların da yaşam hakkını savunduğumuzu söyledik. Bizim giden askerlerimizin, onların bizim de canımız olduğunu söyledik."