Suudi Arabistan ve Körfez hattındaki yeni gelişmeler ışığında alınan Kudüs kararını araştırmacı yazar ve Yakın Doğu Haber internet sitesinin yayın yönetmeni Alptekin Dursunoğlu'yla konuştuk:
'İSRAİL'E KARŞI İKİ AYRI EKSEN'
Alptekin Dursunoğlu'na göre aslında bölgede çok da şaşkınlık verici bir durum bulunmuyor. Ortadoğu'da İsrail'i bir gerçeklik olarak tanıyıp sorunların bu gerçeklikle müzakere yoluyla çözülebileceğine inanan ülkelerin oluşturduğu eksen ile, karşıt görüşlere sahip 'direniş ekseni'nin oluşturduğu iki farklı görüşün bulunduğunu belirten Dursunoğlu, şu saptamaları yaptı:
‘KUDÜS MESELESİNDE S.ARABİSTAN'IN KOORDİNASYONU VAR'
Dursunoğlu'na göre Suudi Arabistan ve İsrail, bölgede 'direniş ekseni'nin belkemiğini oluşturan Suriye'nin artık bittiğinin düşünülerek ilişkilerini ABD patronluğunda açık bir ittifak düzeyine taşıdılar ve son Kudüs hamlesi de bunun meyvesi:
‘RİYAD SURİYE MESELESİNDEN CESARETLENDİ'
Dursunoğlu'na göre Suriye, Suudi Arabistan bloku açısından temel bir engeldi ve Suriye'de çıkarılan savaşla birlikte bu engelin kalktığı düşünüldü. Ancak planlar tutmadı:
"Temel mesele Suriye meselesiydi. Suriye, Suudi bloku açısından çok temel bir engeldi, Suriye'nin 2015'ten sonra kendilerince çöktüğünü yani direniş eksenin belkemiğinin kırıldığını düşündükleri için çok bariz bir şekilde cesaretlenerek İsrail ile böyle bir adım atmışlardı. Şu anda onu geri alacak durumda da değiller, bu ilişkiyi ilerletmek zorundalar. Çünkü hem Suriye'de hem Irak'ta öngördükleri planlar tersine döndü ve oradaki cephelerde kaybediyorlar. Yemen'de ve Lübnan'da da aynı şekilde kaybediyorlar. Bundan sonra İsrail ile çok daha yakın ve sıkı bir ilişki içerisinde olma zorunlulukları var. Bu onlar açısından artık seçim değil, bir zorunluluk haline geldi."
Dursunoğlu, Filistin meselesinin mezhep ve din faktörleriyle karmaşıklaştırılmaya çalışıldığını ancak asıl meselenin Filistin'i hangi sınırlar içerisinde kabul edip, bu sınırları ve kazanımları nasıl elde edilebileceğine verilecek yanıtlar kadar yalın olduğu görüşünü dile getirdi:
"Bölgemizde din ve mezhep en kullanışlı ve araçsallaştırmaya müsait kavramlardır. Bu yüzden din ve mezhep kartı sürekli olarak kullanılır, devreye sokulur. Çoğunlukla da insanların Filistin sorunu konusundaki cehaleti istismar edilir. Filistin meselesindeki bu karmaşık gibi gözüken duruma karşı çok yalın bir gerçeklik var. Yalınlık şurada: Demin bahsini ettiğimiz iki karşıt ekseni düşünelim. Devletler düzeyinde nerede duruyorsunuz? Yani Filistin derken nereyi kastediyorsunuz? İsrail'in 1967 yılında işgal ettiği toprakları katarak mı Filistin'i kastediyorsunuz, yoksa 1967 öncesi işgal edilen toprakları İsrail olarak mı kabul ediyorsunuz? Bu kabullerden hareketle siz İsrail'i gerçeklik olarak kabul edip, o gerçeklikle de anlaşmalar ve müzakereler yoluyla bir şeyler kazanabileceğini inanıyor musunuz? Ya da Filistin sorununu bir güç, direniş ile çözümlenebilecek bir sorun olarak mı görüyorsunuz? Mesele bu sorulara verilebilecek yanıtlar kadar yalın. Dolayısıyla Kudüs meselesini dine, mezhebe bulamaya hiç gerek yok. Sizin Filistin meselesinin yanında durmanız, Filistin topraklarının tamamını Filistin olarak kabul etmenizle ilgili bir şeydir. Yani bir tarafta İsrail'in varlığını kabul edip, onunla milyarlarca dolarlık ticaret hacmi geliştirip, Filistin meselesini İsrail perspektifinden iki devletli çözüm bağlamları etrafında veya Suudi barış planları çerçevesinde gündeme getirmek samimiyetsizlikle ifade edilecek bir durumdur."
‘MÜZAKERE DEĞİL, DİRENİŞ KAZANDIRDI'
1993 Oslo ve 1978 Camp David anlaşmalarının Filistinlilere hiçbir kazanç sağlamadığını düşünen Dursunoğlu'na göre direniş seçeneği Güney Lübnan'ı ve Gazze'yi işgalden kurtardı ve kazanım elde ettirebilen tek seçenek oldu:
‘KATAR VE TÜRKİYE'NİN İNANDIRICILIĞI YOK'
Dursunoğlu, kendilerini Hamas'ın hamisi olarak tanıtan Türkiye ve Katar'ın geçtiğimiz yıllarda Hamas liderlerinden Salih El Aruri'ye sahip çıkamadığını hatırlatıp, şu an meseleye sahip çıkmalarının inandırıcı tarafı olmadığını söyledi:
"Dolayısıyla Katar ve Türkiye gibi ülkeler eğer safları iki devletli çözümse, İsrail'le siyasi ortaklıklar, ticari ortaklıklar devam ettirilecekse Kudüs ve Filistin meselesini dillendirmeleri onlar açısından meselenin siyasi kullanım değeri olduğundandır. Bu bariz bir şekilde de görüldü. Salil El Aruri, Hamas'ın yakın zamana kadar ikinci derecede liderlerinden birisiydi. Ne Türkiye ne Katar —ki bunlar kayıtsız şartsız Hamas'ın hamisi olarak kendilerini tanıtırlar ve bu şekilde gözükmeye çalışırlar- Salih El Aruri'ye sahip çıkamadılar. Aruri bugün Güney Lübnan'da Hizbullah'ın hakim olduğu Beyrut'ta yaşıyor. Yani ne Katar ne Türkiye, bir tek Hamas liderine sahip çıkamadı, onu İsrail'in baskısından dolayı tutamadılar. Yani bir Hamas liderine bir Filistinli lidere sahip çıkamayan, onu koruyamayan ülkelerin Kudüs ve Filistin meselesi gibi büyük büyük laflar etmesinin inandırıcı hiçbir tarafı yok."
‘YEMEN'DE DİN VE MEZHEBİN ÖTESİNDEKİ AYRINTILAR BELİRLEYİCİ'
Dursunoğlu son olarak Yemen sorununda din ve mezhepten öte ayrıntıların belirleyici olduğuna dikkati çekti ve Zeydi Husilerin, son anlaşmazlıkta öldürülen eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'siz savaşamayacaklarına dair görüşlere karşın süreçten güçlenerek çıktıklarını ekledi: