Trump'ın Kudüs kararı nedeniyle oluşan yeni atmosferde Türkiye ile Körfez'deki Arap ülkeleri arasındaki gerilimin sebepleri ve yankılarını eski AKP milletvekili ve bölgeyi yakın takip eden araştırmacı yazar Süleyman Gündüz ile konuştuk:
‘KUDÜS'ÜN KAYBI İSLAM DÜNYASINDA BİR TRAVMA ORTAYA ÇIKARMIŞTI'
"1914'ten itibaren bu geldiğimiz güne kadar olan yıllar Birinci Dünya Savaşının ortaya çıkardığı sorunsalların yüzüncü yılları. Yani bu yıllar aynı zamanda 1914-18 Birinci Dünya Savaşı ve bu savaşta özellikle Arap-İslam dünyasının Türk-İslam dünyasından kopuşunun 100.yıllı. İlginçtir ki bu 100. yılda da ABD Başkanı Trump 6 Aralık 2017 tarihinde Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan daha önceki Kongre kararını onaylamış oldu. Dolayısıyla bir anlamda da hem Türkiye'deki Türklerin hem de Arapların Kudüs üzerinden oluşan yaralı bir bilinçleri var diyebiliriz. Çünkü Kudüs'ün kaybı özellikle İslam dünyasında bütün taraflarca ve etnik yapılarca önemli bir travma ortaya çıkardı. Zaten ABD'nin mevcut başkanının kongrenin kararını onaylamış olması da bir anlamda arı kovanına çomak sokmak gibi oldu."
‘SURİYE'DE FARKLILAŞAN DURUM SORUNLAR ORTAYA ÇIKARDI'
"Ayrıca yerelde de son yıllarda özellikle 2010 yılından itibaren bölgedeki bazı savaşlarda da zaman zaman aynı safta yer almış, belirli ittifaklar yapmış olan insanlar da nihai savaşın seyri üzerinde farklılaşmaya girdi, siyasetleri farklılaşmaya başladı. Çünkü bu bölgedeki trajediler bölge halklarını derinden etkileyince herkes bir anlamda da kendi sorunsallığını bir başkasının alanına bırakmaya çalışıyor. Son yıllarda da özellikle de Türkiye'nin Suriye üzerinden oluşmuş olan siyaseti önce Katar, BAE, Kuveyt, Suudi Arabistan ile birlikte Suriye'de yeni bir değişimin öncülüğünü yapmak üzere yerelde Suriye rejimine karşı çıkmış olan güçlere verilen destek üzerinden gelişmişti. Ama arkasından Suriye'deki sürede farklılaşan durum bu ittifak müttefiklik çizgisinde belirli sorunlar ortaya çıkardı. Türkiye daha çok çözüme yönelirken diğer ülkeler çözümü kendileri için bir yenilgi olarak yani ne pahasına olursa olsun bir barıştan çok bir zafer elde etmenin üzerinden bir fiil inşa etmeye çalıştılar ve nitekim ilk çatışma Katar ile BAE, Kuveyt, Suudi Arabistan arasında gelişmiş oldu."
‘ARAPLARIN KİMLİK OLUŞTURMADA EN ÖNEMLİ RAKİBİ TÜRKLER'
"1914-18 de Birinci Dünya Savaşının ardından ortaya çıkmış olan iklim bir anlamda Arap toplumlarının özellikle Arap yöneticilerinin (halkları bundan tenzih ediyorum) bir kimlik inşasında yani 1789 Fransız Devriminden sonra ulusların kendi kaderleriyle ilgili büyük bir hareketlilik gerçekleşmeye başlıyor nitekim Osmanlı'ya karşı Büyük Arap isyanı da bu noktada önemli. Kimlik oluşturma konusunda en önemli rakip şüphesiz Türkler olmuştur. Bugün de Kudüs üzerinden ortaya çıkmış olan bu ‘sahiplilik' duygusu özellikle Arap yönetimlerinin bir kısmında bir hegemonik veya yeniden öncülük rolü üstlenme gibi bir korkuya yol açmış olabilir. Onlar da Arap milliyetçiliğinin fitilini yeniden ateşlemek için sıradan bir kişinin sosyal medya üzerinden paylaştığı bir twiti nihai anlamda kimlik hatırlatmasının bir unsuru haline dönüştürmüş oldular."
‘SİYASİ AKIL DERİN BİR KÜRESEL KAOSU ÖNCELİYOR'
"Ama bunu genelde şöyle düşünmek gerekiyor: Yeryüzünde bir savaşla. Bu Yahudiliğin iç savaşıdır. Bu savaş ABD'nin iç savaşına yansır. ABD'nin iç savaşı da bu bölgede şiddetli ayrışmalara neden oluyor. Yani bölgede ya barış egemen olacak ki bu Yahudiliğin iç savaşında barışı önceleyen anlayış kazanmış olacak veya bölge daha kaotik bir evreye doğru evirilecek. Mevcut bugünkü dünyadaki siyasi akıl, bölgeden başlamak üzere bir daha derin küresel bir kaosu önceliyor. Çünkü mevcut dünyanın siyasi aklı yirminci yüzyılın refleksleriyle hareket ediyor. Bunun sebebi bugün mevcut dünyayı yöneten ve yön veren egemen güçlerin yöneticilerin 20.yy imkân ve kabiliyetleri içinde kimliklerini inşa etmiş olan siyasiler olmasıdır. Ama bugün geldiğimiz nokta itibariyle baktığımızda küresel anlamda enformasyonun bu kadar yaygınlaştığı, üretimin bu kadar hızlandığı bir çağda ki nihai olarak da bu tartıştığımız sosyal medya platformu twitterda bir iletişim meselesiydi. Bu kadar hızlı tartışıldığı, sınırların artık zorlandığı, insanların güven sorununu aştıkları zaman artık ulusal aidiyetlerin ortadan kalkacağı bir dünyada, kaosu ve gerilimi öncelemek patolojik bir hadise. Bu ancak 20.yy siyaset aklıyla olabilecek bir şeydir. 21.yy'nın bu dijital çağında, küresel, sosyal medya üzerinden artık insanların sınırlarını kaldırdığı ve birbirine karşı olağanüstü yakınlık hissettiği çağda bugün dünyayı yöneten akıl daha fazla bu iradesini gösteremeyecektir diye düşünüyorum. Yani barış, huzur egemen olacak."
‘İMPARATORLUĞUN CANLANDIRILMASI FİKRİ ROMANTİZM'
"Türkiye'de özellikle belirli alanlarda daha dini ve milliyetçi tavır sergileyen alanlarda Türk dünyasına yönelik bir de İslam dünyasına yönelik bir önderliğin ortaya çıkması konusunda özlem içinde olmuş olan ve siyasette bu konuda etkilemiş olan unsurlar var. Bunu yok sayamayız. Ama şunu kabul etmek gerekiyor: Bugün BM'ye üye olan 192 ülke var ve bunların bir kısmının nüfusunun on binlik rakamlarda olduğunu biliyoruz. BM'de Kudüs oylaması yapılmış olacak ve Kudüs'ün başkent ilan edilişine karşı çıkan ülkeler ne yapıyor? O on bin nüfuslu ülkelere gidiyor ve onlardan destek istiyor. Yani artık dünyada halklar arasında bir eşitlik ilkesi var. Nüfusunuzun ne olduğunun hiçbir önemi yok. Hiç kimsenin bir başka ülkenin kendisine liderlik yapması konusunda bir talebi yok. Herkes yan yana, eşitler olarak birbirileriyle dayanışma talep ediyorlar. Birinin bir adım önde diğerinin bir adım geri de olması talep edilmiyor. Bizim konumumuzda da travmatik bir süreç var. Çünkü büyük bir imparatorluğun nihai olarak küçük bir alana sığdırılmış olması elbette herkesin kendi gönlünde aslan olarak duran o imparatorluğun yeniden canlandırılmasıyla ilgili. Ama bu bir romantizmdir. Bugün realiteye baktığımız zaman bunun olabilirliğini çok fazla göremeyiz. Çünkü artık bugün halklar birbirine karşı üstünlük değil birbirine karşı eşitlik ilkesinden daha çok hareket ediyorlar. Türkiye'de de siyasilerin bunu mutlak anlamda dikkate almaları gerekiyor. Onların da bu dijital çağın, küresel dünyanın farkına varması lazım. İletişim üzerinden sınırların yıkılmış olduğunu görüyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun mesela bir kedinin bile bir adam tarafından dövülmesi bir köpeğin ötelenmesi bir yaban hayvanının katli bile duyulup, yeryüzünün her yerinde aynı tepkiye yol açtığı bir çağdır bu. ‘İmparatorluk' türü düşünceleri taşıyabiliriz, bu bir özlem de olabilir. Hatta bu imparatorluklarla ilgili bir kısım felsefecilerin yaptığı açıklamalar var. Bugün mevcut ulus devletlerden daha iyi bir düzeyde olduklarını da söyleyebiliriz. Ama bunun realitesi buna ters düşüyor. Herkes eşit, hem siyasal anlamda hem ekonomik hem kültürel anlamda dayanışma içinde ve kendi aidiyetiyle yer kürenin altında var olmak istiyor. Herkes kendi ulus aidiyetleriyle bir anlam ifade etmesini talep ediyor. Bütün bu çerçeveyi hem iktidarın hem muhalefetin hem de diğer siyasi anlayışların mutlak değerlendirmesi gerekiyor. Ama bu tarihin geçmişine doru yapılacak bu serüvenler, sanırım ki siyasilerin çatışmaları bir müddet sonra halkların da birbirine karşı olan durumunu kamçılamış olur. Dolayısıyla bu konuda daha fazla aklıselim hareket etmek gerekiyor."
‘KUDÜS'E ODAKLANILMIŞKEN BAE'NİN AÇIKLAMASI BİLİNÇLİ'
"Nihai olarak BAE'nin Dışişleri Bakanının ortaya koyduğu şeyin zaten doğruyla ilişkilendirilmesi mümkün değildi. Çünkü ortada çıkmış olan mevcut dini anlayışın tarihin geçmişine ait varlıkların korunmasıyla ilgili ortaya koydukları çözümlemelere bakıldığı zaman bugün üzerinde tartışmalar olan o mukaddes emanetlerin orada bırakılması hiçbir anlam ifade etmeyecekti. Hatta yani Batı müzelerinde İslam coğrafyasından birçok eserin alınıp götürülmüş olduğunu görüyoruz. Bu konuda çok zarif bir eleştiri de var: ‘İngilizlerin British Museum'da İslam Coğrafyasından götürülen eserleri çıkardığınızda geride sadece bir bina kalır' denir. Bütün bunları değerlendirmek gerekiyor. Bugün Türkiye'de de siyasetin tepkisini anlıyorum: Özellikle Kudüs'e odaklanmış bir durumdayken İslam halkları arasında nifak tohumunun ortaya atışmış olması —ki bu bilinçli yapılmış bir şeydir. Belki Türkiye'nin siyasi ekseninin farklılaşması ile ilgili de Türkiye'ye yönelik bir anlamda bir eleştiri yapısının ortaya çıkmasını sağlamaya yöneliktir. Bence siyasetin bütün bunları gözeterek yeni bir dil inşa etmesi gerekiyor. Daha barışı gözetleyen, halklar arasındaki ilişki biçimleri daha birbirine güvenecek ve birbirine dayanışacak bir çerçeve içinde inşa edecek yeni bir dile ihtiyaç var. Nihai olarak Kudüs sorunun çözümü bütün halklar arasında dayanışmanın, özgürleşmenin olabilirliği çerçevesinde sağlanacaktır. Yani halklar kendilerini eşit olarak görecekler, özgür olarak görecekler ve bütün inançların özgürce kendi alanlarında ibadetlerini yapabileceklerine dair olan kabullerini daha çok savunmaları gerekecek."
‘KUDÜS ÜÇ DİNİN KESİŞTİĞİ ALAN'
"Bugün Kudüs'e baktığımız zaman üç dinin kesiştiği alan olduğunu görüyoruz ve Kudüs'te hayat savaş ve barış, adalet ve zulüm sarkacında gidip geliyor. Dolayısıyla barış ve adalet olduğu zaman Kudüs kendi ismiyle örtüşüyor. Barış ve esenlik yurdu oluyor. Savaş ve zulüm olduğu zaman geçmiş tarihin örneklerinde de var birçok kez Kudüs yıkılmıştır. Bütün dinlerin ve din bağlılarının bunu görmesi gerekiyor. Kudüs'ün en önemli (bunu kendimize övgü olarak da görebiliriz, kendimize ait bir hoşgörü olarak da görebiliriz) Kudüs'ün barış ve esenlik yurdu haline dönmesi genellikle Müslümanların yönettiği dönemlerdi. Yahudiler ve Hristiyanlar Kudüs'ü yönettiği zaman sadece kendi bağlılarının özgürce ibadet etmelerini sağladılar ve diğerlerini hem ötekileştirme hem de onların alanlarını daraltmış oldular. Yahudiler Müslümanlar ve Hristiyanların, Hristiyanlar da Yahudiler ve Müslümanların ibadet alanlarını daralttılar. Bugün Kudüs'ün yeniden özgür olabilmesi için yeniden kendi anlamıyla bir karşılık bulabilmesi için mutlak anlamda bu söylediklerimin hassasiyetle üzerinde durmak gerekiyor. ABD'nin BM GK tek oy olarak (14'e 1) Kudüs'ün İsrail'in başkenti olmasını kınayan bir kararı reddetmiş olması ve bunun görüşülmesini engelleme çalışması, bugünkü görüşmeyi engellenmiş olsaydı da geçmiş olsaydı da sahadaki konumu çok değiştirmeyecek. Çünkü nihai olarak sahada İsrail Kudüs'ü fiilen işgal etmiş görünüyor ve Kudüs'te kendi hükümetine ait olan bütün unsurları zaten Batı Kudüs'e taşımış bulunuyor. Parlamento orada, hükümet orada ve bir takım ülkelerde büyükelçiliklerini oraya taşımış oldular. Sadece 1967 sınırları çerçevesinde Kudüs'e barış arayan ülkeler henüz bu konuda büyük bir hassasiyet gösteriyorlar. ABD'nin bu hamlesi de zaten 1967 sınırlarında bir barış hamlesini ortadan kaldırmış oluyor. Türkiye'nin yapması gereken şey geçmiş dönemlerde yani Türklerin bölgeyi yönettiği dönemdeki konuma vurgu yaparak, buranın Osmanlıların yönetimi altında her dinin mensuplarının daha özgürce hareket edebileceği ve Kudüs'ün geleceğini veya bölgenin geleceğini barışın tesisinde Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler ortak bir geleceği beraber inşa ederlerse bu bölgede kalıcı bir barışın olabileceğini savunması gerekiyor."
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM ÖNERİSİNİN SORUNLARI…
''Değilse bugün mevcut dünyadaki siyasi akıl bizim önümüze sadece bir tercih sunmuş oluyor: 1967 sınırlarında Doğu Kudüs Filistin'in başkenti olan iki devletli bir yapı. Peki kendi topraklarından sürülmüş olan Filistinliler geri dönebilecek mi? Toprakları işgal altına alınmış olan Filistinlilerin toprakları iade edilecek mi? İki devletli çözümün esas sorunları bunlar. Yani bunlar bir çözüme ulaşmadan Kudüs'ün kimin başkenti olacağıyla ilgili bir tartışma özellikle Batı dünyasının soruna daha çok içinden çıkılmaz bir hale getirir. Yani ABD'yi de kastederek de söylüyorum çünkü kıta Avrupası ABD'nin aldığı karara karşı çıkıyor. Sorunu daha aşılamaz bir hale getiriyor ve deminde söylediğim gibi Yahudiliğin iç savaşında radikal unsurlara yönelik ABD'nin bugünkü Trump aklının bir desteği oluyor. Öte yandan ABD'nin kendi iç savaşının bu bölgede yansıması daha yükseliyor. Kudüs'ü ABD Başkanının başkent olarak ilan etmesi bir tek Kudüs'ün işine yaramıyor ama dünya üzerinde birçok siyasi liderin sorununu çözmüş oluyor."