'İRAN SÜREKLİ KİTLESEL GÖSTERİLERE SAHNE OLABİLEN BİR ÜLKE'
Ali Örnek, İran toplumun dinamik yapısına dikkat çekerken, ülkenin sürekli kitlesel gösterilere zaten sahne olduğuna vurgu yaptı. Son yaşanan protestoların 2009'da cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasından farklı temelleri olduğunu belirten Örnek, şu tespitlerde bulundu:
RUHANİ DÖNEMİNDE ARTAN KAMU HARCAMALARINDA KISINTI VE 2018 BÜTÇESİ…
"Hasan Ruhani, cumhurbaşkanı olmadan önce İran'ın nükleer müzakerelerini yürüten isimdi. Göreve gelmesi bu soruna çözüm bulması içindi. İran'ın nükleer mutabakata ulaşmasını sağlayacak ve tekrar küresel kapitalist sisteme ekleyebilecek en önemli isim olarak görülüyordu. Biraz da bu barutla geldi. Çünkü önceki dönemde ABD ve diğer uluslararası yaptırımlar yüzünden İran ekonomisi çöküş yaşıyordu. Ruhani'nin 2010'da yazdığı İran'ın ekonomisi ve ulusal güvenliğiyle ilgili bir kitabı var. Burada görüşlerini çok açık dile getiriyor. Ruhani bu kitapta açıkça ‘İran ekonomisi kötü çünkü İran'daki emek yasaları, emeği koruyan yasalar çok katı, asgari ücret gereksiz ve bu emek yasaları, işten çıkarma yasalarının hafifletilmesi lazım İran ancak böyle ekonomik olarak çıkış yaşayabilir' diyordu. Aynı zamanda uluslararası sorunlara bakışı da bu piyasacı mantığından etkilenmişti. Ruhani bu konuda da ‘biz nükleer sorunu çözdükten sonra İran küresel sisteme eklenir ve eklendikten sonra ABD ile yaşadığı sorunları zamanla aşar' diyordu. Bu durumunda İran ekonomisini geliştirip daha güvenli ve istikrarlı bir ülke olmasına yol açacağından bahsediyordu. Bu anlamda İran'da kamu harcamalarını kısılması fikriyatı aslında çok basit bir IMF mantığıdır. IMF bunu Stand By anlaşmalarıyla birçok ülkeye dayattı. Bu mantıkla kamu harcamalarını düşürelim. Bu mantığa göre kamu harcaması demek, para arzı demek ve para arzı varsa enflasyon vardır gibi çok basit ve birçok örnekte yanlışlanmış bir neo-liberal bir amentü vardır. Bu anlamda Ruhani'nin uygulamaları bu şekilde oldu. Mesela 4.4 milyon yoksula konut sağlayan bir projeyi durdurdu. Sağlık hariç bütün kamu harcamalarında kısıntıya gitti ve aslında bu son eylemleri tetikleyen gerekçelerden birisi de 2018 bütçesiydi. Bu bütçe ülkede resmi rakamlara göre 10.5 düzeyinde olan enflasyonu yüzde 6 arttırdı. Yani reel olarak kesintiye gidilmiş oldu bütçeden. Aynı zamanda ilave vergiler getirdi. Bu tip ekonomik kavgalar başka bazı şeylerle birleşerek yeni toplumsal kalkışmanın temelini oluşturdu."
'KOOPERATİFLERDEN PARALARINI ALAMAYAN YOKSULLAR TEPKİSİNİ DEVLETE YÖNELTTİ'
"Bu kalkışmanın temelinde özel olarak ise: İran'da 1990'larda başlayan neo-liberalleşme süreciyle başlayan kooperatifler meselesi vardı. Hükümete yakın, devlete yakın isimler kooperatifler kuruyorlar. Bu kooperatiflere İranlı emekçiler, çalışanlar birikimleri yatırıyorlar faiz karşılığında ve bu para kamu işlerinin finansmanında kullanılıyor. Dolayısıyla bu tip işlerde bu tip kurumları döndürmeniz için devlete çok yakın çalışmanız ve devlette bazı adamları satın almanız gerekir. Bu kurumlar çok yaygınlaşmıştı ve 2013'le birlikte bunlar teker teker batmaya başladılar. Çünkü İran'da yatırım yapacak ve proje geliştirecek para yoktu. Dolayısıyla bunlar batmaya başladı. Ama sorun şu: Bun kurumlar hiçbir zaman denetime tabii değildi. 2007'de bir yasa çıkardılar bunları denetime tabii tutmak için ama işlemedi. Çünkü kooperatiflerin başındaki isimler siyasi etkileri olan isimlerdi. Dolayısıyla bunun üzerine hiç gidilmedi. Buraya para yatıran kişiler de paralarını kaybedince ‘2007'de siz bunları denetleyeceğiz dediniz ama denetlemediniz, dolayısıyla sorumluluk size ait' dediler. Aslında çok haklı bir bakış açısıydı. Halk ‘biz paramızı devletten istiyoruz' dedi. Ama İran devleti de diyor ki: ‘ABD'nin tek taraflı yaptırımları devam ediyor, bizde para yok'. Aslında baştaki hikâyede öyle başlıyor. 28 Aralık'ta Meşhed'de patlak verdi deniyor ama aslında bir yıldır insanlar seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. 28 Aralık'taki hikâyede bir anda başka kesimler de gelip eylemlere katılmaya başladılar. İran ekonomisinin kötüye gidişiyle yoksullaşmaya başlayan insanlar katıldı. Dolayısıyla yeni protesto gösterisi Tahran'ı daha dışarıda bırakıyor ama İran'ın daha alt gelir grubuna sahip, daha yoksul insanlarını içeriyor."
'GÖSTERİLER ILIMLI-MUHAFAZAKAR BOYUTUNU AŞTI'
"Muhafazakâr-ılımlı kamplaşmasından bakarak çok büyük bir komplo aramaya gerek yok. Zaten sokağa çıkan insanlar bankaya paralarını kaptıran insanlar bu kooperatiflerin sahipleri genelde devletle temas halinde insanlardı ve bunlar çoğunlukla muhafazakârlardandı. Dolayısıyla bu insanlara para kaptıran toplumsal tabakayı da buradan tahmin edebiliriz. Ama Ruhani, onun cephesin ve medyadan bu işin Ruhani'nin cumhurbaşkanlığı seçimindeki rakibi olan muhafazakâr siyasetçi İbrahim Reisi tarafından kışkırtıldığı iddia edildi. İkinci gün ‘Ruhani'ye ölüm' sloganları atılmıştı. Onları Ahmedinejad'ın taraftarlarının attırdığı iddia edildi. Özel olarak söylenen şu: İran'ın dini lideri Hamaney'in yaşı çok ileride ve bu meselenin biraz Ruhani'nin Hamaney'in halefi olma çabasına karşı muhafazakarların refleksi olarak örgütlendiği söyleniyor. Ama artık gösteriler bu boyutu aşmış durumda. Ülkenin dört bir yanına yayılmış, çok farklı gruplar çıkmış. Yani muhafazakarlarla ılımlıların perde arkasında tepişmesine indirgenemeyecek kadar geniş bir eylemlilik var. Bu açıdan da İran'da gerçekten bu ekonomi politikalarından yoksullaşmış, mağdur olmuş bir kesim olduğu ve bu kesimi herhangi bir kıvılcımın bile bir anda toplumsal bir hareketi tetiklemesi gerçeği çok önemli bir şey. Bu yüzden bu protesto dalgası sönümlenecek gibi gözüküyor ama yakın zamanda İran yeniden kitlesel hareketliliklere çok açık."
‘YOKTAN DİNAMİK VAR EDİLEMEZ AMA…'
"Her şey emperyalizmin oyunu mu değil mi meselesi önemli. Çünkü bölgemizde emperyalistlerin parmağının olmadığı, karıştırmaya çalışmadıkları herhangi bir toplumsal dinamik olacağını açıkçası düşünmüyorum. Bu onların bu eylemleri başlatması anlamına gelmiyor ama bunu bir şekilde kendi araçlarıyla yönlendirebilirler. Her şey mutlaka emperyalizmin meselesi mi diye soranlar aslında emperyalizmin rolünün abartılmasına bir tepki vermiş olmuyorlar. Emperyalizmin rolünün vurgulanmasına bir tepki vermiş oluyorlar. Böyle bir toplam oluştu. Bu toplam sürekli emperyalizmin rolünü inkâr eden ya da görmezden gelen bir çizgi ısrarı içerisinde. 2011 Suriye meselesinde de ÖSO'yu silahlandırıyorlar bu işi kanlı bir boyuta taşıyorlar dediğimizde, ‘toplumsal olarak Esad'a bir tepki var bunu görmeyelim mi' deniliyordu. Şimdi 2011'den geldik 2018'e. Yedi yıl sonra Suriye'de halk isyanı mı görüyorsunuz yoksa bir müdahale mi görüyorsunuz? Libya'da Kaddafi'yi deviren süreç de böyle. Tabii ki toplumsal huzursuzluk var, tabii ki kimse yoktan dinamik var edemez ama belli bir yerden sonra bazı merkezler inisiyatifi ele geçirebilirler. İran'a baktığınızda İran'da da gayet haklı gerekçeler söz konusuydu. İran yönetimi de aynı şeyi söyledi, Ruhani de aynı şeyi söyledi. Kimse yoktan bir dinamik yaratamaz ama son 10 yılda bölgemizde yaşanılanlara bakalım. Bazı toplumsal hareketlerin nereden nereye getirildiği ortada. Silah karıştırılması olsun, işte basit bir huzursuzluğun bir rejim değişikliği senaryosuna çekilmesi olsun birçok noktada müdahale edebildiler. Bu iş için istihbarat servisleri var. Bu gibi kurumlar boşuna finanse edilmiyorlar. Şimdi İran'daki mesele şu: Bir toplumsal huzursuzluk var ve bu meşru gerekçelere dayanıyor. İranlı yoksullar sokağa çıkıyor bu açından baktığımızda İran için bir şekilde bir ilerleme olanağı da sağlanıyor. Ama bunlar bir andan sonra müdahaleye de açık hale gelmiş oluyor. Trump son günlerde her gün bir İran tweeti atıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu facebooktan yayın yaptı ve ‘rejim değiştirirseniz sizinle dost oluruz' dedi. Bu çağrıların ne kadar etkili olacağını tartışabiliriz. Ben çok etkili olacaklarını sanmıyorum. İran anti-emperyalist damar da taşıyan bir toplum. Bu sadece molla rejimin karakteristiği değil, İran halkının karakteristiği aslında. Ama şu da var: Bazen provokasyonlarla bazı şeyler tetiklenebilir. Mesela İran'da yaşanan şiddet olayları. Bazı eylemlerde polis öldü, bazı eylemlerde göstericiler öldü. İran yönetimi diyor ki ‘bunlar dışarıdan, hiçbir polise ateş etme emri vermedik'. Bu yalan da olabilir, doğru da olabilir, bunu zaman gösterecek. Fakat benim demek istediğim: bunu yapanlar gerçekten İran'a dair planları olan merkezlerin provokatörleri de olabilir. Suriye'de biz bunu yaşadık. 2011 Haziran'ında Cisr el Şuğur'da 120 tane Suriyeli asker ve polisi kim öldürdü ve eylemleri geri dönüşsüz bir silahlanmaya itti? Türkiye'den sızan Hüseyin Harmuş liderliğindeki bir grup yaptı bunu ve bir anda bütün işin seyri değişti. Tam 2013'te yeniden masaya oturulacakken Humus'ta yine bir katliam oldu."
‘SİLAHI DEVREYE SOKACAK ÖRGÜTLER VAR'
"İran'da da bu ok yaydan çıkma durumunun araçları var. 2007 ile 2012 arasında İsrail istihbaratı beş tane İranlı nükleer bilim adamını öldürdü. Halkın Mücahitleri örgütünü kullandı. Bunu ABD'li yetkililer açıkça söyledi. Dediler ki bunları öldürenler Halkın Mücahitlerinden, onları da İsrail eğitip, yönlendirdi dediler. Obama'nın da haberi vardı ama müdahale etmediler dediler. Stuxnet virüsü yani 2013'te İran'ın Natanz nükleer tesisini durma noktasına getiren virüs İsrail-ABD yapımıydı ve Halkın Mücahitleri örgütü militanı tarafından bulaştırıldı oraya. Aynı zamanda sadece bunlar değil. Güney İran'daki Arapların olduğu Ahvaz bölgesinde Suudi Arabistan'ın finanse ettiğini gizlemediği (Suudi basınına bakarak bunu söylüyoruz) örgütler var. Bunlardan bazıları El-Kaide bağlantılı ve Pakistan üzerinden İran'a sızabiliyorlar. PKK bağlantılı PJAK var, Barzani yanlısı İran KDP'si var. İran KDP'si zaten son döneminde İran güvenlik güçleri ile sıklıkla çatışma içerisine giriyordu. Suriye'nin kuzeyinde YPG ve PYD, Suudi Arabistan'a ‘biz İran karşıtı kurmak istediğiniz eksenin parçası olabiliriz' diyor. Şu an PJAK harıl harıl eylemlere çağrı yapıyor. Bunlar silahlı mücadele temeli üzerinden kurulmuş örgütler. Ama burada da mesele şu: Silah işin içine girdiği anda asıl hikâye silikleşiyor. Gerçekten mağdur ve gerçekten bu sisteme tepkili olan insanlar mecburen eve dönmek zorunda kalacaklar ve bu mesele bir güvenlik meselesine kadar düşmüş olacaktır. Suriye'de olan şey bu. Suriye'de de 2011'de toplumsal gösteriler vardı. İhvancılar silahla ortaya çıktıklarında herkes evine döndü ve mesele bir şekilde Suriye devletiyle radikal İslamcı gruplar arasına kadar düştü.'
‘BİZE BATI MEDYASINDAN NE GÖSTERİLİYORSA ONA HASSASIZ'
"Diğer bir boyut ise şu: Bizim maalesef son zamanlarda en çok gözlediğimiz şeylerden birisi, Batı basını neye hassassa ülkemizdeki muhalif kesimler veya bölgemizdeki muhalif diyebileceğiz insanlar ona hassaslaşıyorlar. Şimdi Donbass'da üç yıldır iç savaş var. Ukrayna yönetimi her gün Donbass'ı bombalıyor. Libya'da geçenlerde bombardımanda 400 kişi öldü, köle pazarları var. Kimse çıkıp da ‘kahrolsun Ukrayna rejimi' demiyor. Yani biraz da neye hassas olduğumuz meselesini de tartışmak gerekiyor. Yani bize ne gösteriliyorsa ona hassasız açıkçası. Görmek istediğimiz gibi görüyoruz. İran'daki aslında sokaklardaki eylemci kadınlar daha çok muhafazakâr kesimden. Bu eylemlerden başka bir eylemdeki kadının başörtüsünü sallaması bu eylemlerin kapağı yapıldı. Ama bu uygunsuz. Çünkü ikisi farklı. Şimdi yaşadığımız şey 2009 değil. O görüntü 2009'un görüntüsü ama 2018'in görüntüsü değil. Dolayısıyla İran'ı okurken bu kadar basit ve sadece bize gösterilen şeyleri görerek hareket edersek yanı başımızdaki komşumuzu okuyamayız."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.