İran’da yaşananların dış politika ve bölgesel resimde oturduğu yerin gazeteci yazar Hüsnü Mahalli ile konuştuk.
‘İRAN’DAKİ OLAYLAR BEKLENİYORDU’
“Bu bölgede yaşayanlar olarak bizler ‘hafıza-i beşer nisyan ile malul’ yaşadığımız için her şeyi unutuyoruz tabii. Trump seçilir seçilmez, daha seçim kampanyası sırasında hem de sonrasında ‘benim hedefim İran’ dedi. Hemen yanı başında da bir İsrail hikayesi vardı. Netanyahu da aynı şeyleri söyledi. Hemen o arada Suudi Arabistan’da bir iktidar değişimi yaşandı. Kral duruyor ama iktidar oğluna devredildi ve bir sürü şey yaşandı. Prens Selman kendi yeğenlerini, kuzenlerini, amcasını, halalarını hepsini tutukladı ve böylelikle iktidarı İsrail ve ABD’nin hizmetine sunmak için gereken altyapıyı hazırladı. Dolayısıyla her şey belliydi. Suudi veliaht da bunu söyledi. ‘Benim hedefim İran, İran her şeye müdahale ediyor, Yemen’de Suriye’de şunu yapıyor’ gibi laflar söyledi. Dolayısıyla bugün yaşanan hikâye çok net bir şekilde bekleniyordu. Kaldı ki Suriye’deki süreç, Soçi süreci ile Türkiye, İran ve Rusya’nın yakınlaşması, Suudilerin Yemen’de çuvallaması gibi buna benzer dış faktörler İran’da yaşanan her şeyin aslında habercisiydi.”
‘TÜRKİYE-İRAN ‘DOSTLUĞUNUN’ YAŞANDIĞI BİR DÖNEMDE’
“Şii koridoru meselesi eskiden beri tartışılır. Son dönemde özellikle İran’ın Irak üzerinden, Suriye’de, Lübnan’da Hizbullah ile birlikte gelişen süreçle birlikte bu daha da tartışılır hale geldi. Peki İran’ın şu an Türkiye ile dostluğunu nereye koyacağız? Bölgenin en önemli Sünni ülkesi Türkiye. Türkiye’de mi Şii oldu? Türkiye’de mi o Şii koridorunun içine yerleşti? Dolayısıyla buradan hareketle ben bu tartışmaları hiçbir zaman ciddiye almıyorum. Tıpkı Kürt koridoru meselesinde olduğu gibi. Birdenbire Mesut Barzani ortadan kayboldu. Burası Ortadoğu. Bu coğrafyaya ve tarihine bakarsak bu tür kavramların sürpriz gelişmelerle bölgedeki bütün dengeleri nasıl allak bullak ettiğini herkes net olarak görebilir. Dolayısıyla İran’a yönelik bu tezgâhın hiçbir şekilde başarı bile elde edemeyeceği neden biliriz? Çünkü bu 2009’da denendi zaten. 2009’da da aynı şey yaşandı. İran sistemi kolay kolay çökecek bir sistem değil. O sistemi takip edenler orada Devrim Muhafızlarıyla, Besiçlerle, istihbarat örgütleriyle ve toplumsal örgütlenmeleriyle birlikte iktidarın nasıl güçlü olduğunu net olarak bilir. Ancak ‘o’ olmadı. Türkiye-İran ‘dostluğu’nun yaşandığı bir dönemde yaşandı olaylar. Türkiye, İran’a düşman olsaydı İran zorlanabilirdi. Çünkü Türkiye-İran sınırı boyunca hem Kürtler hem Azeriler yaşıyor. Yani Türkiye taraf olsaydı bu hikâyede biraz farklı bir olay yaşanabilirdi diye düşünüyorum.”
‘TÜRKİYE GECİKMELİ TAVIR KOYDU'
“İranlıların Türkiye’nin tavrı hakkında ne düşündüğü bilmiyoruz. Ama dışarıdan bakan birisi olarak Türkiye’nin İran olaylarına karşı tepkisini biraz gecikmeli geldiğini düşünüyorum. Eğer bize yansıtılan bilgiler doğruysa 15 Temmuz darbe girişiminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ilk arayanın İranlı yetkililer olduğunu söyleniyordu. Ama Türkiye’nin İran’daki kargaşaya tepkisi üç-dört gün sonra geldi. Bu anlamda biraz belki ABD yönetiminin tavrını mı kolladılar ya da Rusya’nın tepkisini mi kolladılar sorusu akıllara geliyor. Bunu bilmiyoruz. Ya da biliyoruz diyebiliriz ama şimdiden bazı şeyleri konuşamıyoruz. Türkiye’nin İran’daki olaylara karşı tavrı aynı zamanda da Türkiye’nin şu andaki Suriye’deki pozisyonunun bir anlamda artı ya da eksileriyle devamını da yansıtmak zorunda kaldı. Türkiye şu anda Suriye’deki ÖSO ve ona benzer gruplarla ilişkisi, İdlib’deki El Nusra meselesi, Suriye Devlet Başkanı Esad’a, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerdeki ağır lafları gibi gelişmeleri Ankara büyük ihtimalle hesapladı ve İran gelişmelerine karşı tavrını gecikmeli olarak yansıttı diye düşünüyorum.”
‘ABD, İSRAİL VE SUUDİLER YANLIŞ HESAP YAPTI’
“Son olaylarda Kürtlerin —global ve genel çapıyla söylüyorum- Azerilerin hatta Arapların bile kullanıldığına dair çok büyük bir izlenim almadım. ABD, CİA, MOSSAD ya da Suudiler —adına ne dersek diyelim- çok ‘aptalca’ birtakım şeyler yapmaya kalkıştılar. Üç-beş tane adam satın aldılar onları sokaklara döktüler. Provokasyonla ekonomik durumu kötü olanlar, herhangi bir nedenle sistemden rahatsız olanlar da sokağa indi. Bu normaldir. Londra’ya da gidin, 50 tane adamı sokağa dökün arkasından bir bakarsanız 5 bin kişi olur. Bu tür yanlış bir hesapla olayların yaşandığını düşünüyorum. Diğer yandan insanlar belli bir hedef üzerinde değillerdi. Suriye’de belli bir hedef vardı. Onlara ‘Esad alevidir, katildir, şudur, budur’ denildi. İran’da bir şey diyemediler vatandaşa. Onlara söylenen tek bir şey vardı o da: ‘Paramız pulumuz çarçur ediliyor. Yemen’e, Suriye’ye, Hizbullah’a gidiyor. Buralardan bize ne’? Aslında bu denenmiş bir şey. Libya’da yaşandı bu olay. Kaddafi’ye de aynı şey yapıldı. Ayaklanma sürecinde oradakilere de aynı şey söylendi. Yani ‘biz zengin bir ülkeyiz. Bize ne Afrika’dan, nüfusumuz üç-beş milyon, bu parayla biz köşeyi döneriz’ denildi ve insanlar sokağa döküldü. Çünkü gerçekçilik vardı orada. Burada öyle bir şey yok.”
‘AKP İKTİDARI SOÇİ SÜRECİNİ DEVAM ETTİRİRSE BÖLGEDE HER ŞEY ÇÖZÜLÜR’
“Belucistan gibi bölgelerde Suudi Arabistan’ın cihatçı unsurları harekete geçirme gibi bir potansiyeli yok. Ama şunu biliyoruz. Geçtiğimiz gün Hizbullah lideri Nasrallah’ın bir konuşması vardı. İlginç şeyler söyledi. Biz normalde IŞİD’i çok daha önce yenerdik fakat arkasında ABD-İsrail bölgedeki bildiğimiz ülkeler vardı şeklinde ifadeler kullandı ve ardından ‘biz IŞİD’i yendik, bunlar kim?’ diye konuştu. Bu da ilginç bir cümleydi. Çok enteresan şeyler yaşanıyor ve yaşanacak diye düşünüyorum. Bu bölge rahat görmeyecektir. Bu konuda çok karamsar olduğum eleştirileri geliyor ama durum bu. Ben maalesef bir tek şartla bundan sonraki sürecin tümünün yani İran’ın da Suriye’nin de Yemen’in de Kudüs’ün de her şeyin geleceğini AKP iktidarı belirleyecektir diye düşünüyorum. AKP iktidarı eğer İran, Rusya ve Suriye ile Soçi sürecini devam etmeye kararlı gözükürse ve devam ederse bence her şey çözülür. Suriye, Lübnan meselesi çözülür. Bunun tersini yapmaya kalkarsa, şu süreçteki konumundan vazgeçerse ve tekrar ABD ile büyük flörtüne dönerse bu coğrafyanın yaşayacağı karanlıklar gerçekten sevimsiz olur.”
‘KADERİN CİLVESİ OLARAK YANDAŞ MEDYA BİLE ‘İRAN DÜŞMEMELİ’ DİYOR’
“Şu anki durum kaderin bir cilvesidir. İran’daki bu olaylar üç yıl önce olsaydı yani Türkiye’nin çok ağır bir şekilde Suriye’de var olduğu dönemde olsaydı burada bayram edilecekti. İran ile ilgili birçok şey söyleniyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan tutun diğer yetkililere kadar herkes söylüyordu. Ama bakın her şey değişti. Bugün artık İran, Türkiye’ye göre ‘Şiidir, Acemdir’ değil. Herkes korkuyor. İran dağılırsa ‘hapı yutarız bizde gideriz’ endişesi var. AKP’ye oy veren en bağnaz Sünni kesimlerde bile o aynı şeyi görüyorum. O kesimleri geçtik medyada, yandaş medyada bile görüyoruz. Herkes ‘aman İran düşmemeli, İran’a destek verelim’ diyor Ne oldu? Dünyanın sonu mu geldi? Böyle bir şey yaşıyoruz. Burası Ortadoğu, burada her saniye her dakika her şey değişiyor. Her şey allak bullak olabilir. En ufak bir hata her şeyi değiştirebiliyor. Yani Türkiye 2011’de Suriye’de muhalefetten yana olmasaydı belki bugün hiçbir şey yaşanmayacaktı. Orada Türkiye Esad ile muhalefet arasında İran, Rusya, Mısır ve diğer ülkelere ‘gelin oturalım bunu çözelim’ deseydi belki de bunları şimdi konuşmuyor olacaktık. Ama bir hata nelere mal oldu. Altı yıla mal oldu.”