YEREL MAHKEME, İLK KEZ AYM KARARINA DİRENDİ
İstanbul 13. Ceza Mahkemesi’nin bu kararı; Anayasa uyarınca 'kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlayan' Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına karşı, 1961 Anayasası’yla kurulan yüksek mahkemenin kararlarına karşı yerel bir mahkemeden gelen ilk direniş oldu. Mahkemenin AYM’ye direnen kararı, aynı zamanda 12 Eylül 2010’da getirilen 'Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının sonuçlarını etkisiz kılma' sonucunu da doğuruyor.
Mahkemenin kararında, AYM’nin internet sitesinde yayınladığı gerekçeli kararın ve sanık müdafilerinin dilekçesinin resen incelendiği belirtilerek, 'Anayasa Mahkemesi, hangi nedenle olursa olun yerel mahkemelerin yerine geçecek ‘delil değerlendirmesi’ ve ‘yerindelik incelemesi’ yapamaz' dendi.
Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlalinin tespitine yönelik kararının herkes için bağlayıcı olduğunu ve hiçbir kurum ile mercinin bu kararları yerine getirmekten kaçınamayacağının belirtildiği kararda, “AYM, ‘delil değerlendirmesi’ yapamayacağı için ceza mahkemelerinin ‘mahkumiyet ya da beraat’ yönündeki kararlarının yanlış olduğunu söyleyemeyeceği gibi, yerel mahkemece sanığa ilişkin ‘delil durumu takdir edilerek’ sanığın tutukluluğuna karar verilmişse, ‘delil durumu yetersizdir, o nedenle başvurucunun hakkı ihlal edilmiştir’ şeklinde bir karar vermesi de mümkün değildir” ifadelerine yer verildi. Aynı zamanda, "AYM’nin kararlarının 6216 Sayılı Kanun’un 49/6 ve 50/1 maddelerindeki mutlak emredici kurallara aykırılık teşkil ettiği” savunuldu.
'AYM, KENDİNİ MAHKEMEMİZ YERİNE KOYARAK KARAR VERDİ'
Ağır Ceza Mahkemesi’nin AYM’nin kararına dair değerlendirmesiyle ilgili bölümde de şu ifadelere yer verildi:
'AYM'NİN YAPTIĞI GÖREV GASPI'
Tutukluluğa itiraz halinde istisnai olarak itiraz mercileri ve ayrıca karara itiraz halinde Bölge Adliye Mahkemeleri ve temyiz halinde de bu yetki Yargıtay’a aittir. AYM’nin dosyamızın esasına girerek karar vermesi, ‘görev gaspı’ niteliğindedir. AYM’nin bağlayıcı nitelikteki kararları, Anayasa’ya ve kendi kuruluş kanununa uygun olarak verdiği kararlar içindir, bunun haricinde yasalar ile kendisine tanınan sınırların dışına çıkarak ve hatta açıkça yasak konulan alanlara müdahale ederek vermiş olduğu kararlar için ‘kesin ve bağlayıcı’ olduğundan söz edilemez.”
Kararda, tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda 'çok ayrıntılı ve somut açıklamalar yapılabileceği’ belirtilirken, “Dosyadaki sanıkla ilgili deliller buna müsaittir. Ancak unutulmaması gereken bir husus daha vardır. Tutuklama veya tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda ayrıntılı bir gerekçe ortaya konduğu zaman, ‘ihsas-ı rey’ söz konusu olmakta ve dolayısıyla sanık için hakimin (heyetin) reddi imkanı doğmaktadır. İhsas-ı rey yasağı sadece heyetimiz için yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda bir haktır. ATM’nin tutuklu sanık hakkında verdiği karar gerekçesine uyarak mahkememizin tutukluluk halinin devamına ilişkin kararı daha ayrıntılı yazmamız halinde, ihsas-ı rey ilkesine aykırılık oluşacağından, bu yönüyle de AYM kararının kabulü mümkün değildir” dendi. Mahkeme, kararında şöyle devam etti:
“Çünkü AYM kararlarının bağlayıcılığı nasıl ki kanun maddesine dayanıyorsa, ihsas-ı rey yasağı da kanunun emredici bir kuralıdır. Dolayısıyla AYM’nin heyetimizden ihsas-ı rey yasağını çiğnemesine yol açacak talebini yerine getirmemiz kanunen mümkün değildir."
Kararda, üyelerden birinin 'Anayasa Mahkemesi’nin mübrez kararı ile 6216 Sayılı Yasa’nın 66’1 maddesi gereğince AYM’nin kararının kesin ve mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olması nedeniyle heyetin tutukluluk haline ilişkin herhangi bir karar verilmesine yer olmadığına dair kararına katılmadığı ve başvurucu sanığın amir hükmü gereğince tahliye edilmesi gerektiği’ şeklinde muhalefet şerhi düştüğü bilgisine de yer verildi.
Mahkeme, 'AYM’nin tahliye kararının uygulanması’ yönündeki talebi, itirazı inceleme mercii olan bir üst numaralı ağır ceza mahkemesine sevk etti. Alpay’ın talebi, 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilecek.