Suriye'nin kuzeyindeki durumu da ‘absürt‘ olarak niteleyen Grässlin "Batı'nın silahlarına sahip güçler, Suriye'nin kuzeyinde Rus silahlarına sahip güçlerle savaşmıyor. Alman silahlarına sahip Türk güçleri muhalifler, Kürt güçleri ile savaşıyor" dedi.
Krize müdahil tüm tarafların Heckler & Koch ve diğer Alman şirketlerinin silahlarına sahip olduğunu vurgulayan Grässlin "Bu savaş Alman silah endüstrisi için bir mucize. Türkiye de, Kürt güçleri de Almanya yapımı silahlar kullanıyor ve silahları eskiyip mühimmatları tükendiğinde yeni siparişler verecekler" diye konuştu.
Grässlin, Almanya menşeli silahların Peşmerge güçlerine Erbil ve Kerkük'te kara borsa yoluyla satıldığını belirterek "Peşmerge güçleri ve PYD'nin çok yakın ilişkileri var. Almanya menşeli silahların artık Suriye'deki diğer Kürt güçlerinin eline geçtiği bir gerçek. Bu silahlar IŞİD'in eline de geçiyor. Dolayısıyla Ortadoğu'daki askeri çatışmalar Almanya yapımı silahlarla dolu, krizin tüm tarafları Alman silahlarıyla savaşıyor" yorumunda bulundu.
Almanya'nın kararının, başta hamlenin Zeytin Dalı Operasyonu'na yönelik olmak üzere olası etkilerini ve kararın ardındaki olası gerekçeleri ise Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu Sputnik'e yorumladı.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) elinde bulundurduğu silah ve mühimmatı kendi inisiyatifiyle kullanmakta serbest olduğuna işaret eden Kuloğlu "Türkiye, Rusya'nın da kendisine hava sahasını açmasıyla birlikte başarılı bir şekilde yürüttüğü operasyon kapsamında elinde bulundurduğu bir sürü silah ve malzemeyi kullanılıyor. TSK bir noktada kendisi savaşıyor. Bu savaş esnasında elindeki güçleri kendi egemenliği ve kendi inisiyatifiyle kullanmakta da serbest. Elinde bir sürü silahın yanı sıra tanklar da var. Bu tankların arasında Amerikan menşeli olanlar olduğu gibi Alman menşeli olan ve modernizasyon görmüş Leopard tankları da var" ifadelerini kullandı.
Peki, Almanya'nın hamlesinin operasyonun gidişatına olumsuz bir etkisi olur mu? Soruyu ‘kesinlikle hayır' diye yanıtlayan Kuloğlu'na göre Almanya'nın hamlesi, sembolik ve iç politikaya dönük bir adımdan ibaret ve kararın Zeytin Dalı Operasyonu'nun yürütülmesine ilişkin herhangi bir olumsuz etkisi olmaz.
Kuloğlu "Almanya'nın tepkisinin oldukça değişik olduğu söylenebilir çünkü ülkenin bir yandan NATO üzerinden Türkiye ile müttefiklik ilişkisi var öte yandan da iki ülkenin ilişkileri zaman zaman iyi zaman zamansa kötü gider durumda. Almanya'nın, Afrin operasyonuyla ilgili Türkiye'ye bir tepki göstermemesine rağmen Leopard tanklarının modernizasyonunu durdurmaya teşebbüs etmesinin, ülkenin iç politikasına yönelik bir hamle olduğunu düşünüyorum. Çünkü orada çok fazla sayıda Kürt kökenli insan hem de ‘Yeşiller' denen savaş karşıtı gruplar, partiler var. Bu sebeplerden, Merkel yönetiminin kamuoyundaki tepkileri bastırmak ve kendi siyasetinin önünü açmak için böyle bir karar aldığı kanaatindeyim. Belli bir müddet sonra modernizasyon müzakereleri yeniden başlayabilir" dedi.
Berlin'in kararının ‘sembolikliğine' işaret eden Emekli Tümgeneral "Bu sembolik bir hamle. Çünkü Leopard tanklarının modernizasyonu bugünden yarına yapılmayacak; peyderpey gerçekleşecek. Kaldı ki söz konusu tanklar şu an kullanılır vaziyette. Ancak ileride gelişen teknolojiye bağlı olarak daha da modern hale getirilebilir. Yani konu hayati önemde değil yalnızca ilerideki teknolojik gelişmelere yönelik bir tedbir" diye ekledi.
Leopard tanklarının modernizasyonunun dondurulmasının süren Afrin harekâtını nasıl etkileyeceğini Sputnik'e değerlendiren bir diğer isim ise NATO'da da uzun yıllar görev yapmış olan emekli tuğgeneral Ali Er oldu.
Er, modernizasyonun ertelenmesinin mevcut operasyona hiçbir etkisi olmayacağını belirterek "Çünkü modernizasyon, 10 yıl sonraki muharebe koşullarındaki gelişmelere mevcut platformların cevap verebilecek şekilde hazırlanmasıdır. Yoksa bakım, yedek parça gibi bir konudan bahsetmiyoruz. Bakım faaliyetlerinde Türkiye, Almanya'nın fabrikasına bağımlı olsa böyle bir durum söz konusu olabilir ama bizde böyle bir şey söz konusu değil. Elimizdeki tanklar yıllardan beri TSK'nın kullandığı ve etkin olarak da her türlü bakımının TSK sistemi içinde yapıldığı, ki tanklar alınırken en az 10 yıllık yedek parçalarının depolarda bulunduğu bir sistem var. TSK'nın lojistik sistemi, bu tankların bakım ve onarımı konusunda herhangi bir açık getirmez. Harekât önümüzdeki aylarda da yıllarda da devam etse Türkiye'nin elindeki mevcut tankları kullanma altyapısı buna müsaittir" diye konuştu.
Modernizasyon ile harp araçlarında 1990'lardan bu yana kullanılan sistemlerin, daha çok yapay zekâyı kullanabilecek kapasitede yenilenmesinin amaçlandığını ifade eden Er "Tabii eldeki tank ve zırhlı muharebe platformlarının altyapısı bu süreç içerisinde ihtiyaçları karşılayacak bazı yapısal değişikliklere olanak veriyorsa o tankı değiştirmek yerine onun modernizasyonu daha mantıklı bir seçenektir. Anladığım kadarıyla TSK'nın Almanya ile bu konuda bir işbirliği söz konusu. Ben TSK'nın bu modernizasyon konusunda Almanya'ya çok bağımlı kalacağını da düşünmüyorum. Çünkü zaten milli tank projesi kapsamında TSK, ateş kontrol sistemlerini, mühimmat sistemlerini önümüzdeki süreçte kendi kendine yeterli bir düzeyde yeterli bir teknolojiyi geliştirmiş durumda. Almanya'dan bu konuda gelen tepkiler, bence teknik olarak altyapısı sağlam olmayan ama şu an devam etmekte olan koalisyon görüşmeleri esnasında koalisyon taraflarının ellerini güçlendirmek ve kendi siyasi tabanlarına mesajları olarak değerlendirilebilir" dedi
‘TSK PLANLAMALARINI 10-15 YILLIK YAPAR, GÜNLÜK GERGİNLİKLERDEN ETKİLENMEZ'
Peki Türkiye'nin NATO ortağı olduğu ülkelerle benzer gerginlikler yaşaması durumunda TSK bundan nasıl etkilenir? Er, bu soruyu ise "Türkiye'de belki en fazla kurumsallaşmış olan kurum TSK'dır. TSK hiçbir zaman günlük kararlar almaz, silah sistemleri de böyledir. TSK'nın temel savunma planlaması, ‘konsepte dayalı ihtiyaçlar sistemi' dediğimiz bir sistem içerisinde gerçekleşir ki bu onar yıllık periyotlardır. Yani bugün Türkiye'nin NATO ile arasındaki limoni hava, Türkiye'nin güvenlik stratejilerini en erken 10-15 yıl içinde etkilemeye başlar" diye yanıtladı.
Türkiye ile NATO arasında gerginlikler yaşanmasına karşın bir kopuş yaşanacağını düşünmediğini vurgulayan Er "NATO'nun Türkiye'ye ne kadar ihtiyacı varsa Türkiye'nin de NATO'ya ihtiyacı o kadardır. Ben Türkiye'nin NATO'dan kopmak gibi bir düşüncesi olduğunu da düşünmüyorum. Son olarak Sayın Cumhurbaşkanı'nın Fransa ziyaretinde yapmış olduğu füze savunma sistemleri işbirliği anlaşması bunun çok sağlam bir göstergesidir. Çünkü NATO'dan çıkma niyetinde olan bir ülke bu kadar büyük bir para harcamaz. S-400'lerin alımının ise ben başka sebepleri olduğunu düşünüyorum. Özellikle Türkiye'de kurulacak nükleer santrallerin hava savunması konusunda bölgesel bir orta ve üst hava savunma sistemi olarak düşünüldüğünü ve gerektiğinde NATO savunma sistemi dışında bir noktanın savunmasının garantiye alınması için ikinci kuşak hava savunma sistemi olarak değerlendiriyorum. Çünkü Rusya açıkladı, ortak üretim gibi bir işbirliği yakın gelecekte söz konusu değil, ortaya çıkan bütün açıklamalar bunu işaret ediyor. Türkiye'nin NATO'dan kopuşu ya da NATO'nun Türkiye'yi dışlaması gibi bir gelişmeyi özellikle dünyada Çin odaklı olarak başlayan gerginlik ortamında ne Türkiye'nin NATO'dan ne NATO'nun Türkiye'den kopabileceğini düşünmüyorum" diye ekledi.