Öncelik dar gelirli vatandaş, ama büyük eleştiriler var. “Niçin ucuz eti biz üretmiyoruz” deniyor…
Bir kere ben bunun adına ‘ucuz et’ demiyorum, ‘fiyatı ucuzlatılmış et’ diyorum.
Farkı ne?
Ucuz et deyince değersizleştiriyoruz.
Kafalardaki sorulardan biri de şu: Sağlıklı mı, güvenli mi, nasıl bu kadar ucuz?
Biz nasıl bir Türkiyeli olarak insanız? Avrupa’ya gittiğimizde de bize benzeyen insanlar var. Kimi mavi gözlü, kiminin de boyu uzun ama insan. Hayvan da aynıdır. Değişen bir şey yok. Allah korusun; ucuz dediğiniz şey hastalıklı olur anlarım. Ya da dana eti olmaz, o yüzden ucuzdur. O zaman endişelenmeyi anlarım.
Sağlık açısından bir problem yok diyorsunuz, doğru mu?
Benim şüphem yok. Bakın binlerce insanız. Herkes sizin kadar başarılı olabilir mi ya da dürüst. Ben dürüst bir hekimim ama bütün hekimler dürüsttür diyebilir misiniz. Arada dürüst olmayanlar çıkabilir. Ama mümkün olduğu kadar riski sıfıra indirmek bizim görevimizdir. Arada kaçan olabilir, bu burada da olabilir, yurt dışında da olabilir.
Tabii ki. Vatandaşa yedirdiğim eti ben de yiyorum. Eşim gidip marketten alıyor. Bu arada eşim çok güzel yemek yapar, o bu ete onay verdi.
Üretici “Ucuz et derken bir daha hiç et yiyemeyebiliriz. İthalat, sektörü bitirecek!” diye şikayetçi. Buna cevabınız ne?
Eğer böyle devam edersek olabilir tabii.
Yani böyle devam etmeyecek…
Bakın bir problem varsa, onun bir acil, bir orta vadede bir de uzun vadede çözümü vardır.
'Ucuz değil fiyatı ucuzlatılmış et' https://t.co/eagS01ijZD
— ipekkozbey (@ipekkozbey) 27 Kasım 2017
Bu acele neydi o zaman?
Alt gelir grubunun et yemesini sağlamak gerekiyordu. Amaç, piyasada regülasyonu sağlamaktı. Biz bunu yaptık. Ama orta ve uzun vadede planlarımız var.
Madem düşebiliyordu, niçin daha önce düşürülmemiş?
Ben insanların kar etmesine karşı değilim ama her şeyin etik kuralı vardır. Ona uymak gerekir. Demek olabiliyormuş. Belki kasabınız size 50 liradan et veriyor, o sizin tercihiniz. Zaten ben de “Etin hepsini ben karşılayacağım” demiyorum ki. Sadece yüzde 8’ini karşılıyorum. Bu emri de bana Sayın Cumhurbaşkanımız verdi.
“Fakıbaba hayırlı olsun, dar gelirli vatandaşım et yesin” dedi. Ben de bunu yapıyorum. Yaptığımız çalışmaların da semeresini aldık. Şu anda ben de, bunu satan insanlar da zarar etmiyor.
Peki ya üretici?
İnek doğum yaptı buzağı oldu. Buzağıyı kasaba götürecek süreç yerli üreticinin işidir. Bu yerli üreticinin fiyatı yem fiyatlarından dolayı yüksektir. Mesela biz kıyma 29, kuşbaşı 35 dediğimiz zaman, Et ve Süt Kurumu’nun yerli üreticiden almış olduğu karkas et fiyatı 23.80 Liraydı. 25 liraya çıkardık, burada regülasyon yaptık. Yarın 26 da olabilir. Bizim amacımız ithalatı devam ettirmek değil. Allah’ın izniyle ithalatı biz önleyeceğiz. Fırsatçılığa karşıyım, ben işimi yaparım. İthalat; Et ve Süt Kurumu ve TMO gibi piyasayı iyi regüle etme araçlarından biridir, kullanmak gerekir. He; amacımı sorarsanız, yerli üreticiyi baş tacı etmektir.
Baş tacı diyorsunuz ama üretici size öfke içinde…
Biliyorum. Ama ben yeni yeni desteklerle onların gönlünü kazanacağım. Mesela yerli üretici hayvanını Et ve Süt Kurumu’nda kestirirse ona 250 lira destek verilecek.
Bakan Fakıbaba, röportajı Tarım Bakanlığı’nda yemek eşliğinde yapmak istedi. Biz de böylece ‘ucuz et’i denemiş olduk. Röportaj yaparken Bakan Fakıbaba’nın üstündeki ceketi sordum, “Sayın Bakan, nereye assanız seçim kazanacak ceket bu mu” dedim. Fakıbaba, güldü sadece.
Bunu ilk kez dile getiriyorsunuz…
Evet, ilk kez açıklıyorum. 1 Ocak’tan sonra başlayacağız. Bu; kiloda bir lira fazla veriyorum demek. Bu yetmezse yine farklı desteklerim olacak. Ben yerli üreticinin arkasındayım. Kendi gıdasını üretemeyen ülkeler tam bağımsız olamazlar. Tabii ki büyük işletmeler de önemli. Biz küçük işletmeleri hayata geçirip, onları gerçek işletme sahipleri yapmadığımız takdirde bu ithalatı önleyemeyiz.
Tekel yıkılacak öyleyse…
Tabii ki Fenerbahçe’nin bir A takımı vardır. Ama o A takımını besleyen bir de B takımı vardır. Onu desteklemek gerekir. Bunun için bizim sözleşmeli hayvancılık yapan ailelerimizin olması lazım. En önemlisi de bunların başında kadınlarımız olmalı.
Benim öyle ‘şurada satılsın, burada satılsın’ gibi bir düşüncem olmaz. Esasen benim amacım tek markette satılmasıydı. Ama ihale şartnamesine göre marketin Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde şubesi olması gerekiyordu. Farz edelim, Ankara’da var Şırnak’ta yok. Siz Şırnak olarak demez misiniz, “ya arkadaş ben bu etten neden yemiyorum” diye? İki firma girip aynı fiyatı verince, mecburen ikisine de verdik. Bu da faydalı oldu.
Hepsine verilse daha iyi değil miydi?
Benim amacım et satmak değil ki, piyasadaki et fiyatlarını normal seviyeye çekmek. Belediye başkanlığım zamanında da çorba evlerini ilk başlatan benim mesela. Bir mercimek çorbası, bir de ekmek ve isot var. Ücretsiz. Ben biliyordum ki o evleri açınca Urfa’da aç insan yok. Burada da amaç hiç evine et girmeyen insanların evine et sokmaktı. Bütün marketlere verirsem o zaman yerli üreticiyi mahvederim. 6 bin ton et veriyorum. Elimde 15 bin ton olsa vermem. Regülasyon yapıyorum. Normalde bu etin kilosu 10 lira diyelim. Herkes 10 liraya sattığında regülasyona gerek kalmaz zaten. Ama siz 10 liralık ete 15 lira dediğiniz an o zaman devlet baba karşınıza çıkar ve “Bir dakika ben varım” der. Ben bunu yapmaya devam edeceğim.
Eti ucuza satanlar bizden farklı ne yapıyor da bunu başarıyor?
Onların kırmızı et tüketiminin yüzde 70’i domuz eti.
Nereden geliyor etler?
Avrupa ve Güney Amerika’dan, Uruguay ve Brezilya’dan..