Pekşen'in ifadeleriyle, Erdoğan'a alenen hakaret ettiği kaydedilen dilekçede, "Şüphelinin, açıklamalarında geçen hususlar tamamen gerçek dışı olup hayal mahsulüdür. Bu tarz akıl ve mantık dışı iddialarla gündeme gelmek, şüphelinin siyasi alışkanlığı haline gelmiştir. Ancak konumu ne olursa olsun hiç kimsenin iftira atma ve hakarette bulunma özgürlüğü bulunmamaktadır. Başkalarının onur, şeref ve saygınlığı ifade özgürlüğünün sınırlarından biri olup, bu sınıra tecavüz edenlerin eylemlerinden sorumlu tutulması hukuk devleti olmanın bir gereğidir" denildi.
'DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLEMEZ'
Pekşen'in açıklamalarının Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesinde düzenlenen 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçunun unsurlarını ihtiva ettiği belirtilen dilekçede, Anayasa'nın 104. maddesine göre Cumhurbaşkanı'nın, devletin başı olduğuna ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk milletinin birliğini temsil ettiğine dikkat çekildi.
Gerek ifade özgürlüğünün, gerekse bireyin şeref ve itibarının korunması haklarının, Anayasa'da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS) düzenlendiğine yer verilen dilekçede, iç hukukta ve AİHS'de güvence altına alınan iki hak arasında hiyerarşi bulunmadığı bildirildi.
Bununla birlikte ifade özgürlüğünün sınırsız bir hak olmadığı ve AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen amaçlarla sınırlandırılabildiği kaydedilen dilekçede, "Başkalarının şöhret ve haklarının korunması, yani özel hayata saygı hakkı da ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında meşru amaçlardan biri olarak hem sözleşme hem de Anayasa tarafından kabul edilmektedir" denildi.
Dilekçede, bu doğrultudaki Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları örnek gösterildi ve Pekşen hakkında 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçundan kamu davası açılması istendi.