ABD ve müttefiklerinden gelen tepkiler eşliğinde kitleler sokaklardan büyük ölçüde çekilmiş görünürken, iç siyasi rekabeti ve dışarıya yansımalarını Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü'nden Öğretim Görevlisi Bilgehan Alagöz ile konuştuk.
'İRAN'DA SOKAK EYLEMLERİNİN OLMASI ÇOK ŞAŞIRTICI DEĞİL'
Bilgehan Alagöz'a göre iç dinamikleri itibarıyla tipik bir Ortadoğu ülkesinden farklı olan İran'da sokak eylemleri düzenlenmesi hiç şaşırtıcı değil:
"İran'daki son dönemdeki gelişmeleri hem iç dinamikler hem de dışarıdan olan etkiler açısından iki farklı düzlemde ele almak gerekir. En başta şunu söyleyeyim; İran toplumu her daim hareketli olan ve zaman zaman sokak tepkilerine şahit olan bir toplum. Yani tipik bir Ortadoğu ülkesinden farklı olarak İran'da halkın tepkilerini sokak eylemleri şeklinde gösterdiklerini görüyoruz, gerek 1990'larda gerekse 2000'lerde olduğu gibi. Dolayısıyla İran'da bir sokak eyleminin olması çok da şaşırtıcı bir durum değil. Son dönemdeki gelişmelere de aslında böyle birkaç günlük değerlendirmelerden ziyade biraz arka planına giderek bakmak gerekiyor. İran iç dinamikleri çok etkili."
'RUHANİ KANADININ BASKIN ÇIKTIĞI DOĞRU DEĞİL'
"İran'da çok farklı siyasi, sosyolojik ve ekonomik klikler var ve bunlar arasında zaman zaman ittifaklar zaman zaman da ayrışmalar var. Dolayısıyla çok fazla indirgemeci bir yaklaşımla bakmaktan ziyade bu denklemde aktörler hangi pozisyonda, bunu iyi değerlendirmek gerekiyor. Ben iki yıl öncesine gitmek istiyorum. Parlamento seçimleriyle beraber olan Uzmanlar Konseyi seçimleri çok önemliydi. Niye önemliydi? Çünkü Uzmanlar Konseyi dini liderin kim olacağını tayin eden bir makam. Bunun üzerinde büyük bir çekişme oldu. Burada bizim 'reformcular' diyebileceğimiz ve onlarla şu anda ittifak halinde olan Ruhani kanadı bir hakimiyet kurmak istedi. Bu seçimlerin sonucunun da ben doğru analiz edilmediğini düşünüyorum. Çünkü o zaman bilerek ya da bilgi eksikliğinden dolayı ana akım medyada yani dünya basınında ezici bir şekilde Ruhani kanadının baskın olduğu dile getirildi ama ben bu fikre çok katılmıyorum. Evet, Tahran merkezi için bu geçerliydi, çok ezici bir çoğunlukla Ruhani'ye yakın olan kanatlar aldı. Ama bu da tartışılabilir çünkü belli bir onay mekanizmasından geçilerek zaten aday olunabiliyordu. Dolayısıyla aslında muhafazakârlar diyebileceğimiz kanatla örtüşen bir Ruhani temsiliyeti vardı. Ama taşraya baktığımızda biz hala muhafazakâr kesimin ağırlıklı olarak kazandığı gördük ve nitekim Uzmanlar Konseyinin başına da Ahmed Cenneti geldi. Bir etap geriye gidecek olursak eski Cumhurbaşkanı Rafsancani'nin cenazesini hatırlatmak isterim. Orada Ruhani taraftarlarının çok baskın bir şekilde ön plana çıktığını gördük. Dolayısıyla burada İran'da birtakım klikler arasındaki çekişmelerinin bir işaretini görüyoruz."
'SİSTEM HALKIN TEPKİLERİNE YOL VERDİ'
İran'daki siyasi sistemde yer edinmiş önemli klikler arasında geçen mücadeleye değinen Alagöz, eylemlerin olacağından İranlı yetkililerin haberdar olmama ihtimalinin bulunmadığını belirtip, bu eylemlere yol verilmesinin ardında Ruhani'ye mesaj verme amacı olduğunu söyledi:
'DIŞ YÖNLENDİRMELERİN OLDUĞU BÖLGELERLE DİĞER MERKEZLERİ AYIRMAK GEREKİYOR'
İran'daki istihbaratın güçlü olduğunu vurgu yapan Alagöz, dış yönlendirmenin olabileceği bölgeler olsa da İran'da sokak hareketliliğinin arkasında doğrudan bir yabancı gücün bulunmadığını düşünüyor:
'DEVRİM MUHAFIZLARININ GÜCÜNÜ GÖSTERME ÇABASI'
İran'daki olayları ve olaylarda atılan sloganları İran'daki sisteme en temel başkaldırıyı yapmış bir lider olarak nitelendirilebilecek Ahmedinejad'a indirgememek gerektiğini düşünen Alagöz, Devrim Muhafızları ordusunun bu tarz eylemlere ‘göz yumarak' Ruhani'ye mesaj vermeye çalıştığına dikkat çekti:
"Sosyal medyadan gelen şeylere çekinceli bakıyorum. Oradan gelen şeylerde manipülatif şeyler de olabiliyor. Ama birtakım veriler de var. Dini lideri hedef alan sloganları biraz önce bahsettiğim Ahmedinejad öncülüğünde olan muhalif hareketle de biraz ilintilendirmek gerekiyor. Çünkü ben Ahmedinejad'ın da aslında gerek bölgede gerek dünya kamuoyunda birçok noktada doğru analiz edilmediğini düşünüyorum. Ahmedinejad taşrada oldukça nüfuzlu bir siyasidir. Gücünü de zaten buralardan alıyordu. Aslında İran sisteminde, sisteme en temel başkaldırıyı da yapmış olan siyasi lider de diyebiliriz. Ulema karşıtı bir tavrı var. İslam Devriminin tarafında ama ulemanın bu denli sistemde etkin olmasına da karşı bir duruş sergiliyor ki bu İran siyasetindeki ilk örnek. Dolayısıyla da Ahmedinejad'a yakın kesimlerin bu tarz sloganlar atmasını çok yadırgamıyorum. Ama sadece Ahmedinejad'ın şahsına da bunu indirgememek gerekiyor. Burada Devrim Muhafızları ordusunun gücünü gösterme çabasının olduğunu görüyoruz. İran'da rejimi rahatsız edecek olan her eylem bu askeri gücü daha da ön plana çıkaracaktır. Dolayısıyla da burada bir güç konsolidasyonuna sebep olacaktır. Bu kesimler nükleer anlaşmadan ve Ruhani'nin Batı'ya yönelik açılım hamlelerinden de önemli derece rahatsızlar. Burada aslında kendi güçlerini konsolide etmek için bir süreliğine bu tarz eylemlere göz yummuşlardır. Yani ‘siz ülkeyi yönetemiyorsunuz, hatta rejimi tehdit eden kanallara yol açıyorsunuz. O yüzden biz biraz daha gücümüzü göstermeliyiz' şeklinde bir mesaj veriliyor.''
'TÜRKİYE, İRAN'DA BİR İSTİKRARSIZLIK OLMASINI İSTEMEZ'
"Türkiye'nin İran'daki olaylara yönelik tepkisinde ben çok da geç kalındığını düşünmüyorum. Bir de Türkiye şu an dış politikada çok önemli sorunlar yaşıyor. ABD ile İran sebebiyle de yaşadığımız sorunlar var. Belki o biraz o gözlemlenmeye çalışılmıştır. Eylemlerin ne boyutta olduğu analiz edilmeye çalışılmıştır. Çünkü bir yandan da beklenilmeyen eylem türüydü. Şu da var: Türkiye hiçbir zaman İran'da bir istikrarsızlık olmasını istemez. Buna da doğrudan ya da dolaylı bir destekte bulunmaz. Çünkü bilir ki bu durum bumerang etkisiyle kendisini de vuracaktır. Bölgede çok önemli bir sorunumuz var. Israrla Kürt devletleri oluşturulmaya çalışılıyor. Türkiye'nin en önemli müttefiki olan ABD, YPG'yi doğrudan silahlandırılıyor. Bunu sadece YPG olarak da düşünmemek lazım. Bu silahların bir kısmı İran PJAK'ına bir kısmı da PKK'ya kalacaktır. Bunun bilincinde olan iki ülkeden bahsediyoruz. Dolayısıyla ortak kaygısı olan iki ülkeden bahsediyoruz. O sebeple de ben bu tarz sistemleri zorlayacak sokak eylemleri karşısında Türkiye'nin devlet, resmi görüşünü sürdüreceğini tahmin ederek, doğrudan iç meselesinin parçası olmayı tercih etmeyeceğini düşünüyorum."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.