Gelişmeleri Suriye-Türkiye Dostluk Komitesi üyesi de olan Şam Üniversitesi'nden Prof. Mehmet Yuva ile konuştuk:
‘SURİYE ORDUSUNUN ULUSLARARASI PLANDA TERÖR ÖRGÜTÜ KABUL EDİLENLERLE SAVAŞI MEŞRUDUR'
"Suriye ordusu, Suriye Devletinin silahlı kuvvetleri olarak ülkesinde herhangi bir toprak parçasında ve bölgesinde arzu ettiği operasyonları yapma hakkına sahip ve uluslararası hukukta da şerhen bu hak Suriye devleti ve ordusuna tanınmış durumda. Zira ister Cenevre görüşmeleri esnasında olsun ister BM Güvenlik Konseyinde yapılan görüşmeler ve alınan kararlara binaen olsun ya da Rusya'nın inisiyatifle Astana ve Soçi'de ortaya çıkan yeni denklemler çerçevesinde de Suriye ordusunun operasyonlarının meşru olduğu tanındı. Özellikle uluslararası planda terör listesinde yer alan ve farklı kurumlar tarafından da terörist örgüt olarak kabul edilen örgütlere karşı savaşın sürmesinin meşru olduğunun ilan edildiği deklarasyon çerçevesinde Suriye ordusunun IŞİD, el-Nusra ve bunlarla birlikte hareket eden, farklı şekillerde de olsa bağ sahibi olan bütün örgütlere karşı savaşması, Rusya'nın, İran'ın hatta ve hatta ABD'nin, TSK'nın bunlara karşı savaşması, bunlara karşı tavır alması ve bunlarla mücadele etmesi meşru bir davranıştır. Hele ki kendi ülkesi egemenliği, bağımsızlığı ve halkı söz konusu olduğu zaman bu meşruiyetin en çok da Suriye ordusu için geçerli olduğunu söylemek mümkün."
‘DİĞER BÖLGELERİN GÜVENLİĞİ İÇİN İDLİB'İN KONTROLÜ ZARURİ'
"Kuzey Suriye, Fırat'ın doğusu şüphesiz yeni bir mücadelenin yaşanacağı önemli bir saha olacak ama ancak özellikle İdlib sahasının askeri anlamda çok önemli bir savaşı ve kapışmayı muhakkak yaşatacağını ifade etmek gerekiyor. Zira çok farklı ülkelerden, farklı kimliklere sahip ve kendilerini mücahit olarak tanıtıp oraya aileleriyle yerleşenler vardır. Özellikle de İdlib'in Cisr el Şuğur kasabası buna bariz örnek teşkil etmektedir. 20 bine yakın Doğu Türkistanlı, Çin'in Uygur coğrafyasından Tacik, Kırgız kökenli ve çok farklı Asya ülkelerinden 20 bine yakın militanın orada mevcut olduğu, çocuklarıyla orada yaşadığı, orayı artık mesken edindiği gerçeği var. Şimdi Suriye ordusunun Hama'yı, Humus'u ve Halep'i güvenlik altına alabilmesi için İdlib sahasında askeri olarak özellikle güney batı ve güney doğu coğrafyasında hâkim olması ve askeri olarak o bölgeyi kontrol altına alması zaruridir. Bu operasyonların iki temel amacı vardı. Birinci olarak İdlib'te 2015 tarihinde El Nusra önderliğinde oluşturulan birleşik cephenin yani Şam'ı kurtarma cephesi olarak bilinen cephenin en önemli başat örgütü olan ve sahada silahlı en aktif, güçlü grup olan El Nusra'nın ele geçirdiği El duhur (El zuhur) askeri üssünün muhakkak kontrol altına alınmasıdır. İkinci olarak ise Şam-Halep ana karayolunun Suriye devleti ve ordusu tarafından kontrol altına alınması. Operasyonun iki önemli amacı buydu. Bir başka önemli amacı daha var. Ondan önce şuna değinmek lazım: Özellikle Astana ve Soçi süreci sonrası Türkiye'nin Rusya ve İran ile sağlanan ortak çalışma ve TSK'nın İdlib'te asker bulundurması, gözlemci noktalarının teşkil edilmesi ve bunlar üzerinden Astana ve Soçi'de Rusya ve İran ile sağlanan anlaşmaya binaen TSK'nın iki ana görevi söz konusuydu. Bunlardan birincisi özellikle ılımlı olarak kabul edilen Rusya'nın da bir şekilde böyle gördüğü, ılımlı olmayan radikal ama özellikle El-Nusra'dan ayırmasıydı. İkincisi El Nusra gibi terör örgütlerine karşılık sahada yapılacak mücadelede Türkiye tarafının katkıda bulunmasıydı."
‘TÜRKİYE'NİN YARDIMLARININ EL NUSRA'YA ULAŞTIĞI İDDİALARI VAR'
"Rusya'nın Türkiye'nin oradaki sorumluluklarıyla ilgili tam olumlu veya olumsuz herhangi bir beyanatta bulunmasını zaten bekleyemeyiz. Çünkü iki taraf da Astana ve Soçi'de esas kuvvetlerden ikisini oluşturmakta. Görüşme halinde olan, iş birliği yapan, güvenlik-askeri konularda birbirleriyle iletişim halinde olan iki ana gövdeden bahsediyoruz. Ancak bu gövdenin tarafı ve parçası henüz olmamış olan Suriye'nin Türkiye'nin oradaki varlığına, oradaki sorumluluklarına ilişkin ortaya koyacağı açıklamalar şüphesiz İran ve Rusya'dan farklı olacaktır. Oluyor zaten. Suriye tarafı Türkiye'nin gizli bir ajandasının olduğu yönünde ısrarlı. Türkiye'nin Astana ve Soçi'de üstlendiği sorumlulukları yerine getirmediği yönünde kanaatleri ve açıklamaları var. Türkiye'nin halen radikal olarak kabul edilen ve kendisi tarafından izole edilmesi gereken örgütlerin henüz sahada halen aktif oldukları ve Türkiye tarafının bu görevini henüz yerine getirmediği ve aksi yönünde işler yaptığı iddiasındalar. Bu iddialar Türkiye tarafının bu örgütlerle dirsek teması halinde olduğu hatta onlara halen birçok yardımın Türkiye'nin ılımlı olarak kabul ettiği muhalif örgütlere ulaşan —ister askeri ister sivil yardımların- El Nusra'ya da ulaştığı yani bu yardımların direkt olmayan bir biçimde Türkiye tarafından sağlandığı iddiaları da var."
‘ŞAM'DA TÜRKİYE İLE ABD ARASINDA GÖRÜŞMENİN MEVCUT OLDUĞU KANAATİ VAR'
"Bu anlamıyla Şam tarafından baktığınız zaman Türkiye'nin hangi gizli ajandası olabilir diye sorduğumuzda Şam'daki yetkililerden söylenen şu: Türkiye tarafının özellikle Fırat Kalkanı sonucu elde ettiği kazanımı bir şantaj aracı olarak kullandığı, ABD ile görüşmelerinde imtiyaz koparma aracı olarak öne sürdüğü bu sebeple ABD'lilerin özellikle Fırat'ın doğusunda SDG ve YPG ile hareket etmesi onlara bu kadar silahın sağlanması, hasıl olmasına rağmen Türkiye'nin Afrin operasyonunu aslında bu operasyonu dost ülkelerin veya sahada iş birliği yaptığı ülkelerin engellemesi sonucu ‘bizler bunu erteledik' şeklinde yapılan açıklamaların ciddiye alınmaması ve doğru olmadığı yönünde açıklamalar var. Şam'ın gizli ajanda konseptinde aslında Afrin'e yapılmayan operasyonun ABD ile birlikte yürütülen ve taraflar arasında halen sürmekte olan görüşmelerin Türkiye'nin ABD'yi sadece YPG'yi Menbiç'ten çıkarıp Fırat'ın doğusunda tutmak, Fırat'ın batısında da Türkiye'nin askeri varlığını ve Türkiye'nin oluşturacağı askeri sahayı ABD'nin kabul etmesi yönünde bir hesap var. Bu hesapta da Afrin'in herhangi bir tehlike ve tehdit oluşturmaması için Türkiye'nin oraya kısmi de olsa bir operasyon yapması ve en azından Afrin bölgesi ile Türkiye sınırı arasında bir tampon bölgesinin, güvenli bölgenin oluşturulması yönünde Türkiye ve ABD arasında bir görüşmenin mevcut olduğunu yönünde bir kanaat var Şam'da. Bunun da aslında Türkiye'nin İdlib'e kalıcı olarak girdiği, üstlendiği görevler yerine Fırat'ın batısında, Fırat Kalkanında elde ettiği sahayla İdlib coğrafyasını birleştirme ve buraya özellikle kendisiyle birlikte hareket eden kuvvetleri tesis ederek oraya yerleştirmeye çalıştığı düşünülüyor. Bu şüphesiz işgal anlamına gelir. Bu sebeple de Şam ‘Türkiye'nin gizli ajandası var' derken bunun sebebi olarak da Ankara'nın halen Şam hükümetiyle olumlu görüşmeleri başlatmamış olması Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Tunus'ta, Fransa'da yaptığı açıklamalarda Suriye Devlet Başkanı Esad'a yönelik söylemlerde bulunması gibi açıklamalarına karşı Şam, Türkiye'nin İdlib ve Fırat Kalkanı operasyonu ile elde edilen coğrafyayı Şam merkezinden kopararak, merkezin nüfuzuna izin vermeyerek bu coğrafyayı kendisiyle birlikte hareket eden kendisinin ılımlı olarak gördüğü ama özellikle sahadaki Ahrar'uş Şam gibi örgütlere teslime etmesi örneklerini vermektedir. Fırat Kalkanı operasyonu sonrasında oradaki TSK'nın kontrol ettiği bölgelerde Türkiye tarafının PTT gibi kurumları inşa etmesi, Suriye muhalefet örgütlerine ait bir polis teşkilatı, bir askeri yapı ortaya koyması, Türkiye ile organik bağı olan şirketler kurması ve o bölgeleri Antep'te tesis edilen geçici hükümet olarak adlandırılan kurumlar üzerinden idare etmesi bütün bu niyetleri aslında Türkiye'nin Şam ile iş birliği yapmak yerine bu bölgeleri Şam merkezinden koparmak ve ileride siyasi çözüm bulunur, seçim yapılırsa bu bölgenin özerk bölgeler gibi hareket ederek orada ezici çoğunluğu Şam'ın lehine değil de aleyhine kullanmak yönünde çalışmaların Türkiye tarafından teşvik edildiğine dair bir algı var."
‘RUSYA İLE TÜRKİYE ARASINDA BİRÇOK TALEBİ KARŞILAMAMIŞ ORTAK EYLEM KONSEPTİ MEVCUT'
"Rusya Devlet Başkanı Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde telefonda görüştüler. Rusya'dan gelen açıklamalara baktığımız zaman bu saldırıyı Ahrar'uş Şam'ın —yani Türkiye ile birlikte hareket eden örgütün- yaptığı söylendi fakat bunun Türkiye'den bağımsız olarak yapıldığına dair bir kanaat ortaya çıktı. Ancak çok ilginç bir gelişme yaşandı bugün. Ahrar'uş Şam resmi bir deklarasyon yayımladı. Bu resmi beyanatta kesinlikle bu eylemin arkasında olmadıkları, bunu tasvip etmedikleri ve bunu kendi yapmadıkları yönünde açıklamalar var. Başka önemli bir açıklama daha var: Aslında bu eylemin Türk-Rus ilişkilerine zarar vermek isteyen unsurlarca tanzim edildiği söyleniyor. Bu da ilginç ve önemli. Rusya'nın elinde mevcut olan belgeler nedir, ne kadarını Türkiye tarafıyla paylaştılar bilmiyoruz. Ama böyle bir resmi deklarasyon, beyanat Ahrar'uş Şam tarafından çıktı. Şimdi Türkiye'nin özellikle Rusya ile Suriye sahasında şu ana kadar en azından birçok talebi karşılamamış olsa da şu ana kadar ortaya konan ortak eylem konsepti mevcut. Ancak Rusya tarafı özellikle 2018'in ilk bölümünde yani bahara kadar Türkiye'nin oradaki ılımlı olarak kabul edilen kuvvetleri bu radikal kesimden ayırması ve sahada kesinlikle bunların üzerinde tam kontrolü sağlamasını bekliyor. Yani Türkiye'nin ılımlı olarak kabul ettiği kuvvetler üzerinde tam kontrole sahip olmaması da Türkiye'nin acziyetini ortaya koyar."
‘ŞAM İLE ANKARA ARASINDA KÖPRÜ İNŞA EDİLECEK Mİ SORUSU BELİRLEYİCİ OLACAK'
"Eğer Türkiye üstlendiği görevleri yerine getirmezse şu olacaktır: İdlib sahasında Suriye'nin askeri operasyonları ve Rusya'nın hava desteğiyle bu operasyonlar devam eder ve bir müddet sonra özellikle Lazkiye, İdlib sınırından doğru başlar. Şu an özellikle operasyonları biz Hama-Halep-İdlib üçgeninde görmekteyiz ancak bir müddet sonra Suriye ordusunun Lazkiye-İdlib-Türkiye sınırı boyunca operasyonlarını yapacağını ve Cisr el Şuğur'un yani bu 20 bine yakın yabancı militanlarca kontrol edilen bu bölgeye yönelik ciddi bir operasyon hazırlığı olduğu bilgisi geliyor. Yani bu operasyonlar durmayacak ve Türkiye için İdlib sahası Rusya ile İran ile bu iş birliği devam edecek mi, bu iş birliği nihayetinde esas itibariyle bugüne kadar Türkiye tarafından kabul edilmeyen veya henüz gerçekleştirmek istemediği Şam ile Ankara arasında bu köprü inşa edilecek mi soruları belirleyici olacaktır. Bunun dışındaki gelişmeler ve yaklaşımlar Türkiye'nin Suriye'deki varlığı hem de gelecekte Suriye içinde oynayacağı rolle ilgili olumsuz bir tablo ortaya çıkaracaktır diyebiliriz."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.