Türkiye'nin eski Washigton Büyükelçisi Faruk Loğoğlu ise Erdoğan'ın açıklamalarının, "Hakan Atilla davasının görülüş biçimine ilişkin siyasi bir değerlendirme" olduğunu dile getirerek "Bu sözlerin arkası gelecekse o anlaşma metinlerindeki hükümlere göre olması lazım. Bu yola gidileceğini sanmıyorum" ifadelerini kullandı.
'BÖYLE BİR ADALET ANLAYIŞI OLAMAZ'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Fransa'ya hareketinden önce düzenlediği basın toplantısında ABD'de görülen Hakan Atilla davasında Atilla'nın altı suçlamadan beşinden suçlu bulunmasına tepki gösterdi. "Eğer Amerika'nın adalet anlayışı buysa o zaman dünya yandı. Amerika, adalet anlayışın gözden geçirmeli, tahkim etmeli. Böyle bir adalet anlayışı olamaz, ondan sonra da dünyaya adalet dersi vermeye kalkmasınlar" diyen Erdoğan, "Benim ülkemde bize karşı bir darbe girişiminde bulunacaklar. Devlete karşı darbe girişiminde bulunanları sene 99, o günden bugüne kendilerine tahsis ettikleri, 400 dönümlük arazi içerisinde paşalar gibi yaşatacaklar, ülkemden çıkan yargı kararlarının hiçbirine saygı duymayacaklar. Kendilerine giden 85 kolinin üzerinde, şimdi herhalde 100 koliyi bulmuştur. Bütün bunların içerisinde olan, verilmiş kararlarla ilgili olarak da hiçbirini nazarı itibara almayacaklar. Kusura bakmayın. Böyle mi yaklaşıyorsunuz? Öyleyse aramızdaki ikili ilişkilerdeki uluslararası hukuk ve ikili hukuk anlaşmaları da ne yapıyor böylece? Hükmünü yitiriyor. Bundan sonraki süreç maalesef, üzülerek söylüyorum ki böyle işleyecektir" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Öyleyse aramızdaki ikili ilişkilerdeki uluslararası hukuk ve ikili hukuk anlaşmaları da ne yapıyor böylece? Hükmünü yitiriyor" sözleri, Türkiye'nin ABD ile ikili anlaşmalarını gözden geçirebileceği yorumlarına yol açarken uzmanlar bu açıklamaları Sputnik'e değerlendirdi.
'TBMM ONAYINA BAĞLI'
Uluslararası hukuk alanında çalışmaları bulunan İstinye Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, "Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu açıklaması son derece tarihi bir açıklama olup Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir döneme girildiğinin ifadesidir" ifadelerini kullandı.
Caşın, 1969 Viyana Sözleşmesi'ne göre devletlerin anlaşmaları askıya alma, geçersiz hale getirme ve anlaşmalardan çekilme hakkına sahip olduğunu, Türkiye Anayasası'na göre de uluslararası anlaşmaların askıya alınabilmesinin ya da sona erdirilmesinin TBMM onayına bağlı olduğunu vurguladı.
'TÜRKİYE, ABD'NİN PKK'YI SİLAHLANDIRMASINI BEKA SORUNU SAYIYOR'
'TRUMP TÜRKİYE'Yİ YALNIZ BIRAKTI'
"Türkiye ile ABD arasında Johnson Mektubu, 1 Mart tezkeresi, çuval olayı gibi sorunlar yaşanmışsa da bu sorunlar o dönemlerdeki hükümetler tarafından aşıldı. Fakat bugün gelinen noktada Trump Türkiye'yi yalnız bıraktı. Türkiye'nin en fazla şikayetçi olduğu konu, Türkiye sınırlarında yaklaşık 100 bin PKK'lının 4 bin tırla silahlandırıldığı CENTCOM'un askeri varlığı, Türkiye'yi son derece rahatsız ediyor. Bu kuvvetlerin kime karşı konuşlanacağı sorusuna ABD cevap veremiyor. Zira bu kuvvetlere silah verilmesine meşruiyet kaynağı olan DAEŞ terör örgütünün tasfiye edildiğini biliyoruz. Buna rağmen bu silahlar bir şekilde Türkiye'nin hassasiyetini anlıyoruz diyerek geçiştiriliyor ve bazı müttefiklerin de katılımıyla PKK terör örgütü PYD şemsiyesi altında Türkiye'ye karşı silahlanıyor ve ordu formatında Türkiye'ye karşı konuşlanıyor. Türkiye bunu bir beka sorunu sayıyor."
'TÜRKİYE'NİN ABD'DEN İKİ BEKLENTİSİ VAR'
Cumhurbaşkanı'nın açıklamasını "tarihi bir kırılma" olarak nitelendiren Caşın, "Bu, Türkiye'nin dış politikasında ve savunma politikasında çok ciddi bir çıkıştır ve Türkiye'nin tahammülünün bittiğinin göstergesidir" dedi. Caşın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunun sonu ne olur; ABD, Türkiye'ye karşı bir ambargo başlatır mı, Türk-Amerikan ilişkileri çöker mi, Türkiye başka bir örgüte girer mi, bunu zaman gösterecektir. Şu anda top Washington'a geçmiş durumda. Türkiye'nin iki beklentisi var: Fethullah Gülen hakkında derhal hukuki işlem başlatılması, ve Zarrab davasından ayrı olarak ABD'nin PKK'yı silahlandırmasının sona ermesini Türkiye bekliyor. Bunlar gerçekleşmediği takdirde iki ülke arasındaki anlaşmaların gözden geçirileceğini düşünüyorum. Elbette Türkiye'nin bundan birtakım ekonomik, siyasi ve askeri kayıpları olabilir. Fakat bir devletin bekası, halkının özgürlüğü ve barışı egemen bir devletin vazgeçilmez unsurudur. Burada bir terör örgütünün Türkiye'yi tehdit etmesi ve sivil vatandaşlarımızı öldürmesine potansiyel hazırlanmasına, sınırlarımızın dibinde 13 ABD Türkiye müsaade etmeyecektir. Bana göre Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu konuşması iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginliğini gösteriyor."
'BU AÇIKLAMA ABD'YE BİR İHTAR MAHİYETİNDE'
"Sayın Cumhurbaşkanı bu durumu Fransa'da da açacaktır. Kudüs meselesinde de görüldüğü gibi dünya çok kutupludur. Türkiye yine Batı içerisinde yer alacaktır, Batı'dan kopmuş değildir, Türkiye'nin ekseni kaymamıştır. Batı'ya bağlı taahhütlerini yerine getirmektedir. Fakat devletler arasındaki ilişkiler, mütekabiliyet ve karşılıklı saygıya dayalıdır. Türkiye'nin beklentilerine karşılık Türkiye'yi bu şekilde cezalandırma, sömürge memleketi gibi sürekli tehdit altında bulundurulmayı Türkiye kabul edemez. Burada bence, ABD'nin, ipler kopmadan Türkiye'nin bu açılımını görmesi gerekiyor. Türk kamuoyu da Cumhurbaşkanı'nın bu hassasiyetini paylaşıyor. 60 senelik Türk-Amerikan ittifakının ciddi bir imtihandan geçtiğini, bu açıklamanın bir ihtar mahiyetinde olduğunu düşünüyorum. Fakat bu ihtar Johnson mektubundan önemlidir. Kritik bir süreçten geçiyoruz. İki testi çarparsa biri çatlar, diğeri kırılır. Türkiye kırılsa bile gereğini yapacaktır. Tabii buna nihayetinde yüce Meclis karar verecektir. Türkiye açısından durum bu kadar ciddidir. NATO'nun geleceği açısından da önemlidir bu mesele, çünkü Türkiye'de konuşlandırılan Amerikan üslerinin kapatılmasına da yol açabilecek ciddi bir açıklama diye düşünüyorum."
'ULUSLARARASI HUKUKA GÖRE MÜMKÜN DEĞİL'
Türkiye'nin eski Washington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu da Sputnik'e yaptığı açıklamada "Çok taraflı veya ikili her anlaşmanın hangi koşullarda feshedileceği, ortadan kaldırılabileceği o anlaşmalarda yer alır. Dolayısıyla bu, Sayın Cumhurbaşkanı'nın bir niyet beyanıysa ve harekete geçirilecekse hangi anlaşmalardan bahsedildiğine bakmak gerekir ve o anlaşmalardaki hükümlere göre bunun yapılması lazım. Bir çırpıda ‘Ben istiyorum, bu anlaşma bitmiştir' demek uluslararası hukuk kurallarına göre mümkün değil" dedi.
'HERHALDE CUMHURBAŞKANI ‘BUNDAN SONRA HUKUKU BİR KENARA İTERİZ' DEMEK İSTEMEMİŞTİR'
'CUMHURBAŞKANI YUNANİSTAN'DA DA LOZAN AÇIKLAMASI YAPTI, ARKASI GELMEDİ'
Türkiye ile ABD arasındaki ikili anlaşmaların gözden geçirileceğini düşünmediğini ifade eden Loğoğlu, "ABD ile Suçluların iadesi anlaşması 1984'ten beri yürürlükte olan bir anlaşma. Uzun yıllar tarafların bu konudaki işini yapmış bir anlaşma diye görmek lazım. Hatırlarsanız Sayın Cumhurbaşkanı, Yunanistan'a gittiğinde Lozan Barış Anlaşması için de bir şey söylemişti, bunun arkası gelmedi. Bu sözlerin arkası gelecekse o anlaşma metinlerindeki hükümlere göre olması lazım. Bu yola gidileceğini sanmıyorum. İki taraf da kendisinin hukuk devleti olduğu iddiasında" dedi.
'AÇIKLAMAYI SİYASİ BİR MESAJ OLARAK GÖRMEK LAZIM'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasını siyasi bir mesaj olarak görmek gerektiğini ifade eden Loğoğlu, "Bu açıklamayı, davanın görülüş biçimine ilişkin bir siyasi değerlendirme olarak görmek lazım. Hakikaten ABD'deki davanın gidişatı konusunda da soru işareti doğuran birçok nokta oldu. Onun için siyasi tepkileri de bir noktada anlayışla karşılamak lazım" diye konuştu.