Suriye’de siyasi geçiş sürecinin konuşulduğu yeni dönemde Ulusal Diyalog Kongresi’nin toplanma hazırlıkları yapılırken, terörizmin en şiddetli yüzünü yaşayan Halep şehri sakinleri, cihatçı gruplardan kurtulmanın birinci yıldönümünü kutluyor. Halep çatışmaların dönüm noktası olurken, başkent Şam ve Humus’ta tüm etkin ve mezhep gruplarından insanların kaynaşmaları dikkat çekiyor.
Halep’in kurtuluşunun birinci yıldönümünde büyük yıkıma yol açan savaştan sonra gelinen durumu, savaşı uzun yıllar Suriye içinde yaşayıp değerlendirmiş Duvar internet sitesi yazarı ve TELE1 TV yorumcusu gazeteci Musa Özuğurlu ile konuştuk:
Musa Özuğurlu’ya göre, Halep’in birçok kesimin bir arada yaşadığı bir şehir olarak Suriye’nin özeti. Halep şehrinin cihatçı örgütlerden kurtarılmasından sonra ilk kez yapılan Noel ve yeni yıl kutlamalarının savaşın bittiği ve iç barışı sürecinin başladığı mesajı taşıdığını belirten Özuğurlu şu değerlendirmede bulundu:
“Halep’in yapısına baktığımız zaman Halep’te birçok kesimin bir arada yaşadığını görürüz. Bu anlamda Halep kadim bir şehir olarak da aynı zamanda kültürlerin gerçekten iç içe, kucaklaşarak yaşadığı bir yerdi. Fakat daha sonra tabii bu savaş süreci içerisinde cihatçıların eline geçtikten sonra o bölgedeki birçok insan başka yerlere göçmek zorunda kaldı. Üstelik hayatları yerle bir olarak göçmek zorunda kaldılar. Bu nedenle Halep’in kurtarılmış olması bütün Suriye için —çünkü Suriye birçok kesimi bir arada barındırıyor olması açısından küçük bir Ortadoğu olarak görülebilir- önemliydi. Halep’te bu şekliyle Suriye’nin özeti sayılabilir. İşte bu yüzden bütün bu kesimler için çok önemliydi. Halep’in kurtarılması sadece askeri ya da siyasi yönden bir dönüm noktası değildi aynı zamanda toplum yaşamı açısından da bir dönüm noktasıydı. Çünkü bu savaş ister istemez sonuçları itibariyle toplumu da büyük tahribata uğratmıştı. Halep’in kurtarılmış olmasından sonra da ilk yılbaşı kutlamaları —rahat bir anlamda yapılan- yapılıyor. Bu anlamda da bütün Suriye’ye aslında iç barışın tekrar sağlanması, tüm kesimlerin bir araya getirilmesi ve diyalog süreciyle ilgili olarak da bir yandan mesaj gönderilmiş oldu. Hem de gerçekten de artık insanlar Suriye’de bu savaştan bıktılar ve çok büyük yaralar aldıkları için de faturası ne olursa olsun ya da her ne şekilde olursa olsun bundan kurtulmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bu kutlamalar Halep açısından da Suriye açısından da gerçekten de bu savaşın sona erdiğinin tam olarak bir ilanı sayılabilir. Toplumun da bunu benimsediği anlamına geliyor.”
‘SURİYE KULLANILMAYA ÇALIŞILAN MEZHEPÇİLİK HİÇBİR ZAMAN TUTMADI’
Türkiye de dâhil Batı medyasında ortaya sürülen tezlerin aksine Suriye toplumunda farklı dinlere mensup insanların birbirlerinin ibadet yerlerine gidecek kadar ilişkilerde ‘naif’ olduklarını, birbirlerini dinleri üzerinden düşünmediklerini belirten Özuğurlu’ya göre Suriye savaşıyla birlikte kullanılmaya çalışılan mezhepçilik enstrümanı Suriye toplumunun sadece çok küçük bir kısmını etkileyebildi:
‘GEÇMİŞ DENEYİMLERİ HALKI KÖKTENCİ ÖRGÜTLERDEN UZAK TUTTU’
“Suriye toplumu geçmişteki bazı deneyimleriyle birlikte bazı şeyleri kesin olarak gözlemlemiş oldu. Mesela aslında Müslüman Kardeşlerin Mısır merkezinin yanlı davranmadığı söylenir. Fakat Müslüman Kardeşlerin ilk silahlı kolu Suriye’de kurulmuştur.’ Muhammed’in Ordusu’ydu ismi ve 1960larda kurulmuştu. Bu örgütler 1970lerin sonuna doğru da toplumu tahrip edecek eylemler yaptılar. Özellikle bilim adamlarını, düşünürleri, şairleri, din adamlarını hedef aldılar ve hatta bombalı eylemlerle katliamlar yaptılar. Bunu Suriye halkı unutmuş değil. Mesela Şam’da yüzyıllardır yaşayan kadim aileler vardır. Bunlar geleneksel yaşayan Müslüman insanlardır. Fakat bu olaylar başladığı anda bu işin içerisine Müslüman Kardeşler gibi örgütlerin olduğunu gördükleri anda bu gösterilere katılmadılar. Hiçbir şekilde mesela Şam kırsalında yaşanan gösterileri onaylamadılar ve kendi içlerinde hemen kapanıp bu gösterilerden kendilerini uzak tuttular. Diğer yerlerde de aslında bu geçerli. Zamanında işte Halep’te de Müslüman Kardeşler sürecinde aynı şekilde bir takım olaylar yaşandı. Diğer yandan Cisr el Siğur aynı şekilde bir şeye sahne olmuştu. Ama şu da var: Cisr el Siğur’da yaşanan olayda oranın içerisinden insanların sayısı çok azdı. Dolayısıyla toplum aslında böyle bir şeyi zaten tepkiyle karşılamıştı. Geçmiş deneyimlerinden faydalandığı için de buna uzak durdu. Şunu da eklemek lazım: Suriye’nin kültürel hayatında tarihin büyük önemi var. Yani Asurilerden, Süryanilerden, Müslümanlardan, Hristiyanlardan bu yana yapılan bütün fetihler ya da o bölgede yaşayan ya da hâkim olan bütün kültürler Suriye halkına bir şeyler bırakmış. Bu nedenle edebiyatları çok güçlüdür, dinsel edebiyatları, taşlamaları, aşk şiirleri de çok güçlüdür. Toplum yaşam coşkusunu alabilmiş tarih içerisinde, böyle bir şeyi benimseyebilmiş. Okuma oranı da yüksek olduğu için de zaten bu tür İslamcı akımlara, toplumu düzenleyeceği iddiasıyla ortaya çıkan köktenci örgütlere hiçbir zaman prim vermediler.”
‘SURİYE, KÜRTLERLE DİYALOG ZEMİNİ OLUŞTURULMASINA AÇIK’
Suriye yönetiminin Kürtlerle de diyalog zeminine açık olduğunu belirten Özuğurlu, bunun için tek şartın ABD ile olan ilişkilerin kesilmesi olduğunu söyledi:
‘İTİRAZLAR AÇISINDAN ORTA YOL BULUNABİLİR’
Özuğurlu, Suriye’de Ulusal Diyalog Kongresi ile hızlanan siyasi süreçte Kürtlerle ilgili itirazlarda bu konuyu varlık sorunu gören Türkiye dışındaki itirazlarda orta yolun bulunabileceğini düşünüyor:
‘SURİYE ZATEN TÜRKİYE’Yİ İŞGAL GÜCÜ OLARAK GÖRÜYOR’
“Aslında kendi içinde halletmeye daha meyilli ama şu da var, herhangi bir şekilde burada belirleyici olan Türkiye’nin tavrı. Çünkü Şam'ın ortaya koyduğu tavır belli, Türkiye’nin kendi çizdiği çerçeveye girmesini ya da yanaşmasını bekliyor ama bu sonsuza dek sürecek değil elbette. Fakat şöyle bir şey var, Türklerin herhangi bir şekilde buna ikna olmadığı düşünülürse ve görülürse Suriye yine de kendisi tam olarak harekete geçmez ama zaten karşısında bir Türkiye olduğu için Türkiye'nin harekete geçmesini bekler. Bu durumda da bir taraftan 'Türkiye bizim topraklarımızdan çıksın' açıklaması yapabilirler ama diğer yandan da şöyle bir şey var, ortada bir varlık savaşı söz konusu, bir ülkenin bütünlüğünün korunması söz konusu, devlet mantığı açısından baktığımız zaman da buna karşı olan kim olursa olsun, herhangi bir "düşmanla" karşılaştığında bu devlet sesini çıkartmaz, yani böyle bir mantıkla yaklaşıyorlar meseleye. Ama şu da var, hiçbir sorun çıkmadan aslında kendi içlerinde Türkiye'nin müdahil olmayacağı bir şekilde ya da herhangi bir ülkenin müdahil olmayacağı şekilde elbette bunu çözmek istiyorlar ve zaten yapılan çabalar ve birtakım açıklamalar —zaman zaman birbiriyle çeliştiği düşünülse de- bu yöne doğru süreci götürecek gibi görünüyor. Dolayısıyla Bogdanov'un açıklaması da şu açıdan çok önemli; Suriye zaten Türkiye'yi orada bir işgal gücü olarak görüyor.”
‘SURİYE VE TÜRKİYE’NİN KÜRTLERE YAKLAŞIMLARI FARKLI'
Özuğurlu, Suriye ile Türkiye’nin Kürtler konusunda farklı yaklaşımları olduğunu dile getirip, Türkiye’nin Suriye’deki varlığına yönelik yaklaşımın süreceğini belirtti:
Musa Özuğurlu son olarak Bogdanov’un ‘Türkiye, Suriye’de sonsuza kadar kalamaz’ yorumlarının ABD’ye de bir sinyal olduğu yorumunu yaptı:
“Gerçekten de bunu öyle düşünüyorlar zaten Rusya'nın bu açıklaması da şunu gösteriyor, yani Türkiye orada sonsuza dek kalamaz aynı zamanda bunun ABD'ye yönelik de bir sinyal olduğunu dikkate almamız lazım. Çünkü ABD için de aynı paralelde bir açıklama yapıldı Rusya tarafından. Yani ABD'nin orada bulunuyor olması birtakım operasyonları zorlaştırıyor açıklaması yapıldı. Dolayısıyla bir taraftan Türkiye oradaysa ben de orada olabilirim argümanını sürdürebilir ABD. Ama Türkiye'nin çıkması veya çıkarılması halinde ABD orada tek başına kalacak, bu nedenle bu açıklamaları iki taraflı görmek lazım. Sonuç itibariyle Suriye çok uzun bir süreliğine Türkiye'yi orada kabul etmeyecektir gibi görülüyor.”