Bundan birkaç gün önce ise Rus firması IRKUT, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ/TAI) ile sivil havacılık alanında da ortak üretimi öngören stratejik işbirliği ve ortaklık mutabakat metnini imzaladı.
Böylece, Rusya ile Türkiye arasında gelişen askeri ve sivil havacılık ve uzay alanındaki işbirliğinin yeni bir döneme girmiş olduğunu söylemek mümkün. İmzalanan belgeler ve varılan mutabakatlar da sadece bir başlangıçtır.
Bundan sonraki süreci ve bu işbirliği alanında görünen ufukları Hava Harp Akademisi ve Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın ile konuştuk.
Rusya ile Türkiye arasında havacılık alanında son dönemde yaşanan açılımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye ve Rusya arasındaki havacılık ve uzay işbirliği bugün başlamış bir hadise değildir. Soğuk Savaş’tan sonra Türkiye, Rusya’nın Mi-8 helikopterlerini almış ve halihazırda da Türk ordusunun envanterinde bu helikopterlerin bir kısmı kullanılmaktadır. Ayrıca Türkiye’de çok yaygın bir şekilde Rusya’nın yangın söndürme helikopterleri de kullanılıyor.
Rus havacılık ve uzay sanayisinin Türkiye için ne gibi faydaları olabilir? Bu alanlarda Rusya ile işbirliği yapmak Türkiye’ye neler kazandırır?
Bilindiği gibi Rusya, Sovyet döneminden beri dünya havacılığına yön veren en önemli süper devletlerden biridir. Gerek jet uçak sanayisinde gerekse kıtalararası balistik füzeler ve uzay araştırmalarında dünya şampiyonu olan ve uzaya ilk uyduyu fırlatan bir Rus havacılık endüstrisinden bahsediyoruz. Burada iki husus çok önemli. Birincisi, Rusya’nın çok gelişmiş bir know-how birikimine sahip olması, ikincisi ise Rusya’nın çok ileri bir altyapıya sahip olması.
Öte yandan Soğuk Savaş’tan sonra Rusya’nın silah pazarını arttığını görüyoruz. Şimdi buradaki hadise, Rusya eski komünist ülkelere birtakım silahlar satarak para kazanamıyordu. Ama bugün Rus havacılık şirketleri kaliteyi arttırmak suretiyle uçaklarını dünya çapında satabilmektedirler. Bu fevkalade önemli ve bugün NATO’nun pekçok ülkesi Rus Mig-29 uçaklarını, avcı ve bombardıman uçakları olarak kullanmaktadır. Sivil havacılığa gelince TAI’nin Rusya ile birlikte yapacağı yeni ulaştırma uçağının Türkiye’nin havacılık endüstrisine büyük bir katkı yapacağından eminim. Bu fevkalade önemli bir adım. Çünkü eğer Rusya ve Türkiye ortak ulaştırma uçağı üretebilirse, ikisinin de bunu satabileceği pazar, Orta Doğu’dan Uzak Doğu’ya kadar çok geniş bir coğrafyayı kapsar.
Ayrıca Türkiye’nin yüksek irtifa ağır bombardıman beşinci jenerasyon uçaklarına ihtiyacı olduğu bilinmektedir. 2023’te Türkiye’nin ilk kendi savaş uçağı olacaktır. Bunun için de İngiltere’den motor almaktadır. Ayrıca Türkiye NATO’dan 100 adet F-35 alacaktır. Fakat Türkiye’nin ortalama uçak ihtiyacı, 500 ile 1000 arasındadır. Ve Türkiye’nin etrafındaki kriz noktaları düşündüğümüzde Türk Hava Kuvvetleri’nin eskiyen F-4 Phantom ve F-5 uçakları yerine yaklaşık 400 adet bir uçak alımı potansiyeli vardır. Bu bakımdan eğer Türkiye ile Rusya, bu yeni beşinci nesil ağır bombardıman uçaklarında anlaştıkları takdirde Türk Hava Kuvvetleri bunları, hem istihbarat ve keşif amaçlarıyla, hem yüksek irtifa önleme işlevinde, hem de orta menzilli bombardıman görevlerinde kullanabilir.
Tabi bütün bunların yapılması için her iki tarafın kararlılığın ekonomik olarak da desteklenmesi gerekir. Her iki tarafın yatırımlarını, hem insan olarak hem de sermaye olarak ortaya koydukları takdirde Türk-Rus havacılık endüstrisinin ben çağ atlayabileceğini düşünüyorum.
Peki bundan sonra iki ülke arasında havacılık teknolojileri alanındaki işbirliği nasıl gelişecek? Somut olarak ne gibi proje ve adımlara imza atılabilir?
Türkiye’nin, özellikle S-400 füze savunma sistemlerinden sonra S-500’lere de bir şekilde talip olması, Soğuk Savaş’tan sonra bir NATO üyesi olan Türkiye ile Rusya arasındaki stratejik işbirliğinin geldiği noktayı göstermektedir. Peki havacılık alanındaki projeler içerisinde hangileri daha öne çıkabilir diye baktığımızda bilindiği üzere Türkiye, Kamov helikopterleriyle çok uzun bir süre ilgilenmişti. Özellikle Ka-50 ve Ka-52 son derece başarılı helikopterler olup dünya standartlarında bir taarruz helikopteri olduğunu muharebe alanında göstermiştir. Türkiye de kendi helikopterini yapmıştı. Fakat motorda bir sıkıntı vardı. Dolayısıyla eğer “Russian Helicopters” şirketi ile Türkiye hem aviyonik hem de silah sistemleri konusunda Kamov’un yeni bir modeli üzerinde anlaşabilirlerse ve motorları da Rusya tarafından yapılırsa bu yeni silah sistemlerini Rusya ve Türkiye ortaklaşa olarak üretebileceğini düşünüyorum.
Fakat burada iki önemli husus var. Birincisi, NATO’nun iki ülke arasında havacılık alanında gelişen işbirliğine karşı çıkabileceğini düşünüyorum. Fakat Türkiye’nin, NATO ile yaşanan S-400 füze krizinde olduğu gibi, kararlılığını gösterecektir. Türkiye, egemen bir ülke olarak artık kim kendisine teknoloji verir ve ortak üretime katılırsa, İngiltere motoru örneğinde olduğu gibi, onunla uçak ve silah yapmaya hazırdır. Rusya, dünya pazarında çok önemli bir aktördür. Ve Rusya-Türkiye işbirliği, hem iki ülkeye hem de dünya barışına büyük katkılar sağlayabileceğini düşünüyorum. Bu bakımdan bu gelişen işbirliğinin ben hem tarihi hem stratejik olarak çok önemli olduğunu düşünüyorum.
İkinci husus da, Türk mühendislerinin Rusya’da, Rus mühendislerinin de Türkiye’de eğitilmeleri çok önemli bir hadisedir. Bunun sağlanması gerekir.
Ülkelerin kararlılığı devam ederse ve karşılıkı eğitim sağlanabilirse zamanla Türk astronotlarının Ruslarla beraber havacılık ve uzay alanlarındaki müşterek laboratuvar çalışmalarını uzayda da yapabileceklerini şimdiden söyleyebilirim.
Ayrıca iki devlet ortaklaşa olarak uçak gemisini da yapabilir. Akdeniz’de beraber işbirliği yapabiliriz. Türkiye Rusya’ya üs de verebilir bu konuda.
Türkiye artık hiçbir sözde müttefikinin ambargosuyla karşı karşıya gelmek istemiyor. Kendi silahını kendisi yapmak ve ortak dünya pazarına satmak istiyor.
Bu konuda Rusya ile işbirliğine Türkiye kararlıdır. Her iki ülke kazan-kazan ikili projeleriyle çok büyük işler yapabileceğine inanıyorum.