Yemen savaşının müsebbibi olan 32 yaşındaki genç prensi dünya siyasetinde öne çıkartan son hamleleri Arap alemini yakından takip eden araştırmacı gazeteci İslam Özkan'la konuştuk.
'RİYAD OLANLARI DARBEYİ SAVUŞTURMA OLARAK GÖSTERİYOR
İslam Özkan, Riyad merkezli kaynakların Suudi Arabistan’da yaşanan son gelişmeleri 'darbeyi önleyici bir girişim’ gibi yansıtmaya çalıştıklarını vurgularken, böylelikle yaşananların ‘masum gösterilmeye çalışıldığı’ görüşünü dile getirdi:
”Arap basınında birkaç değerlendirmenin öne çıktığını görüyoruz. Riyad merkezli kaynaklar 'karşı darbe' yahut ‘darbeyi savuşturma girişimi’ yorumlarını öne çıkartıyorlar. Bu değerlendirmeler yapılanları çok masum gösteren bir yorum oluyor. Bu yaklaşımı şahsen çok benimsemiyorum. Bu zaten uluslararası siyasette de görmeye alışkın olduğumuz bir şey: 'Ben yapmasaydım karşı taraf yapacaktı, ben önceden davrandım'. Muhtemelen Muhammed bin Salman bu yaptıklarına devam edecek olsaydı —ki muhtemelen edecek- zaten buna yönelik tepkiler gelişebilirdi. Bu tepkiler askeri, siyasi yollardan ve toplumsal tepki şeklinde gelişebilirdi.”
Özkan Suudi Arabistan’da prenslere, bakanlara ve işadamlarına yönelik tutuklama dalgasından önce de başka tutuklamalar olduğunu anımsatırken, ilk dalgada ulemadan, akademisyenler ve bürokrasiden etkili isimlerin ekarte edildiğini vurguladı:
“Son tutuklamalardan önce birinci ve ikinci dalga tutuklamalar oldu. Ulema, akademisyenler, kanaat önderleri, bürokrasiden önemli şahsiyetlerin olduğu isimler tutuklandı. Tabii ikinci dalga diyebileceğimiz dalga içerisinde eski Kral Fahd'ın oğlu da tutuklanmıştı. Onun yanında birkaç haneden üyesi de tutuklandı. Bunun hemen öncesinde Fahd'ın oğlunun yani Abdülaziz'in Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) lideri Bin Zayed'e yönelik küfür derecesine varacak sosyal medya paylaşımlarında bulunduğunu biliyoruz. Bunun üzerine tutuklandı ve tabii bunu hiç beklemiyordu. Tutuklandığında İbiza Adası civarında yatındaymış ve daha sonra Fas'ta bulunan Kral Salman'la görüşüyor. Suudi Arabistan'a görüşme yapmak üzere çağrılıyor, geliyor ve ardından tutuklanıyor.”
'TECRÜBESİZ POLİTİKACI OLMANIN GETİRDİĞİ CESARET’
Özkan, operasyonun arkasında bulunan veliaht Prens Muhammed bin Salman için “Bunlar Muhammed bin Salman'ın hırsına, tutkusuna ve siyasi iktidar arzusuna işaret ediyor. Aslında bir de tecrübesiz ve acemi bir politikacı olmanın getirdiği bir cesaret de mevcut” vurgusu yaptı. Genç prensin sosyal ve ekonomik ajandasının ülkeyi zorladığını söyleyen Özkan, öncelikle turizm eşliğinde liberalleşmenin öne çıkartılacağı görüşünü dile getirdi:
“MbS veliaht olduktan sonra —Türkiye'deki 2023 hedefi gibi- 2030 hedefini açıklayalı bir yılı geçti. 2030 hedefi çok kapsamlı ve asıl amaç petrole bağımlılığı azaltmak. Bu durumda Suudi Arabistan hem işgücü hem yapısal nedenlerden ötürü büyük bir üretim hamlesi yapamayacağından dolayı 2030 hedefinin ekonomik sacayağını turizm ile sağlamaya çalışmak gibi bir arayışa girildi. Zaten halihazırda 'din turizminden' büyük gelir elde ediliyordu. Fakat bu hamleyle MBS'nin amaçladığı turizm hamlesi bizim Türkiye'de turizm denilince akla gelen neyse (Bodrum, Antalya) ona benzer bir proje gündeme getiriliyor. Tabii bu tek başına bir ekonomik bir reform paketi olarak kalamazdı. Çünkü bu tarz bir turizm açılımı beraberinde başka şeyleri getirmek zorundaydı. Orada mayolu ya da bikinili olarak denize girebilmek, içki içebilmek yani kendi hayat tarzına uygun bir şekilde yaşayabilmesi bir sosyal reformu da dayattı.''
Suudi Arabistan'daki son gelişmelerin toplumsal yapı açısından 'devrim' niteliğinde olduğunu belirten Özkan, bu tarz bir liberalleşmenin yanında saldırgan ve pragmatist bir siyasetin de bulunduğuna dikkat çekti:
”Geçtiğimiz aylarda Suudi Arabistan’ın kuruluş kutlamaları yapıldı. MBS'nin niyetleri çok daha açık ortaya çıktı. Suudi toplumunun pek aşina olmadığı şekilde başı açık kadınlar konser verdiler, kadın-erkek karışık bu konserleri dinlediler. Bizim açımızdan çok normal şeyler gibi geliyor ama Suudi toplumu açısından bunlar 'devrim' niteliğinde. Bu durum Batı'da ılımlı karşılanıyor ama burada BAE izini görüyoruz. Bir açıdan bakıldığında liberalleşme politikaları gündeme gelirken diğer yandan tam bir saldırgan, başka ülkelerin iç işlerine müdahale eden, siyasette hiç bir ilke tanımayan, sonuna kadar oportünist ve pragmatist siyasetin egemen olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla buradaki liberalleşme ve mecburen sekülerleşme diye isimlendirmek gereken bir durum var ama öbür taraftan müthiş bir makyavelizmin siyasete hakim kılınmaya çalışıldığını görüyoruz.”
Ülkede geçmişte de bazı benzer girişimler olduğunu söylerken, “Ama o zaman az çok bir denge vardı” diyen Özkan, “Muhammed bin Salman'ın gelişiyle bu dengenin tamamen bozulduğunu ve tamamen farklı bir mecraya doğru evrildiğini görüyoruz” vurgusu yaptı.
'PRENS SALMAN'IN KAFASINDAKİ MODEL 'BAE' MODELİ'
”Bu noktada Muhammed bin Salman'ın Bin Zayed ile kişisel ilişkilerini de gündeme getirmek gerekiyor. İki sene önce Arap basınında Kral Selman iktidara geldikten sonra makalelerde şöyle bir şey vardı: BAE yönetirken ABD'den iki danışma ajansıyla çalışıyordu ve aynısını Suudi Arabistan'a önermişti. Bunu Kral Selman kabul etmiş. Yani Amerikan ajanslarıyla, danışma şirketleriyle istişare halinde yönetilen bir ülkeden söz ediyoruz. Bir de BAE'nin şöyle bir özelliği var: Yedi emirlikten oluşuyor ve altı emirlikte şeriat kuralları uygulanıyor. Sadece Dubai emirliğinde uygulanmıyor ve bu emirlikte her türlü özgürlük sonuna kadar var. Hatta Türkiye ve diğer Avrupa ülkelerinde bulunmayan medeni kanunlara, kadın-erkek eşitliğine ilişkin özgürlükler bulunuyor. Muhammed bin Salman'ın BAE'den etkilenmenin de ötesinde kafasındaki modelin BAE modeli olduğunu düşünüyorum. Zaten iki ülke büyük ölçüde birlikte hareket ediyorlar. Katar örneğinde de gördük. Siyasette çok makyavelist ve saldırgan bir tavır uyguluyorlar.”
'YEMEN'DEKİ SAVAŞ İHTİLAF YARATTI'
Diğer yandan Özkan, Suudi ekonomisinin dış politikada özellikle Yemen savaşında uluslararası toplum nezdinde zorda kalma eşliğinde alarm verdiğini aktarırken, asıl amacın iktidarda kalmak olduğu görüşünü dile getirdi:
”Olan biteni modernleşme kelimesiyle ifade etmeye çalışmak çok uygun olmaz. Çünkü pragmatist ve eklektik bir yapı sözkonusu. İşine geldiği yerden, işine geldiği gibi faydalanabilen ama temel amacı iktidarda kalmak, iktidarı tahkim etmek ve hatta ele geçirmek olan bir yaklaşımdan söz ediyoruz. Bunun için çok büyük risklere girilmiş, çok cüretli adımlar atmış bir mekanizmayla karşı karşıyayız. Örneğin Yemen'de bir savaş başlatıldı. Bu savaş Suudi ekonomisini ve ülkeyi insan hakları açısından uluslararası toplumda zor durumda bırakma pahasına yapıldı. Bu durum İttifaklar Konseyi'nde ihtilaf yarattı. Annesinin Yemenli olduğu belirtilen Prens Mukrin'in bunu onaylamadığı ifade ediliyor. Ama Suudi Arabistan kapalı bir toplum. Son tutuklamalar hakkında bile basına yansıyan resmi bir şey yok. Ancak bazı hissiyatlar var ve nabız yoklamaları yapıldığında aslında Yemen savaşına başında da itiraz edildiği görüldü.”
Özkan'a göre Yemen Savaşında ilk planda hedeflenen gerçekleşmeyince kesin itirazlar yükseldi ve hatta eski İran dış işleri bakanının söylediğine göre Suudiler aracılar koyarak İran'dan arabuluculuk yapmasını istedi:
”Savaşta ilk planda hedeflenen şeyler gerçekleşmeyince bu noktada kesin itirazların yükselmiş olduğu söyleniyor. Hatta İran'ın eski dışişleri bakanı yardımcısı Abdullahyan, Suudi Arabistan'ın aracılar koyarak İran'ın Husilerle–Ensarullah hareketiyle kendisi arasında aracılık etmesini talep ettiğini söylemişti. Yani buradan aslında Suudi Arabistan'ın Yemen savaşını bitirmek istediğini ve bunu kendince muzaffer bir şekilde yapmak istediğini görüyoruz. Muhtemelen İran bunu kabul etmedi ya da Ensarullah ile Husiler anlaşamadılar. Sonra BAE devreye girdi.”
'KATAR KRİZİNİN HAKİKİ GEREKÇELERE DAYANDIĞI ŞÜPHELİ’
Suudi Arabistan'daki siyasi yapının gerçek temeli olmayan nedenlerle 'kendince' savaş ilan eder hale geldiğini de anlatan Özkan’a göre, Katar krizinin de hakiki gerekçelere dayanıp dayanmadığına dair ciddi şüpheler var:
”Netice itibariyle Yemen savaşını başlattılar. Katar'ı ablukaya aldılar. O da tutmadı. Hem içeride hem dışarıda dengeleri göz etmeyen, mutedil bir yaklaşımdan uzak, farklı düşünen herkese düşmanca yaklaşımın olduğunu görüyoruz. Katar krizinin başlangıcının bile yani Katar Haber Ajansı’nın hacklenmesiyle başlayan sürecin hakiki gerekçelere dayanıp dayanmadığına dair ciddi şüphelerimizin var. Yani başka şeyleri bahane edip başka şeylere savaş açan bir yapı mevcut. Bu Suudi Arabistan'ın toplumsal yapısını, geleneksel kalıplarını zorlar. Şeriat polisi olarak konuşulan konseyin de ilga edilmesi gündeme geldi.”
'TUTUKLANANLAR KRALİYETE KARŞI TEPKİLERİNİ DIŞA TAŞIMAYA BAŞLAYANLAR'
Suudi Arabistan'da son dönemde reform adına atılan adımların radikal bir biçimde uygulandığını söyleyen Özkan'a göre, ülke içinde ciddi reaksiyonlar meydana gelmeye başladı. Özkan, prenslerin de bu tepkiyi yansıttıkları için tutuklandıklarını söyledi:
'SUUD TOPLUMU BUNU KALDIRAMAZ'
İslam Özkan, daha önceki dalga tutuklamaların bir nevi nabız yoklama işlevi gördüğünü de anlatırken, büyük tepkiler gelmeyince son hamleye başvurulduğunu da kaydetti. Vahhabi ulemada şu an 'zahiren' bir desteğin bulunduğunu söyleyen Özkan, fakat onların da kendi iç dünyasında bu duruma destek vermeyeceğini, Suud toplumunun bu durumları kaldıramayacağını savundu:
”Özellikle Suudi Arabistan'ın sosyal medya fenomeni Mujtahid, iki dalga tutuklamalarda halkın ve önemli isimlerin nabzı yoklandığını ve çok tepki gelmeyince de buraya kadar gelindiğini söyledi. Tutuklamaların daha da devam edeceğini düşünüyorum. Bu reform adımlarına devam edilecek ve daha radikal adımlar atılacak. Ama bunun tabii ki bir yansıması olacak. Suudi Arabistan kapalı bir toplum olabilir, ulema sınıfının yardımıyla itaat kültürü hakim olabilir ama hiçbir yönetim içeriden ve dışarıdan bu kadar baskıya dayanamaz. Vahhabi ulemanın son süreçte geri çekildiğini ve iktidarla bütünleştiğini görüyoruz. Ben bu Vahhabi fanatik ulemanın atılan bu liberal adımlara kendi iç dünyasında destek vereceğini düşünmüyorum. Ama birincisi buna cesaret edemeyecekleri için ikincisi iktidarın kendi evrenlerinde koydukları yer nedeniyle zahiren baktığımızda onların da destek sunduğunu görüyoruz. Kabe imamı Es-Sudeys ABD'ye gittiğinde ABD ile ilgili temennilerini paylaşmıştı. Orada Suudi Arabistan ve ABD'nin bütün düşmanlarını birlikte 'kahretmesi' için dua ettiğini söylemişti. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Dini ve sosyal durum bu çerçevede ama bu yapılanlar ne kadar toplumu yenileyecek ve bu yapılacakların devamına ne kadar müsaade edilecek çok ciddi bir muamma. Dediğim gibi Suud toplumu bunu kaldırmaz, kaldıramaz.”